Рет қаралды 877
ABDÜLAZİZ BEKKİNE HAZRETLERİ
Anlatıcı----Altın silsilenin 38. Halkası olan Abdülaziz Efendi, 1895 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Babası, tasavvufta ilerlemiş ve manevi dereceler kazanmış bir tüccar olan Abdülaziz Efendi, ilk tahsilini Kaptan Paşa Camii imamı Halid Efendinin yanında yaptı.
Abdülaziz Efendi, çocukluğunun bir bölümünü İstanbul’da geçirdikten sonra 1910 yılında ailesiyle birlikte babasının memleketi olan Kazan’a gitti. Burada bir süre kaldıktan sonra Buhara’ya geçerek beş yıl tahsil gören Abdülaziz Efendi tekrar Kazan’a babasının yanına döndü.
*----------------------------------*
Anlatıcı--- 1921 yılında İstanbul’a dönen Abdülaziz Efendi, bir müddet Çarşıkapı’daki Beyazıt Medresesine devam eder. Bu sırada medrese arkadaşı Mehmed Zahid Efendi vasıtasıyla Tekirdağlı Mustafa Feyzi Efendi’yi tanır ve O’na intisap eder. Henüz 27 yaşlarındayken mânevi ilimlerde irşad selahiyetine kavuşan ve icazet alan Abdülaziz Efendi, çok geçmeden üstün zekâ ve nâdide bir hafıza sayesinde devrinin sayılı âlimleri arasına girer.
Anlatıcı--- Beyazıt Medresesindeki tahsilini tamamlayan Abdülaziz Efendi, daha sonra Beykoz ve Aksaray’daki bazı camilerde imam olarak görev alır.
Bu sırada Mustafa Feyzi Efendi’yle birlikte bir de halvete giren Abdülaziz Efendi, kendisinden önceki irşad makamının sahibi Hasib Efendi’nin vefatı üzerine postnişin olur ve halkı irşad görevine başlar.
Kendisi hakkında Hasib Efendi’nin ‘’Evi tekkedir, işi Allah iledir’’ dediği; Mehmed Zahid Efendi’nin ise ‘’İnsanın içini dışını okuyan bir bakışa sahipti. Hiç görmediği bir kimsenin huyunu sadece fotoğrafına bakarak söyleyebilirdi’’ dediği Abdülaziz Efendi, dehâ mertebesinde bir zekâya sahipti.
Hangi meslekten, tahsil ve kademeden olursa olsun onunla konuşup sohbetinde bulunan herkes, bu zamana kadar böyle bir kimseyle karşılaşmadıklarını itiraf ederlerdi.
Aksaray ve Beykoz’daki imamlık görevlerinden sonra Yazıcı Baba, Kefeli ve Zeyrek’teki Ümmü Gülsüm Camii’ndeki görevi on üç yıl sürmüş, buralardan binlerce talebe yetiştirmiştir.
Zamanının aydınları, üniversite mensupları ve talebe gençlerle çok yakından ilgilenip onlarla tek tek hususi olarak ilgilenen Abdülaziz Efendi, bilhassa üniversite gençliğinden himmetini esirgememiştir.
Kapısına gelenlere vakit ayırmada son derece cömert olan ve ‘’Hangi saatte olursa olsun sohbet olan odada ışık gördüyseniz kapıyı çalıp içeri girebilirsiniz’’ diyen Abdülaziz Efendi, müridlerin ve her türlü misafirin sabırla sorularını cevaplandırırdı.
Anlatıcı--- Abdülaziz Efendi 1. Haccını 1942 senesinde yapar. Esrârengiz tevafuklarla dolu bu seyehatine hiçbir resmi işlem yapmadan çıkan Abdülaziz Efendi, sınırı geçtikten sonra Suriye’nin bir köyünde misafir olur. Bu esrârengiz misafirden önce ürken köylüler beş gün sonra O’nu uğurlarken ‘’Keşke sizi hiç tanımamış olsaydık’’ diyerek gözyaşlarını tutamazlar.
Abdülaziz Efendi’den etkilenerek hayat görüşünü değiştiren yüzlerce kişiden biri de ünlü mütefekkir Nureddin Topçu’dur.
Orhan Okay’ın ‘Silik Fotoğraflar’ isimli eseri hem Abdülaziz Efendi’yi hem Nureddin Topçu’yu anlatır. Orhan Okay, bu eserinde Nureddin Topçu’nun Abdülaziz Efendi’nin vefatı haberini duyunca ‘Ruhlarımızın önünde yürüyen o yüce varlığı kaybettik’ sözünü tekrarladığını yazar.
Anlatıcı--- Ferruh Bozbeyli Zeyrek’teki Çivizade Mescidi ortamını şöyle anlatıyor:Nurettin Topçu Bey dahil hepimizin hocası Abdülaziz Bekkine Efendi vardı. Zeyrek Camii’nde (Çivizade Mescidi) imamlık yapıyordu. Cumalara gider, sohbetini, vaazını dinlerdik hepimiz Abdülaziz Bekkine Efendi’nin. Namazlardan sonra sohbet ederdi. Böyleydik. Bu zat, Kazan Türklerinden idi. Çok güzel bir sesi, etkileyici bir ses tonu, hitabeti vardı. O konuşurken hiçbir şeyini kaçırmamaya çalışırdık.
Anlatıcı---Orhan Okay, Abdülaziz Efendi’yi şöyle anlatıyor: Bir fazilet ve feragat abidesi olan Abdülaziz Efendi’yi tanıdığım zaman, ortaokulun son sınıfında idim. Kaderimin büyük bir lütfu olarak, o çocuk denecek yaşta, belki bugünkü nesiller için meşhul, fakat benim için büyük değerler taşıyan insanları tanımıştım. Aşağı yukarı aynı yıllarda Nureddin Topçu’yu ve Celal Hoca’yı tanıdım. Bunların hepsinin, üzerimde büyük ve unutamayacağım tesirleri vardır. Hepsini rahmet ve minnetle anmak boynumun borcudur.
Anlatıcı---Abdülaziz Efendi, 1952 yılı Ağustos ayında ifâ ettiği ikinci Haccının ardından rahatsızlanır. 2 Kasım 1952 de henüz 57 yaşlarındayken ahirete intikal eder. Kabirleri İstanbul, Edirnekapı Sakızağacı Şehidliği’nde Hasib Efendi’nin yanındadır.
Onun telkinleriyle ve irşadıyla hayat görüşü değişen mütefekkir Nureddin Topçu ardından şunları yazar: Ruhlarımızın önünde yürüyen o büyük varlığı kaybettik. Acılarım zamanın ve kaderin kollarıyla kucaklanamayacak kadar engindi. Onun bende şimdi muammâ olan son bakışında melek masumluğu ile ilâhi bir emir birleşmiş gibiydi. Artık sahipsiz kalmıştım. Sanki hakikat ve aşk âleminden atılmış da gölgeler ve yoksul mücrimler dünyasına sığınmıştım.
*----------------------------------*