KZbin'da birkaç güzel okuyan insanlarından birisi teşekkür ederim
@revayilmaz8947Ай бұрын
Tesekkurler Abicigim.❤
@tomris8551Ай бұрын
Sesinize emeğinize sağlık
@hryhatun7659Ай бұрын
Emeğinize sağlık 🙏👏👏 Sayenizde ismini duymadığım yazarlardan hikâyeleri sesinizden dinlemek büyük keyif 🤗 çalışmalarınızda kolaylıklar diliyorum, esen kalın 🙌
@yaseminyediyarovАй бұрын
Sesinize sağlık efendim
@eslinahumeyra256Ай бұрын
👏🎉🥰🧿❤️🩹🎊
@aliyildiz6057Ай бұрын
Karanlık Laneti Bir sonbahar akşamıydı, İstanbul’un eski mahallelerinden birinde, loş bir sokakta yürüyorduk. Güdük Necmi ile saatlerdir mahallede dolanıyorduk; ne hikmetse, hava giderek daha ağır ve kasvetli bir hâl alıyordu. Sokak lambaları bile ışığını zar zor yayan bir solukla yanıyordu. Gökyüzünde tek bir yıldız yoktu; sanki bütün gök, bizim bu mahzun hâlimizi daha da yoğunlaştırmak ister gibi üzerimize çöküyordu. Necmi her zamanki gibi sinirliydi, ama ben, İnek Şaban, içimde tarif edemediğim bir ürperti hissediyordum. Necmi, “Ulan Şaban, yine nereye sürüklüyorsun beni? Senin bu garip merakların yüzünden başımıza gelmeyen kalmadı!” diye söyleniyordu. Fakat içimden bir ses, bu akşamın farklı olacağını söylüyordu. Belki de hiç görmememiz gereken şeylerle karşılaşacaktık. Bizi nelerin beklediğini bilmeden ilerledik. Bu his, ciğerime oturan bir soğuklukla birleşiyordu; her adımda daha da derinleşiyordu. Gölgedeki Kapı Derken, dar bir sokak arasında bir kapı dikkatimi çekti. Diğer binalardan daha eski ve daha karanlık görünüyordu. Kapının üstünde, solmuş ve neredeyse okunmaz hâle gelmiş bir yazı vardı. Yaklaştıkça harflerin şekli belirginleşti, fakat yazı o kadar yabancıydı ki anlayamadık. “Şaban, bu kapıyı geçip ne bulacağımızı sanıyorsun?” dedi Necmi. "Geri dönelim." Ama içimdeki merak galip geldi. Kapıyı araladıkça içeriye dolan soğuk hava, kanımı dondurdu. Sanki yıllar boyu kapalı kalmış bir laneti serbest bırakıyorduk. İçeri girdik. Tozlu Salon ve Eski Bir Günlük İçeride, kalın toz tabakasıyla kaplanmış, eski püskü eşyalarla dolu bir salon vardı. Yerde bir sandalye devrilmiş, duvarlarda yüzleri olmayan tablolar asılıydı. Şömine, içinde ölü bir ateşin külleriyle doluydu. Tüylerim diken diken olmuştu; her adımımızda sanki evin içindeki gölgeler kıpırdanıyordu. Derken, masanın üstünde eski bir defter buldum. Necmi, "Şaban, bu defteri açma! Bak gözünü seveyim, başımıza iş alacağız," diye uyardı ama içimdeki merakla defteri açtım. Sayfalar eski yazılarla doluydu; her satır, korkunç ve delice bir çaresizliği anlatıyordu. Defterde şunlar yazıyordu: > "Bu eve hapsedildim. Ruhum karanlık bir boşluğa mahkûm. Beni kurtaracak olan, geçmişimden kaçamayacak olanlar… Gece yarısı geldiğinde, bu evde kaybolan her ruh gibi onlar da benimle olacak." Lanetin Başlangıcı Birden bire evin her köşesinden tıkırtılar gelmeye başladı. Kapıdan çıkan gıcırtılar, merdivenlerden yankılanan ayak sesleri… Sanki evde yalnız değildik. Necmi'nin korku dolu yüzünü hiç böyle görmemiştim. “Şaban, ne yaptın? Defteri açmasaydık ya!” Ama artık çok geçti. Kapıların ve pencerelerin kendiliğinden kapandığını gördüm. Evin içinde sıkışıp kalmıştık. Bir süre sonra defterde yazan kelimeler aklıma gelmeye başladı; “Geçmişimden kaçamayacak olanlar…” Evin içinde bir ses yankılandı, bir kadın fısıldıyordu: “Beni kurtaracak olanlar sizsiniz… Bu gece yarısı sonsuz karanlığa adım atacaksınız.” Bir Bedel Ödeme Vakti Saat gece yarısına yaklaştığında, evin içinde eski bir gramofonun çaldığını duyduk. Bu, uğursuz bir ezgiydi; insanın ruhunu deşen, karanlık bir melodiydi. Tüylerim diken diken oldu. Necmi ise, “Şaban, buradan çıkmanın bir yolunu bulalım. Bak, sana yemin ederim ki bir daha hiçbir kapı açmam, hiçbir yere girmem,” diye titrek bir sesle yalvarıyordu. Ancak kapılar kilitlenmiş, pencereler mühürlenmişti. Saat tam gece yarısını vurduğunda, gölgeler şekil almaya başladı. İlk başta belirsizlerdi, sonra bir kadın suretine büründüler. Bu, evin lanetine kurban gitmiş eski bir ruhun bedeni gibiydi. Kadın bize bakarak, “Kurtuluşum sizin cesaretinize bağlı… Ya burada sonsuza kadar kalacaksınız, ya da beni özgür bırakacaksınız,” dedi. Polat abi ya da başka bir kurtarıcı burada yoktu; yalnızdık ve kaderimizi kendimiz çizecektik. Güdük Necmi’nin gözlerinden çaresizlik akıyordu. Ben ise içimde garip bir cesaretle kadına doğru bir adım attım. "Sana nasıl yardım edebiliriz?" diye sordum. Kadın, elleriyle eski bir duvara işaret etti. “Orada benim kalbim saklı… O kalbi yok ederseniz, ben özgür olurum ve siz de kurtulursunuz,” dedi. Karanlıkla Yüzleşme Necmi’yle duvara doğru ilerledik. El yordamıyla dokunarak gizli bir bölmeyi bulduk. İçinde cam bir kutuda, solgun bir kalp duruyordu. Necmi korku içinde geri çekildi ama ben, kalbi elime aldım. Kadının gözlerinde hem acı hem de özgürlük arzusunu gördüm. Kalbi avuçladım, bütün cesaretimi toplayarak yere fırlattım. Kalp parçalanırken kadının silueti gözlerimizin önünde buharlaşıp kayboldu. Tüyler ürperten bir çığlık yükseldi ve evdeki tüm gölgeler yok oldu. Kapılar, pencereler yeniden açıldı. Hızla dışarı fırladık, nefes nefese kaldırımda durduk. Ev, eski karanlık hâline dönmüş, sessizliğe bürünmüştü. Necmi, “Şaban, bak bir daha böyle bir yere girersek ne olacağını biliyorsun değil mi?” dedi ve gözlerindeki korkuyla karışık rahatlamayı hissettim. Bir daha böyle bir kapı açmamaya söz versem de, içimde hâlâ bir merak vardı. Ama bu geceden sonra, belki de bazı sırlara dokunmanın bir bedeli olduğunu daha iyi anlamıştım.