Рет қаралды 5,354
İsmail Yaşar ile Kur'ân-ı Anlıyorum, Kelime Manalı Meal ve Tefsir,
Kırık Meal Dersi: 161 | 8.cüz | A'râf Sûresi: 23-30 | Sayfa: 152
Kur'ân-ı Mecîd Meali:
23 (Bunun üzerine o ikisi kendi suçlarını itiraf etmek üzere): “Ey Rabbimiz! Biz (emrine muhalefet edip, kendimizi cennetten çıkartacak iş yaparak) nefislerimize zulmettik! Eğer Sen bizim için (günahlarımızı) bağışlamada bulunmazsan ve bize acımazsan andolsun ki; elbette biz (iki cihanda da en büyük zarar ve) hüsrâna uğrayanlardan oluruz!” dediler.
Bu âyet-i celîleye dayanarak kimse, peygamberlerin de günah işlemiş olduğu gibi yanlış bir hükme varmamalıdır. Zira nebîlerin derecesi ve Allâh-u Te`âlâ’yı bilme hususundaki mertebeleri çok yüksek olduğundan çoğu kere onlar, başkalarının mesûl tutulmayacağı, unutma ve yanılma gibi şeyler sebebiyle de İlâhî siteme mâruz kalmışlardır ve böylece onlar nefislerini kırmak için kendilerine zulüm ve günah isnat etmişlerdir. Ama bu onların da başkaları gibi günahları ve mâsiyetleri olduğu anlamına gelmez. Sadece makamlarının yüceliğine ve mârifetlerinin üstünlüğüne nispetle günah sayılabilecek, ama haddizatında günah olmayan birtakım yanılgılar olarak değerlendirilebilir. Ehli Sünnet ulemâsının birçoğuna göre; Âdem (Aleyhisselâm)`ın cennetten çıkarılmasına sebebiyet veren o yasaklı ağaçtan yemesi, bir unutma nedeniyle gerçekleştiği için, burada büyük değil, küçük bir günah dahi mevzuu bahis değildir. Zaten bu, Âdem (Aleyhisselâm)`ın peygamberliğinden önce vuku bulmuştur. Zira nübüvvetten sonra peygamberler hakkında ne küçük ne de büyük hiçbir günahın sudûruna inanmak câiz görülmemiştir. (Hâzin, Âlûsî)
24 (O zaman Allâh, Âdem, Havvâ ve İblîs’e hitâben) buyurdu ki: “Bir kısmınız diğer bir kısma düşman olarak (cennetten) inin. Sizin için yerde bir yerleşim ve (ecellerinizin biteceği) bir zamana kadar yaşantı vardır.”
25 (Allâh) buyurdu ki: “O (yeryüzünün toprağı) n da yaşayacaksınız, yine onda öl(üp gömül)eceksi niz ve (diriltilirken) yine ondan çıkartılacaksınız!”
26 Ey Âdemoğulları! Gerçekten Biz sizin üzerini ze, avretlerinizi örtecek bir elbise, bir de (süslenece ğiniz) ziynet libâsı(nı temin edeceğiniz ürünleri yetişti ren suyu) indirdik. (İman, Allâh korkusu, güzel ahlâk ve avret yerlerini örtme gibi) takvâ elbisesi(ne bürünmek) ise; işte bu (süslü elbiselerden) daha iyidir! İşte bu (libâsların indirilişi), Allâh’ın (gönderdiği) âyetlerindendir, tâ ki onlar (nimetlerini) iyice düşünsünler (de çirkin işlerden sakınsınlar)!
27 Ey Âdemoğulları! Sakın şeytan (cennete girme nize mâni olacak gü nahlar işleterek) sizi fitnelendir mesin/sıkıntıya sokmasın/aldatmasın/ sap tır ma sın/. Nitekim o, ikisine de avretlerini göstersin diye elbiselerini onlardan soy(duracak günaha sok)arak ana-babanızı cennetten çıkarmıştı. Şu bir gerçek ki o (şeytan), zürriyeti/orduları/ ile birlikte sizin kendilerini göremediğiniz yerden sizi görmektedir. (Bu yüzden onlardan sakınmanız gerekir.) Muhakkak Biz, şeytanları o iman etmeyen kimseler için dostlar yapmışızdır (ve aralarında bir uyum yaratıp onları birbirlerine musallat kılmışızdır).
28 O (şeyta)nlar(ın dostları olan müş rikler, putlara tapmak ve tavafta avret yerlerini açmak gibi) çok çirkin bir iş yaptıkları zaman (özür dileme adına): “Biz baba larımızı bunun üzerinde bulduk (da onlara uyduk), Allâh da bize bunu emretti!” derler (böylece kabahatlerinden daha çirkin bir mâzeret ortaya koyarak körü körüne taklitle övünür ve Allâh’a iftira ederler)! (Habî bim!) De ki: “Şüphesiz ki (güzel işleri emreden ve üs tün ahlâka teşvikte bulunan) Allâh (putlara tapmak gibi akl-ı selîmin reddedeceği ve dosdoğru tabiatların asla kabullenemeyeceği) çirkin işleri emretmez! (Doğruluğunu) bilmemekte olduğunuz şeyleri mi Allâh’a karşı (uydurup) söylüyorsunuz?”
29 (Rasûlüm!) De ki: “Rabbim (bana, her akıllı nez dinde güzel sayılan ve aşırılıkla geri kalma uçlarından uzak olan, doğruluk ve) adâleti emretmiştir. Ayrıca her secde (ve namaz) vaktinde/ her secde mekânın da/yüzlerinizi (O’nun ibadetine) doğrultun/(kıbleye) doğru tutun/da böylece ibadeti sadece Kendisine tahsis ediciler olarak O’na kulluk edin! (Çünkü sadece O’nun huzuruna toplanacaksınız.) Sizi baştan ya rattığı gibi (tekrar diriltince de ancak O’na) dönecek siniz/sizi ilk başta (topraktan) yarattığı gibi (yine toprağa) döneceksiniz/sizi ilkin (yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak) yarattığı gibi (Allâh’ın huzuruna yine o halde) döneceksiniz/. (İşte o zaman O size amel lerinizin karşılığını verecektir. Dolayısıyla ibadetlerin sadece O’na tahsisi gerekir.)”
30 O (Allâh-u Te`âlâ) bir fırkayı (imana muvaffak ederek) hidâyet etmiştir. Bir fırkaya gelince de, on lar üzerine sapıklık (hükmü) hak olmuştur. Çünkü gerçekten onlar (kendi istekleriyle) Allâh’ı bırakıp şeytanları dostlar edinmiş (bu yüzden de saptırılmayı hak etmiş)tirler. Hâlâ da kendilerinin gerçekten hidâyete ermiş kimseler olduklarını sanmaktadırlar.
kuranimecid.com