Рет қаралды 1,854,985
Aydınlanma nedir? Düşüncenin temelinde ne var, günümüze neler kazandırdı? Aydınlanmanın öncüleri kimler? Bilim ve aydınlanma arasındaki ilişki nedir? Aydınlanma düşüncesi nasıl gelişti? Aydınlanmanın iddiası ne? Aydınlanmaya göre ahlak nedir? Aydınlanma için aklın önemi ne? Aydınlanma nasıl bir toplum önerir? Aydınlanma dünyayı nasıl etkiledi? Aydınlanmada eğitim rolü nedir?
Teke Tek Bilim'de Fatih Altaylı sordu; Felsefe Profesörü Ahmet Arslan ve Akademisyen Prof. Dr. Celal Şengör yanıtladı.
Tarih: 2 Mayıs 2022
Teke Tek Bilim'de Prof. Celal Şengör ve Prof. Ahmet Arslan Fatih Altaylı'nın sorularına yanıt verdi. Programda tarihin ışığında Aydınlanma felsefesi ve günümüzdeki etkileri ele alındı.
İşte konuşmalardan öne çıkan ana başlıklar:
PROF. DR. AHMET ARSLAN: AYDINLANMA DÜNYAMIZA HEDİYE
Aydınlanma batı için aktüel bir şey değildir. Bizzat yaşamaktadır. Voltaire'nin söylediği hoşgörü, dine karşı eleştiriler bütün bunlar bir felsefeciden çok bir aydının sözleri gibi gelir. Bu gün artık hepimizin hayatında su gibi, hava gibi ayrılmaz parçası olmasıdır. Aydınlanmanın bize, Batı'ya hediye ettiği, ta 19. yüzyıldan itibaren dünyamıza hediye ettiği bir şey. Esas itibariyle entelektüel bir hareket.
PROF. DR. CELAL ŞENGÖR: BİLİM DEVRİMİ OLMASA AYDINLANMA GELMEZDİ
17. yüzyılda bilim devrimi olmasaydı, arkasından aydınlanma gelmezdi. Galile'nin arkasından Newton geliyor. Bu zaferi hazırlayan adam Descartes.
PROF. ARSLAN: Aydınlanmanın başlangıcı 17. yüzyıl. Bilimle ilişkisi var. Bilim aklın gücünü gösteriyor. Antik Yunan'da da bir aydınlanma var. Türk Rönenansı terimini de kullanabiliriz. Cumhuriyet için Türk hümanizmi terimini de kullanabiliriz. Bunlardan korkmayalım. Bunları kullanalım. Yunan dünyasında önce doğabilimcileri var. Yaklaşık 150 yıl. 5. yüzyılın ortalarına doğru Sofistlerle başlayan hareket var. Fizikçiler doğa, doğa yasası, değişme nedir? Daha sonra insan, toplum, din, ahlak, politika nedir tartışılıyor. Doğa üzerindeki ilgiden Sofistlerle birlikte insan, insani, kültür ve toplumsalla ilgilenir. Önce akıl kendini doğa araştırmalarında gösteriyor. Bilgi yeteneklerimizi kast ediyorum. Batı'da 17. yüzyıl bilim yüzyılıdır. Büyük doğa sistemlerinin yüzyılıdır. Şimdi deyim yerindeyse kendisini doğada, doğa biliminde çok başarılı bir şekilde kanıtlayan insan aklı, yeteneği yavaş yavaş kendine dönerek kendisini anlamaya, aydınlatma cesaretini göstermeye başlıyor. Yunan aydınlanmasından Batı aydınlanmasına. Descartes bilimsel gelişmelerin içinde bir adam. Descartes her şeyden şüphe ediyor. Kesin, apaçık, kendine yeter, hareket edeceğim temel doğru arayacağım diyor. "Düşünüyorum o halde varım" diyor. Bireysel insan haklı dayanacak bir nokta olarak yine kendisini biliyor. Hakikatlerin kaynağı. Bu noktadan sonra hareket noktası insan. İnsan kendi yetileri hakkındaki bilincinde dünyayı işaret edecektir. 18. yüzyıla geldiğimiz zaman bu akıl kendine olan bütün güveniyle ortada. Kendine duyulan bu güven ilerlemeye olan inanç ortaya çıkıyor.
"DÜŞÜNÜYORUM O HALDE VARIM ÇOK ÖNEMLİ BİR SÖZ"
PROF. ŞENGÖR: Newton'un ölümü ile Ahmet Hoca'nın dediği 'insan aklı her şeye kadirdir'. Hume diyor ki, Kepler yörüngeleri ölçtü, biçti. Newton bunlara kanun buldu. Ama bu bütün kainata genelleRek değildir diyor. Descartes'in 'düşünüyorum öyleyse varım' çok önemli bir şey. Klasikçiler "Biz Tanrılara ihtiyaç duymadan bilebiliyoruz bazı şeyleri" diyor.
PROF. ARSLAN: Tales doğabilimcisi ama aynı zamanda kendi ülkelerinde kanun kuruyor. Yunan insanı çaresiz, yukarıdan yardım yok. Maden yok, tarım yok. Başka çareleri yok. Genel olarak Yunan dünyası zaten bir aydınlanma demek.
"ÖZGÜRLÜKTEN KAYNAKLANMAYAN SEÇİM AHLAKİ DEĞİL"
PROF. ARSLAN: Adamın derdi politika. Site bozulmuş. Alıştığı geleneksel kavramlar üzerinden devam etmiyor. İç savaş var. Sofistler de ortaya güvenilir bir şey bırakmamış. Siteye ezeli, ebedi, evrensel, şüphe edilemeyecek hakikatler vereyim diyor. O hakikatler Tanrı. Adam yine akılcı. Ahlakla özgürlük arasındaki ilişki sadece Kant'la başlamıyor. Ahlakın dinden üstündür demeyelim ama kendine mahsus moral, yasalar olduğu fikri yine orada var. Sokrates ahlakı bir bilim olarak kurma projesinin sahibidir. Gelenek, görenek, atalar değil bir bilim ve hakikat olarak. Platon da bu projeyi devam ettirir. Değişmeyen mutlak hakikatlerin içinde ahlak da vardır. Estetik değerler de var. Esas itibariyle ahlak hakikatleri vardır. Diyaloglar'dan birinde tartışır. Bir adam babasını şikayet eder. Babası dinsiz diye. Tanrılar bir şeyi ahlakın temel değeri olan iyiyi, iyi olduğu için mi emreder? Yoksa Tanrılar ona emrettiği için mi? Kant'ın meselesi de odur. Ahlak dinden bağımsızdır. Ahlakın yasası başka, dinin işleyişi başkadır. Ama şu da vardır; ahlaksız bir din olmaz. Kant dindardır. Ama adam şunu fark ediyor, insanı insan yapan şey, moral alanını yaratan şey onun meşruiyetini veren şey sorumluluktur. Madem ki sen yapmak zorundasın, o zaman özgür olman gerekir. Özgürlükten kaynaklanmayan seçim zaten ahlaki seçim değildir.