“Bahri ummân dürriyem yerim mekânım kandedir, Bunda yerim sora- geldim dü cihanım kandedir. Mevc urub bahr-i ummân taşraya bıraktı beni, Dürr-i hemtâ menem ma’den mekânım kandedir. Çağa çıplak baş açık yalınayak geldim garib, Taç ü tahtım mal ü mülküm hânümânım kandedir. Gafilen düştüm duzağa ben de oldum nâgehan, Bülbülem efgana geldim gülistanım kandedir. Bundan geldim garip Ali Ufki derler bana, Bundan özge dahi benim ad ü sânım kandedir
@muhammetsonmezbayraktar14234 жыл бұрын
Okyanusta bulunan bir inci tanesi gibi bu âlemde savrulur dururum. Benim bu alemdeki asli yerim nerededir (belirsizlik anlamı katmaktadır)? Bu âlemde olduğu gibi dünya ve ahiretimin de nerede olduğu belirsizdir. Okyanusta dalgaların inci tanesini savurduğu gibi bende bu dünyada oradan oraya savrulur dururum. Ben bu dünyada bir inci tanesi gibiyim ve benim asli mekânım nerededir? Hiçbir şeye sahip olmadan garip olarak geldiğim bu dünyada malım mülküm, yerim yurdum nerededir? Gafil, dikkatsiz bir şekilde tuzağa yakalandım ve ansızın esir durumuna düştüm. Bülbülün asli mekânı olan Gülistana özleminden feryat edişi gibi ben de ana vatanıma, asli mekânıma hasretimden feryat ederim, benim bu alemdeki asli yerim nerededir? Burada bana Garip Ali Ufki derler ve bura dışında benim adımın, sanımın ne olduğu belli değildir.
@melektekinkunduracoglu873 жыл бұрын
Teşekkürler
@melektekinkunduracoglu873 жыл бұрын
Emeğiniz ve dinleyenlere verdiğiniz değer için teşekkürler
@suleymankuloglu6695 ай бұрын
Harika.💫
@serhandemir86664 жыл бұрын
Muhteşem!.....
@yusufklc81602 жыл бұрын
Bestekar: Ali Ufki Bey Güftekar: Ali Ufki Bey Doğum adı ile Wojciech Bobowski, Leh kökenli bir ailenin çocuğu olarak 1610 yılında Gorlice yakınlarındaki Bobowa'da doğmuştur.[2] Protestan bir ailede büyümüş[3] ve kariyerine kilise müzisyeni olarak başlamıştır. Esir edilişi ve İstanbul'daki ilk yılları ile ilgili farklı bilgiler mevcuttur. Kırım Hanlığı ordusu tarafından bir savaşta esir alınmış ve İstanbul'a gönderilmiştir. Daha sonra Müslüman olarak "Ali Ufkî" adını almış ve Enderun'da eğitim gördükten sonra sarayda, hanende olarak ve tercüme odasında çeşitli görev yaptı. Claes Nicholas Ralamb, 1657’de bizzat kendisinden dinlediğini belirterek onun 1645’te Venedikliler’le yapılan savaşta Osmanlılar’a esir düştüğünü, sarayda Enderun’a alınarak yetiştirildiğini ve burada on yıl hânendelik yaptıktan sonra padişah tarafından âzat edilerek sipahi ulûfesi aldığını nakletmektedir.[4] Polonya kaynaklarına dayanan Franz Babinger ise önce sarayda esir olarak çalıştığını, adını belirtmediği bir Türk asilzadesinin hizmetine girdiğini, bir müddet sonra da âzat edildiğini yazmaktadır.[4] Çeşitli Türk sazlarını ve bilhassa "santûrî" olarak anılacak derecede santûr çalmayı öğrendi. Kendisine "Bey" unvanı verildi. Eserlerinde kendisinden daima "Ali Ufkî Bey" olarak bahsetmektedir. Bir rivayete göre 1676 yılında, bir başka ve daha kuvvetli rivayete göre ise 1685 yılında öldü. Ali Ufki Bey III. Murat'ın yazdığı "uyan ey gözlerim gafletten uyan" güfteleri ile başlayan eserini de bestelemiştir.[kaynak belirtilmeli] Sarayda mütercim, hazinedâr ve bestekâr olarak hizmet vermiştir. Lehçenin yanı sıra Türkçe, Arapça, Fransızca, Almanca, Yunanca, İbranice, İtalyanca ve Latin dilleriyle birlikte 16 dil bilmekteydi.