Bu kadar mı kötü okunur?!! Diksiyon, tonlama, esler…
@KitaplarnSesiКүн бұрын
Dinlemezsiniz olur biter, kimse sizi zorlamıyor, saygısızlık yapmayın.
@KitaplarnSesiКүн бұрын
Adı sepetyumurta olan zat diksiyon eleştirisi yapıyor, buda traji komik.
@sepetyumurta670220 сағат бұрын
@@KitaplarnSesi dahi anlamındaki de, da ayrı yazılır, trajikomik ise bitişik yazılır.
@CavitBalta-nu1xuКүн бұрын
Harikasınız.. Teşekkür ederim.. 🥰🙏
@KitaplarnSesiКүн бұрын
İyi dinlemeler dilerim 🌸
@rukiyeakcay7633Күн бұрын
Teşekkürler❤
@KitaplarnSesiКүн бұрын
Sevgiler 💕🌸
@sevnurekiciКүн бұрын
Çok teşekkürler 😊
@KitaplarnSesiКүн бұрын
Sevgiler 🌷
@cigdemsencaglar38352 күн бұрын
Cokkk güzeldi.tesekkurlerrr❤❤❤
@KitaplarnSesiКүн бұрын
Beğenmenize sevindim, sevgiler 🌸
@idasanat8 күн бұрын
Bu kadar kötü okumayı İlk kez gördüm...cahil cesareti...
@KitaplarnSesi8 күн бұрын
Bu tür yorumları silmiyorum, nasıl saygısız insanlar olduğunun görülmesi babında.
@KitaplarnSesi7 күн бұрын
Sizin saygısız yorum yapmanız, benim kötü okumamdan daha feci bir durum, sizinki daha cahil cesareti.
@Fiiliizzzz9 күн бұрын
Özlemişim sizi Ayla ablacımmm çok iyi geldiniz valla teşekkürler❤❤❤
@KitaplarnSesi9 күн бұрын
Canım Filizcim, beğenmene çok mutlu oldum, sevgiler 💞🌷
@sevinctufengi287610 күн бұрын
Dikkat dağıtan bir okuma üslubunuz var! Vurgularınızın hepsi aynı!
@mrymmrym831612 күн бұрын
Teşekkür ederim ❤
@KitaplarnSesi11 күн бұрын
Sevgiler 🌺
@HavvaÇakıcı-i9z12 күн бұрын
Emeğinize sağlık Ayla hanım severek dinliyorum ❤👏
@KitaplarnSesi12 күн бұрын
Çok teşekkür ederim, sevgiler 🌼
@HavvaÇakıcı-i9z12 күн бұрын
Emeğinize sağlık Ayla hanım severek dinliyorum ❤👏
@KitaplarnSesi11 күн бұрын
Çok teşekkür ederim, sevgilerimle 🌷
@ziyacetinakcen285413 күн бұрын
@sevtapulgersarac478013 күн бұрын
❤🎉🎉🎉
@ziyacetinakcen285413 күн бұрын
@ziyacetinakcen285413 күн бұрын
@yusufozunlu882513 күн бұрын
👍👏👏👏
@bediaacar50313 күн бұрын
❤❤❤
@kader436313 күн бұрын
Teşekkürler ❤
@KitaplarnSesi13 күн бұрын
Sevgiler 🌼
@haticedemir643314 күн бұрын
Teşekkürler ❤
@KitaplarnSesi13 күн бұрын
Sevgiler 🌸
@ahmedtunahankoca395714 күн бұрын
Ayla hanım çok teşekkür ederim 🌸
@KitaplarnSesi13 күн бұрын
Sevgiler 🌼
@meralkeleser930614 күн бұрын
Hemen dinlemeye geciyorum tesekkur ederim emeklerinize saglik
@KitaplarnSesi13 күн бұрын
Sevgiler 🌸
@rukiyeakcay763314 күн бұрын
Teşekkürler❤
@FeyazAkgun-ux8st15 күн бұрын
Teşekkürler emeğinize sağlık ❤
@KitaplarnSesi15 күн бұрын
Teşekkür ederim, sevgiler 🌺
@ruveydeseven724016 күн бұрын
Güzeldi ❤
@gulcanyanik112319 күн бұрын
Merhaba 🎉 sevgiler ❤emeğinize sağlık 😊
@KitaplarnSesi19 күн бұрын
Merhaba, çok teşekkürler sevgiler 💞🌸
@meryemyuksel784923 күн бұрын
Teşekkürler
@KitaplarnSesi23 күн бұрын
Sevgiler 🌸
@meryemyuksel784923 күн бұрын
🙏
@sevtapulgersarac478023 күн бұрын
❤🎉🎉🎉
@javk908724 күн бұрын
Sebep neydi acaba😮
@KitaplarnSesi24 күн бұрын
Miyako' ya olan aşkı 😊
@ziyacetinakcen285424 күн бұрын
@rukiyeakcay763325 күн бұрын
Teşekkürler Ayla Hanım❤
@KitaplarnSesi25 күн бұрын
Sevgiler 💞🌸
@aliyildiz605725 күн бұрын
Dr. Jekyll ve Bay Hyde: İnsanın İki Yüzü Üzerine Felsefi Bir Analiz İnsan doğasının karmaşık ve çok katmanlı yapısını benzersiz bir şekilde ele alan "Dr. Jekyll ve Bay Hyde" romanı, ahlaki ikiliği ve insan benliğinin karanlık taraflarını derinlemesine sorgulayan önemli bir edebi eserdir. Felsefi Temalar: 1. İkili Benlik Kavramı Stevenson'un eseri, insanda iyi ve kötü arasındaki sınırın ne kadar ince olduğunu gösterir. Dr. Jekyll karakteri, insanın içindeki iki farklı benliği sembolize eder: toplumsal normların baskısı altındaki "iyi" benlik (Jekyll) ve bastırılmış, dizginlenemez dürtülerin temsili olan "kötü" benlik (Hyde). 2. Ahlaki Çatışma ve Bastırılmış Dürtüler Roman, Viktorya dönemi toplumunun sert ahlaki kuralları altında ezilen bireyin iç çatışmasını mükemmel bir şekilde yansıtır. Dr. Jekyll, toplumun beklentilerini karşılayan "ideal insan" görünümünü korurken, Hyde aracılığıyla bastırılmış arzularını açığa çıkarır. 3. Bölünmüş Bilinç Psikolojisi Eser, insan psikolojisinin en karanlık köşelerini keşfeder. Jekyll ve Hyde arasındaki geçişkenlik, insanın kontrol edilemeyen dürtülerini ve bilinçaltının gücünü sembolize eder. 4. Kimlik ve Özgürlük Roman, toplumsal normların bireyi nasıl sınırlandırdığı ve baskı altına aldığı sorusunu merkeze alır. Jekyll, kimyasal bir içecekle ikinci benliğine dönüşerek geçici bir özgürlük arayışına girer. Psikolojik ve Felsefi Yansımalar: Eser, Sigmund Freud'un id, ego ve süper ego teorisinin öncülü sayılabilecek bir yaklaşımı sergiler. Hyde, kontrol edilemeyen dürtülerin (id) somutlaşmış hali, Jekyll ise toplumsal normların baskısındaki benliği (süper ego) temsil eder. Modern felsefi perspektiften bakıldığında, roman insan davranışlarının karmaşıklığını ve çok katmanlı doğasını ortaya koyar. İnsanın iyi ve kötü arasındaki gel-git durumunu, toplumsal baskıların birey üzerindeki etkisini ve bastırılmış dürtülerin patlama potansiyelini net bir şekilde gözler önüne serer. Sonuç: "Dr. Jekyll ve Bay Hyde", sadece bir roman değil, aynı zamanda insan doğasının en derinlerindeki çelişkileri ve karanlık yönlerini keşfeden felsefi bir alegoridir. Stevenson, karakterleri aracılığıyla insanın çok yönlü ve karmaşık doğasına dair evrensel bir hakikati ortaya koyar. Bu eser, insanın iç dünyasındaki çatışmaları, toplumsal baskıların birey üzerindeki etkisini ve ahlaki sınırların ne kadar esnek olduğunu benzersiz bir şekilde anlatır.
@KitaplarnSesi25 күн бұрын
Yorumunuz için teşekkür ederim. Yazar bu romanda iki ayrı karakteri bir vücutta varetmiş. Karakterlerin yer değiştirmesi için bir ilaca ihtiyaç var. Çok güzel bir kurgu. Ama gerçek hayatta buna ihtiyaç yok. Bazı insanlar kötü karakterlerini rahatça saklayıp, istedikleri zaman da ilaç olmadan çok kolay ortaya çıkarabiliyorlar. Bu roman bana bunları çağrıştırdı. Sevgiler saygılar.
Çok teşekkür ederim, sizde iyiki varsınız, sevgiler 🌷
@aliyildiz605726 күн бұрын
Mağara Hayaleti: 1. Bölüm - Kaybolan Kadın Küçük bir kasabanın pazar sabahını tanımlayan sakinliğini bozan, camiden çıkan kalabalığın arasındaki ürpertici bir fısıltı oldu: "Bir kadın kaybolmuş…" Bu söz, rüzgarın taşıdığı bir sır gibi hızla yayılmış, birkaç saat içinde kasabanın kahvelerinden sokak aralarına kadar her yerde konuşulur hale gelmişti. Kaybolan kişi, kasabanın en eski ailelerinden birine gelin olarak katılan Sema'ydı. Kasabanın eteklerinde yer alan mağaralar, bu kayboluşun merkezine oturmuştu. Dedikodular hızla yayıldı: "O mağaralar tekin değil," diyen yaşlı kadınlar, yıllardır anlatılan korku hikayelerini anımsıyordu. Bazıları mağaralarda bir hayaletin dolaştığını, diğerleri ise geçmişte kaçakçıların kullandığı bu yerin hala karanlık sırlar barındırdığını söylüyordu. Olay Yerine İlk Bakış Sema’nın kaybolduğu geceye dair tek tanık, kocasıydı. Ahmet Bey, karısının akşamüstü "Biraz hava alacağım," diyerek evden çıktığını, bir daha geri dönmediğini anlatıyordu. Polisler hemen harekete geçti. Evin çevresi ve mağaralar tarandı, ancak hiçbir iz bulunamadı. İşte tam bu noktada kasabanın kendi "dedektifleri" devreye girdi. İlginç Bir Grup Soruşturmayı üstlenmek isteyen dört kadın vardı: 1. Fatma: Katı kuralları ve keskin zekasıyla tanınan, her zaman elinde bir not defteri taşıyan bir ev hanımı. 2. Aysel: Cesur, atılgan ve olaylara farklı bir açıdan bakmayı seven genç bir gelin. 3. Zehra: Gizemli bir havası olan, olaylara duygusal bir derinlik katan biri. 4. Hatice: Tecrübeli ve sezgileri kuvvetli, aynı zamanda halkın sevgisini kazanmış bir figür. Bu kadınlar, kasabanın karanlık köşelerinde geçen olayları çözmekte kendilerine güveniyorlardı. Sema’nın kayboluşunu çözmek de onların görevi olacaktı. Mağaralarda İlk Keşif Ellerinde fenerlerle mağaralara doğru yola çıkan ekip, girdikleri her karanlık köşede birer ipucu arıyordu. Mağaraların derinliklerinden gelen ürpertici bir ses duydular. Bu ses, bir insana ait olamayacak kadar garipti. Fatma, bir köşede bulunan eski bir kumaş parçasını fark etti. Üzerinde toprak lekeleri ve yırtıklar vardı. Aysel, "Bu Sema’nın paltosuna benziyor," dedi. Ancak kumaşın yanında bulunan ayakkabı izi, bir erkek ayakkabısına aitti. Zehra ise mağaranın tavanında garip işaretler fark etti. Duvarda bir sembol vardı: Bir daire içinde bir göz. Bu işaretin anlamını kimse bilmiyordu, ancak Hatice, "Bu bir uyarı olabilir," diyerek ekibin daha dikkatli olması gerektiğini söyledi. İlk Şüpheli: Koca Ahmet Mağarada bulunan ipuçları koca Ahmet’in verdiği ifadeyi sorgulatıyordu. Bir yandan, Ahmet’in karısı kaybolduktan sonra garip bir şekilde sakin davranması dikkat çekmişti. Bu durum, kasabadaki dedikodu kazanını daha da kaynattı. "Ahmet’in karanlık işleri olabilir mi?" diye fısıldaşıyordu insanlar. Ancak Fatma, Ahmet’in masumiyetini savunuyordu: "Böyle bir şey yapacak birine benzemiyor," dedi. Fakat Hatice karşı çıktı: "Bu kadar kolay kanıtlarla kimseyi aklayamayız." Gizem Derinleşiyor O gece, kadınlar mağaraların dışındaki bir ağacın dalına asılı garip bir mendil buldular. Mendilin üzerinde kan lekesi vardı ve düğümle bağlanmış bir mesaj saklanıyordu. Mesajda sadece şu yazıyordu: "Her şey göründüğü gibi değil. Gözlerinizi açık tutun." Kadınlar, bu notun ne anlama geldiğini çözemediler, ancak bu olayın düşündüklerinden daha büyük bir sır içerdiğini anlamışlardı. DEVAM EDECEK… 2. bölümde, kadınlar buldukları ipuçlarının peşinden gitmeye devam edecek ve kasabanın sakladığı daha derin sırlar gün yüzüne çıkacak.
@aliyildiz605726 күн бұрын
Mağara Hayaleti: 2. Bölüm - Karşımıza Çıkan Gölgeler Sema’nın kayboluşuyla başlayan bu karmaşık gizem, kadınları daha derin bir maceraya sürüklüyordu. Mağarada buldukları kanlı mendil ve üzerindeki tehditkar mesaj, onları bir yandan korkutmuş, bir yandan da daha kararlı hale getirmişti. Ancak kasaba halkı arasında yayılan dedikodular artık yalnızca Sema’nın kayboluşunu değil, kadınların mağaralara olan ilgisini de hedef alıyordu. Mağarada Yeni Bir Bulgu Kadınlar, ertesi sabah mağaraya geri dönmeye karar verdiler. Bu kez yanlarında daha fazla ekipman vardı: ipler, haritalar ve su geçirmez fenerler. Fatma, "Eğer o sembolü tekrar bulursak, bu işaretin ne olduğunu anlamaya çalışmalıyız," dedi. Zehra ise bir önceki gece buldukları mendilin neden ağaca asıldığını çözmeye çalışıyordu: "Biri bir mesaj vermeye çalışıyor olabilir, ama bize mi yoksa başkasına mı?" Mağaraların daha derinlerine indiklerinde, bir çukurun kenarında eski bir madeni para buldular. Para, Osmanlı dönemine ait gibi görünüyordu ve üzerinde aynı göz sembolü vardı. Aysel parayı eline aldı, ama o anda mağaranın derinliklerinden bir ses duyuldu: bir hışırtı ve ardından yankılanan bir ayak sesi. "Kim var orada?" diye bağırdı Hatice. Ancak cevap gelmedi. Kadınlar hızla ışıklarını sesin geldiği yöne tuttular, ama kimseyi göremediler. Aysel fısıldadı: "Bizi izleyen biri var… Eminim." Şüphe Çemberi Genişliyor Kadınlar mağaradan döndüklerinde, kasaba meydanında bir kalabalık toplanmıştı. Polisler, Sema’nın kocası Ahmet’i sorgulamak üzere karakola götürüyordu. Ahmet’in elleri titriyordu ama yüzünde garip bir rahatlama ifadesi vardı. "Ben yapmadım," diye mırıldanıyordu. Ancak bu sessiz itirazları kimseyi ikna etmeye yetmedi. Fatma, Ahmet’in evine gitmeyi önerdi: "Orada, mağaraya çıkan ipuçlarının devamını bulabiliriz." Zehra itiraz etti: "Ya bizi suç ortağı zannederlerse?" Ancak Hatice, Fatma’nın fikrini destekledi: "Şimdi vazgeçersek, gerçeği asla öğrenemeyiz." Ahmet’in evinde yaptıkları incelemede, kadınlar bir çekmecede eski bir not defteri buldular. Not defterinde, Sema’nın kendi el yazısıyla yazdığı şu cümle dikkat çekiyordu: "Mağaralarda bir sır saklanıyor. Gözleri olan sembol, anahtar olabilir." Gece Gelen Ziyaretçi O gece kadınlar, buldukları ipuçlarını tartışmak için Zehra’nın evinde toplandılar. Her biri düşüncelerini paylaşırken, kapı çalındı. Gece vakti kimsenin gelmesi beklenmiyordu. Hatice kapıyı açtığında, karşısında yüzünü siyah bir örtüyle kapatmış biri duruyordu. Yabancı, düşük bir sesle, "Daha fazla kurcalamayın. Yoksa bedelini ödersiniz," dedi ve eline bir zarf bırakarak hızla karanlıkta kayboldu. Zarfı açtıklarında, içinde eski bir harita ve üzerinde yine göz sembolü olan bir anahtar buldular. Harita, mağaranın daha önce keşfedilmemiş bir bölümünü gösteriyordu. Kasabanın Kara Tarihi Ertesi gün kadınlar, kasabanın yaşlılarından olan ve "her şeyi bilen adam" lakabıyla anılan Osman Amca’nın yanına gittiler. Ona haritayı ve göz sembolünü gösterdiler. Osman Amca, derin bir iç çekerek anlatmaya başladı: "Bu mağaralar eskiden bir tarikatın toplantı yeriydi. Göz sembolü, onların işaretidir. Efsaneye göre, mağaraların derinliklerinde büyük bir servet saklı. Ancak bu serveti korumak için hayatlarını adamış insanlar var. Yıllardır kimse o sırrı çözmeye cesaret edemedi." Bu bilgi kadınları hem korkutmuş hem de daha da meraklandırmıştı. Fatma, "Serveti aramıyoruz, yalnızca Sema’yı bulmak istiyoruz," dedi. Ancak Osman Amca başını iki yana salladı: "Her kim o mağaralara girerse, bir daha geri dönemez. Bu bir uyarıdır." Haritanın Peşinde Kadınlar, uyarılara rağmen haritanın işaret ettiği noktaya gitmeye karar verdiler. Yanlarına bu kez bir radyo ve ilk yardım malzemeleri aldılar. Mağaranın derinliklerine indiklerinde, haritadaki işarete yaklaştıkça ortam daha da karanlık ve ürpertici hale geliyordu. Sonunda haritanın işaret ettiği yere vardıklarında, yerde bir kapak buldular. Kapak, eski bir kilit mekanizmasıyla kapatılmıştı. Ellerindeki anahtar, bu kapağı açmak için yapılmış gibiydi. Fatma, derin bir nefes alarak anahtarı çevirdi. Kapak açıldığında, karanlık bir tünel ortaya çıktı. Tünelin duvarlarında yine aynı semboller vardı, ancak bu sefer sembollerin yanına kanla yazılmış gibi görünen harfler eklenmişti. Zehra, "Bu bir şifre olabilir," dedi. Tünelden ilerlerken kadınlar, yere düşmüş bir kolye buldular. Bu, Sema’nın sıkça taktığı bir kolyeydi. "Buradaydı," dedi Aysel. "Ama hala nerede olduğunu bilmiyoruz." Tam o anda, tünelin sonunda bir gölge belirdi. Bu bir insan mıydı, yoksa gerçekten kasabanın efsanevi mağara hayaleti mi? DEVAM EDECEK… 3. bölümde, kadınlar tünelin sonundaki gölgeyle yüzleşecek ve Sema’nın kayboluşunun ardındaki gerçek ortaya çıkacak.
@aliyildiz605726 күн бұрын
Mağara Hayaleti: 3. Bölüm - Gerçeğin Gölgesi Kadınlar, tünelin sonunda beliren gölgeye doğru yaklaşırken kalplerindeki korku ve merak karışıyordu. Ellerindeki fenerlerin titreyen ışıkları, tünelin soğuk duvarlarında dans ediyor, gölgeyi olduğundan daha büyük ve korkutucu gösteriyordu. Gölgenin hareketleri yavaş ama kararlıydı. Fatma, sessizliği bozarak fısıldadı: "Orada kim var?" Ancak cevap yerine yankılanan bir ayak sesi duydular. Kadınlar bir an duraksadı, geri dönmeyi düşündüler, ancak Sema’nın kayboluşu ve buldukları ipuçları onları geri adım atmaktan alıkoydu. Karşılaşma Gölgeye yaklaştıklarında, karşılarında eski püskü kıyafetler giymiş bir adam gördüler. Adamın yüzü kirliydi ve saçları dağınık bir şekilde omuzlarına dökülmüştü. Elindeki lambanın zayıf ışığı yüzünü bir anlık aydınlatınca kadınlar derin bir nefes aldı. Adam korkutucu değil, daha çok yorgun ve şaşkın görünüyordu. "Ne arıyorsunuz burada?" diye sordu adam. Sesi çatallıydı, ama tehditkar değildi. Fatma, "Kaybolan bir arkadaşımızı arıyoruz," dedi. Adam bir an durdu, sonra başını salladı. "Burada kimse uzun süre kalamaz. Geri dönmelisiniz," dedi. Ancak Aysel, "Buradaydı. Kolyeyi bulduk. Eğer bir şey biliyorsanız, lütfen söyleyin," diye ısrar etti. Adam derin bir iç çekti ve lambasını yere koyarak oturdu. "Bu mağaraların sırrını öğrenmek istiyorsanız, bilmeniz gereken şeyler var," dedi. Tarikatın Sırrı Adam, kadınlara mağaranın geçmişine dair daha fazla bilgi verdi. Mağaraların derinliklerinde bir zamanlar bir tarikatın yaşadığını ve bu tarikatın kasaba halkından gizlice insanları mağaralara çektiğini anlattı. Tarikat, gözetleme amacıyla "göz sembolünü" kullanıyordu. Ancak bu sembol, aynı zamanda kendilerine ihanet edenleri cezalandırmak için bir uyarı niteliği taşıyordu. "Bu mağaralarda, yalnızca cesurlar değil, aynı zamanda çok şey kaybetmeyi göze alanlar hayatta kalabilir," dedi adam. Kadınlar, tarif edilen her şeyin Sema’nın kayboluşuyla nasıl bağlantılı olduğunu anlamaya çalışıyordu. Zehra, "Eğer o tarikat hala burada yaşıyorsa, Sema onlarla olabilir mi?" diye sordu. Adam başını eğdi: "Belki de onları bulmak istemezsiniz." Tünelin Sonundaki Oda Adam, kadınlara daha derinlere giden başka bir tüneli işaret etti. "Sema’yı arıyorsanız, buradan ilerleyin," dedi. Ancak sözlerine bir uyarı eklemeyi de ihmal etmedi: "Ama dikkatli olun. Her adımınızı düşünerek atın." Kadınlar, kararlılıkla tünele girdiler. Tünel daralıyor ve hava daha soğuk hale geliyordu. Yolun sonunda büyük bir kapıya ulaştılar. Kapının üzerinde, göz sembolünün yanına yerleştirilmiş bir anahtar deliği vardı. Yanlarında getirdikleri anahtarın tam buraya uygun olduğunu fark ettiler. Fatma anahtarı yavaşça çevirdi ve kapıyı açtı. Karşılarında geniş bir oda belirdi. Odanın ortasında eski ahşap bir masa ve onun üzerinde yanan bir mum vardı. Mumun ışığında, masanın üzerinde bir günlük olduğunu fark ettiler. Aysel günlüğü açtı ve okumaya başladı. Günlük, Sema’nın el yazısıyla yazılmıştı. Şöyle diyordu: "Buraya geldim çünkü buradaki sırrı çözmek istedim. Ama şimdi, burada yalnız olmadığımı anlıyorum. Eğer bu günlüğü bulursanız, beni bulmaya çalışmayın. Tehlike sandığınızdan çok daha büyük." Son Karşılaşma Kadınlar, Sema’nın yazdığı bu satırlardan sonra odanın etrafını incelemeye başladılar. Duvarlarda başka semboller, yerde ise toprakla kaplanmış eski eşyalar vardı. Tam o sırada, odanın diğer ucundaki bir gölge kıpırdadı. Bu kez gölge, açıkça bir insana ait gibi görünüyordu. "Kim var orada?" diye seslendi Zehra. Gölgeden çıkan kişi, şaşkınlık ve korku dolu bir yüzle karşılarına geçti. Bu Sema’ydı. Ancak Sema, eski halinden çok farklı görünüyordu; yüzü solgundu, gözleri ise derin bir korku yansıtıyordu. "Buradan gitmelisiniz," dedi titrek bir sesle. "Onlar beni bırakmayacak, ama siz hala kaçabilirsiniz." Kadınlar, Sema’nın sözlerinden hiçbir şey anlamıyordu. Fatma, "Kimden bahsediyorsun? Seni buraya kim getirdi?" diye sordu. Ancak Sema cevap vermek yerine, arkasını dönüp tünele doğru koşmaya başladı. Kadınlar da onun peşine düştü, ama Sema bir anda karanlığın içinde kayboldu. Çıkış ve Gerçek Kadınlar mağaradan çıktıklarında, kasabanın meydanında toplanan halkla karşılaştılar. Herkes onları merakla izliyordu. O sırada bir polis memuru yanlarına geldi ve Fatma’nın elindeki günlüğü aldı. Günlük, Sema’nın kayboluşuna dair yeni bir soruşturmanın başlamasına neden oldu. Ancak kadınlar, yaşadıkları bu deneyimle gerçeğin ne olduğunu asla tam olarak öğrenemediler. Mağaralarda buldukları ipuçları, yalnızca Sema’yı değil, kasabanın geçmişindeki karanlık sırları da açığa çıkarıyordu. Bir daha kimse mağaralara adım atmadı. Ancak o karanlık tünellerde hala birilerinin yaşadığına ve gizemi korumak için insanları izlediğine dair söylentiler kasabada yaşamaya devam etti. SON
@MehmetEmir-v3s26 күн бұрын
Ayla Hanım çok teşekkürler. Başarılarınızın devamını dilerim.
@KitaplarnSesi26 күн бұрын
Çok teşekkür ederim 🌷
@osmanbal8126 күн бұрын
Başladım dinlemeye bakalım neymiş problem 😊
@KitaplarnSesi26 күн бұрын
İyi dinlemeler 😊
@osmanbal8125 күн бұрын
@@KitaplarnSesiTeşekkürler
@osmanbal8125 күн бұрын
@@KitaplarnSesi Sabırsızlıkla 3. Kısmı bekliyorum
@talabe2826 күн бұрын
Dinlemeden yorum yapmak istemiyorum ama bakalım darvini bilmem ama ben ademden geldim 😂
@KitaplarnSesi26 күн бұрын
İyi dinlemeler dilerim 😊
@yusufozunlu882526 күн бұрын
👍👏👏👏
@rukiyeakcay763327 күн бұрын
Teşekkürler Ayla Hanım❤
@KitaplarnSesi27 күн бұрын
Keyifli dinlemeler dileğiyle, sevgiler 🌸
@nesenesee27 күн бұрын
teşekkürler ayla hanım😊
@KitaplarnSesi27 күн бұрын
İyi dinlemeler dilerim, sevgiler 🌼
@Cemile1905Ай бұрын
Teşekkürler Ayla hanım
@KitaplarnSesiАй бұрын
Sevgiler 🌷
@FiiliizzzzАй бұрын
Çok teşekkür ederim Ayla ablacımmm süpersiniz ❤❤❤❤
@KitaplarnSesiАй бұрын
Çok teşekkür ederim canım, sevgiler 💕🌷
@rukiyeakcay7633Ай бұрын
Teşekkürler Ayla Hanım❤
@KitaplarnSesiАй бұрын
Sevgilerimle 🌼
@MehmetEmir-v3sАй бұрын
Ayla Hanım çok güzel olmuş yine. Çok teşekkür ederim. İyi ki varsınız efendim. Başarılarınızın devamını dilerim.
@KitaplarnSesiАй бұрын
Çok teşekkür ederim, sevgiler saygılar 🌼
@FiiliizzzzАй бұрын
Teşekkürler ❤❤❤
@KitaplarnSesiАй бұрын
Sevgiler canım 💕🌸
@n_d.2636Ай бұрын
🎉❤
@aliyildiz6057Ай бұрын
Sırrın Gölgesinde: Bir Genç Dedektif Hikayesi (1. Bölüm) “Herkesin sakladığı bir sır vardır; bazıları bunu mezara götürür, bazıları ise gölgede unutur.” İstanbul’un sakin bir köşesindeki malikâne, dışarıdan bakıldığında kusursuz bir aile yaşantısının resmi gibiydi. Ancak içeride, geçmişin ağır gölgeleri dolanıyordu. Bihter, bu malikânede yaşayan genç bir kadındı. Zeki, meraklı ve alışılmadık derecede keskin bir sezgiye sahipti. Ailesindeki sessiz gerginliği ve saklanan sırları hissediyordu ama bunları dile getirmek için bir neden bulamamıştı. O sabah, beklenmedik bir olay her şeyi değiştirdi. Ailenin saygıdeğer avukatı, Semih Bey, malikânede ölü bulundu. Bedeninde hiçbir darbe izi yoktu, etrafında mücadeleye dair bir işaret yoktu. Bu, intihar da değildi; tamamen “doğal” görünen bir ölüm gibi görünüyordu. Ancak Bihter, avukatın son günlerinde tuhaf davranışlarını fark etmişti. Bir şeylerin yanlış olduğunu biliyordu. İlk Şüpheler Polis olayı basit bir kalp krizi olarak değerlendirdi ve dosyayı kapatmaya meyletti. Ancak Bihter, Semih Bey’in odasında bulduğu bir kağıt parçasına dikkat etti. Kağıtta, okunması güç, yarım kalmış bir not vardı: “Geçmişte saklanan... seni bulacak.” Bu not, yalnızca Semih Bey’in değil, malikânede yaşayan herkesin geçmişte sakladığı bir sır olduğunu işaret ediyordu. Bihter, annesi Firdevs Hanım’ın bu ölüme olağanüstü soğukkanlı bir şekilde yaklaştığını fark etti. Babası Adnan Bey ise sürekli kendi odasına kapanıyordu. Malikânenin çalışanları bile huzursuzdu. Ancak Bihter’in dikkatini çeken en ilginç şey, üvey kardeşi Behlül’ün davranışları oldu. Behlül, Semih Bey’in ölümünden sonra daha da içine kapanmış, sürekli eski eşyalarla dolu çatı katında vakit geçiriyordu. Dedektiflik Başlıyor Bihter, malikânenin kütüphanesinde babasına ait eski dosyaları karıştırmaya karar verdi. Ancak odada bir şey eksikti: Semih Bey’in daha önce hep masasında duran siyah deri not defteri. Bu defter, onun en önemli belgelerini tuttuğu şeydi ve şimdi ortalıkta yoktu. Ertesi gece, Bihter çatı katına çıktı. Behlül’ün odasından hafif bir ışık sızıyordu. Kapıyı yavaşça araladı ve onu, elinde eski bir harita tutarken buldu. Haritanın köşesinde, Semih Bey’in el yazısıyla yazılmış bir not vardı: “Doğru yer, doğru zaman. Ama sırrı koru.” Bihter, haritayı görmek için adım attığında Behlül irkilip haritayı sakladı. “Ne yapıyorsun burada?” diye sordu. “Sen ne saklıyorsun?” diye karşılık verdi Bihter. Behlül birkaç saniye düşündükten sonra sessiz kaldı ve Bihter’e bir anlaşma teklif etti: Malikânedeki sırları çözmeye çalışıyorsa, bunu birlikte yapmaları gerektiğini söyledi. Ancak Bihter, onun ne kadar güvenilir olduğundan emin değildi. Karanlık Gölge O gece malikânede bir şeyler değişmiş gibiydi. Sessiz koridorlarda yankılanan bir uğultu, Bihter’in dikkatini çekti. Ses, malikânenin bodrumundan geliyordu. Fenerini alıp aşağı indiğinde, zemin taşlarının bir kısmının yerinden oynatıldığını fark etti. Ancak tam o anda, arkasından bir gölge beliriverdi. “Gece yarısı burada ne arıyorsun, Bihter?” Bu ses, Firdevs Hanım’a aitti. Yüzündeki ifadede bir şeyler sakladığı açıktı. Ancak bu kez Bihter de geri adım atmadı. “Bodrumdaki taşlar neden yerinden oynatılmış?” diye sordu. Firdevs Hanım kısa bir an için irkildi, ancak kendini çabucak toparladı. “Bunu soracağına, kendi işine bakmalısın,” dedi ve oradan uzaklaştı. Bihter, annesinin bu kadar soğukkanlı bir şekilde cevap vermesinden şüphelendi. Taşların altındaki sırları öğrenmeden bu işin peşini bırakmaya niyeti yoktu. İlk İpucu: Maddi Olmayan Kanıt Bihter ertesi gün, malikânenin eski kâhyası Süheyla Hanım’ı ziyaret etti. Süheyla Hanım, malikânede uzun yıllar çalışmış ve her köşesini bilen biriydi. Ancak yaşadığı ani hastalık nedeniyle birkaç yıl önce işten ayrılmıştı. Süheyla Hanım, Semih Bey’in ölümünü duyduğunda gözleri dolmuştu. “Semih Bey iyi bir insandı,” dedi Süheyla Hanım. “Ama sırrını hep taşıdı.” Bihter, bu sırdan neyi kastettiğini sorduğunda Süheyla Hanım şunları söyledi: “Semih Bey, yıllar önce malikânede bir şey bulmuştu. Bu bir eşya değildi; bir söz, bir yemin, bir hakikatti. O günden sonra, kimseye güvenmez oldu. Ama sırrı sadece taşın altına gömülü değil, insanın vicdanına gömülüdür, kızım.” Bihter, Süheyla Hanım’ın söylediklerini düşünürken, sırrın yalnızca fiziksel bir obje olmadığını fark etti. Bu, geçmişte yapılan bir şeyle ilgiliydi; belki de bir günah, bir suç ya da bir ihanet...
@aliyildiz6057Ай бұрын
Sırrın Gölgesinde: Bir Genç Dedektif Hikayesi (2. Bölüm) Maddi olmayan sırların ağırlığı, bazen en büyük gerçeklerden daha fazla taşır. Bihter, Süheyla Hanım’ın sözlerinden sonra ailesinin geçmişine dair daha derin bir sırrın saklı olduğundan emindi. Ancak bu sırra ulaşmak için bodrumun altında saklanan taşları incelemesi gerektiğini biliyordu. Behlül’ün yardımını kabul etmek istemese de, bir yandan malikânede yalnız olmadığını hissetmek onu rahatlatıyordu. O gece, Behlül ile birlikte bodruma indiler. Fener ışıkları, taş duvarlarda garip gölgeler oluşturuyordu. Süheyla Hanım’ın tarif ettiği yere geldiklerinde, zemin taşlarından biri diğerlerinden farklıydı. Üzerindeki toz tabakasına rağmen, taşın kenarlarında hafif bir şekilde kazınmış semboller göze çarpıyordu. Taşların Altındaki Geçmiş Behlül, bir demir çubuk yardımıyla taşı yerinden oynattı. Altında, eski bir sandık buldular. Sandık kilitli değildi ama içine baktıklarında ikisi de şaşkına döndü: Sandıkta yalnızca sararmış bir zarf ve bir küçük şişe vardı. Şişenin içinde bir tür mavi sıvı bulunuyordu. Ancak sandığın derinliklerinden gelen koku, eski ve ağır bir hatırayı andırıyordu. Zarfı açtıklarında, içinde el yazısıyla yazılmış bir not buldular: “Günahların kefareti, sessizliktir. Ama sessizlik bazen hayatta kalmanın tek yoludur.” Behlül, notun anlamını çözmeye çalışırken Bihter şişeyi eline aldı. Şişenin kapağı açılmamıştı ama içindeki sıvı sanki bir tür mesaj taşıyormuş gibi hareket ediyordu. Behlül alaycı bir şekilde, “Bunu Semih Bey mi saklamış? Bu bir zehir olabilir mi?” diye sordu. Ancak Bihter, bunun bir ipucu olduğundan emindi. “Bu sıvı, belki de bir tür işaret veya geçmişteki bir olayı hatırlatmak için kullanılmış,” dedi Bihter. “Ama asıl önemli olan bu not. Sessizlik ne anlama geliyor?” Anılar ve İhanet Bihter, zarfın içindeki ikinci bir kağıda göz attığında, üzerinde yazılı bir isim gördü: Saliha. Bu isim, ailenin geçmişine dair uzun süredir konuşulmayan bir olayı hatırlatıyordu. Saliha, Adnan Bey’in ilk eşiydi ve yıllar önce gizemli bir şekilde ölmüştü. Resmi kayıtlarda bu ölüm “kaza” olarak geçse de, Bihter’in annesi Firdevs Hanım bu konuda her zaman bir sır saklıyormuş gibi davranmıştı. Bihter, bu yeni ipucunu öğrenmek için annesiyle yüzleşmeye karar verdi. Ancak Firdevs Hanım, Saliha’nın adını duyduğunda yüzü kireç gibi beyaz oldu. “Saliha’yı neden soruyorsun?” diye sordu. “Onun ölümü gerçekten bir kaza mıydı, anne?” dedi Bihter, gözlerini annesinden ayırmadan. Firdevs Hanım bir an sustu. Sonra fısıldar gibi konuştu: “Saliha… bazı gerçekler, unutulmak içindir, Bihter. Eğer öğrenirsen, geri dönüşün olmaz.” Saliha’nın Mirası Bihter, Firdevs Hanım’ın bu sözlerinden sonra artık duramazdı. Behlül ile birlikte araştırmalarına devam etti. Malikânenin eski belgeleri arasında Saliha’nın ölümüne dair bir rapor buldular. Rapor, bir kazadan bahsediyordu: Saliha’nın, malikânenin bahçesindeki gölette boğularak öldüğü yazıyordu. Ancak bir detay dikkatlerini çekti: O gün Saliha’nın yanında Semih Bey vardı. Semih Bey neden Saliha’nın ölüm gününde oradaydı? Ve neden bu konuyla ilgili hiçbir şey açıklamamıştı? Behlül, Semih Bey’in odasındaki masada duran eski bir saate dikkat çekti. Saat, çalışmıyordu ama arkasında küçük bir bölme vardı. Bölmeyi açtıklarında, içinden bir anahtar çıktı. Anahtarın üzerindeki sembol, bodrumdaki taşların üzerindeki sembollere benziyordu. Gölgedeki Gerçek Bihter ve Behlül, anahtarın malikânenin bir başka gizli bölümünü açabileceğini düşündüler. Ancak bu sırada, malikânedeki çalışanlardan biri olan Cemile, gizlice onları izliyordu. Cemile, Bihter’e yanaşıp alçak bir sesle, “Bunu yapma. Malikâne, yıllardır bu sırla yaşıyor. Eğer açığa çıkarırsanız, geri dönüşünüz olmaz,” dedi. Ancak Bihter durmadı. Anahtarı kullanarak malikânenin eski bir bölümünü açtılar. İçeri girdiklerinde, eski mobilyalar ve tozlanmış aynalarla dolu bir odayla karşılaştılar. Ancak odanın tam ortasında, bir mektup kutusu vardı. Kutunun içinde, Saliha’nın el yazısıyla yazılmış bir mektup buldular. Mektupta şunlar yazıyordu: “Bu malikânede herkes bir şey saklıyor. Ama en büyük sır, benim ölümüm değil, geride bırakılan hayatların çürümesidir.” Bihter, mektubu okurken elleri titredi. Bu sözlerin altında, Saliha’nın malikânedeki herkes hakkında bir şey bildiği açıktı. Ancak Saliha’nın ölümünü kaza olarak açıklayan raporun doğru olmadığını hissettil
@aliyildiz6057Ай бұрын
Sırrın Gölgesinde: Bir Genç Dedektif Hikayesi (Son Bölüm) Sırlar, ancak gerçeği kabul etmeye cesareti olanlara kendini açar. Bihter, elindeki mektubu bir kez daha okurken, odadaki sessizlik sanki üzerine çöküyordu. Saliha’nın mektubu, yalnızca kendi ölümüyle ilgili değildi; aynı zamanda malikânede yaşayan herkesin bir şekilde bu sırra bulaştığını ima ediyordu. Behlül, mektuptaki anlamı çözmeye çalışırken, odadaki aynalardan birinin arkasındaki bir bölmeyi fark etti. Aynanın arkasında küçük bir kutu bulunuyordu. Kutunun içinde ise paslanmış bir anahtar ve eski bir fotoğraf yer alıyordu. Fotoğrafta genç bir kadın vardı: Saliha. Yanında ise Semih Bey ve başka bir adam... Bu adamın kim olduğunu ne Behlül ne de Bihter tanıyordu. Ancak fotoğrafın arkasında yazılı bir tarih vardı; bu tarih, Saliha’nın ölümünden bir hafta öncesine aitti. Bihter, fotoğrafın anlamını çözmek için babası Adnan Bey ile konuşmaya karar verdi. Ancak konuşma hiç beklediği gibi başlamadı. Adnan Bey, Saliha’nın adını duyduğunda gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı. “Sana her şeyi anlatmam gerekiyor,” dedi Adnan Bey, yorgun bir sesle. Gizli Anlaşma Adnan Bey, yıllar önce Saliha’nın bir sır keşfettiğini açıkladı. Bu sır, malikânenin arsasıyla ilgiliydi. Malikâne, geçmişte büyük bir servetle satın alınmıştı, ancak bu servetin kaynağı karanlık bir anlaşmaya dayanıyordu. Semih Bey, bu anlaşmanın yürütülmesinde kilit bir rol oynamıştı. Saliha, bunu öğrendiğinde, bu sırrı ifşa etmek istemişti. Ancak bu, yalnızca kendi hayatını değil, malikânede yaşayan herkesin hayatını tehlikeye atmıştı. “Saliha’nın ölümü bir kaza değildi,” dedi Adnan Bey. “Onu susturmak isteyenler vardı. Ama ben... ben hiçbir şey yapmadım. Onu koruyamadım.” Bu itiraf, Bihter’in kanını dondurdu. Babası, bunca yıl boyunca hem Saliha’nın ölümünü hem de malikâneyi saran karanlık sırları saklamıştı. Behlül ise duydukları karşısında öfkeyle yerinde doğruldu. “Yani hepimiz, geçmişte yapılan bir günahın gölgesinde mi yaşıyoruz?” diye sordu. Adnan Bey, başını önüne eğdi. Son Büyük Karşılaşma O gece, Bihter malikânenin bodrumuna tekrar indi. Saliha’nın ölümünü aydınlatacak son parçayı bulmak istiyordu. Ancak bodrumda yalnız olmadığını fark etti. Firdevs Hanım, bir mum ışığının altında elindeki küçük şişeyle bekliyordu. “Bihter,” dedi Firdevs Hanım, “Bu kadar ileri gitmeni beklemiyordum. Ama artık her şeyi biliyorsun, değil mi?” “Anlat, anne,” dedi Bihter. “Saliha’yı kim öldürdü?” Firdevs Hanım derin bir nefes aldı. “Saliha’yı öldüren kişi yok. Onu susturan, hepimizin korkaklığıydı. Herkes sustu, kimse yardım etmedi. O şişedeki sıvı da, onun son bir işaretiydi. Bu malikâne, geçmişin ağırlığını taşıyor. Ve eğer bu sırrı açığa çıkarırsan, her şey yok olur.” Bihter, şişeyi aldı ve bir an tereddüt etti. Firdevs Hanım’ın gözleri, geçmişin ağırlığıyla doluydu. Ancak Bihter, artık bu sırların gölgesinde yaşamayı reddediyordu. Gerçek ve Kefaret Ertesi sabah, Bihter malikânenin bahçesindeki gölette bulduklarını polise bildirdi. Bu gölet, yalnızca Saliha’nın ölümünün değil, aynı zamanda malikâneyi çevreleyen tüm karanlık olayların da merkezindeydi. Yapılan kazılarda, göletin altında yıllardır saklanan bir kasa bulundu. Kasanın içinde, geçmişte yapılan tüm yasadışı anlaşmaların belgeleri vardı. Bu belgeler açığa çıktığında, malikâne tamamen elden gitti. Adnan Bey ve Firdevs Hanım, işledikleri suçların sonuçlarıyla yüzleşmek zorunda kaldı. Behlül, geçmişin yükünden kurtulmak için yurt dışına gitmeye karar verdi. Bihter ise, geçmişin gölgesinden kurtulmuştu ama bunun bedelini ağır ödemişti. Artık ailesinden kimseyle konuşmuyordu. Ancak bir dedektif olarak yeni bir hayata adım atmıştı. Kendi geçmişinin sırlarını çözerek öğrendiği dersleri, başkalarına yardım etmek için kullanmaya karar verdi. Ve bir gün, malikânenin kapısına geri döndü. Eski, yıkık dökük hale gelen bu yerin önünde durdu ve kendi kendine fısıldadı: “Geçmişte saklananlar, artık beni gölgede tutamaz.” Böylece, hem kendini hem de malikâneye musallat olan sırları özgürlüğe kavuşturdu.