Allah razı olsun. Pir-i Türkistan Ata Ahmed Yesevi'nin hikmetlerine bugünlerde çok ihtiyacımız var. Onu anlayıp anlatmalıyız ve gelecek nesillere aktarmalıyız.
@arzuevelioglu-kulavuz84964 жыл бұрын
Teşekkürler 😊
@necmettinozcan85195 жыл бұрын
Allâh İsimleri Hepimiz Allâh’ın isimlerinden meydana gelmişiz. Hepimizde Allâh’ın 99 ismi var... Buna mukabil, her birimizin terkibinde bu isimlerin oranı farklı! 99 hammaddenin atıldığı kazanız ama; bu 99 hammaddenin birbirine oranı, her kazanda farklı! Her birimiz ayrı bir kazan sanki! Birbirimize de hiç benzemeyiz, bu formül farkları dolayısıyla! Anlamaya çalışın ki, burada önemli olan; senin doğuştan gelen özelliklerini aynen koruman değil; doğuştan gelen özelliklerini, Allâh’a erecek bir biçimde değiştirmen! Önemli olan nokta burası! Adam, kırk senedir “Allâh” diyerek zikrediyor; kendinde hiçbir değişiklik yok! Bütün özellikleri aynen devam ediyor... Bizim önerdiğimiz tarzda ise, zikir yapıp 3-5 ayda değişmeyen ise yok gibi! Niye? Gayet basit! Ayarlar değişiyor! Formülü değiştirip, katkı maddelerinin oranlarını farklılaştırdığın zaman, kazandaki boyanın rengi değişir. Değişmemesi mümkün değil! İşte bunun içindir ki bu Allâh isimlerinin ve sıfatlarının zikri, kişide, inansa da inanmasa da 3-5 ay içinde çok büyük değişiklikler yapar. Bu değişiklikler ne yönde olur? Zikrettiği isimlerin mânâsı yönünde! Eğer, “Fettah” ismini zikrediyorsan, sana birtakım yeni şeyler daha açılmaya başlar. Sana kapalı olan, çözemediğin konular, rahat anlaşılır hâle gelir... Eğer, “Müriyd” ismini zikrediyorsan, eskiden yapamadığın, yapmakta başarısız kaldığın ya da zorlandığın birçok şeyi yapabilir, başarır hâle gelirsin! “Eskiden yapmayı çok istiyordum ama, yapamıyordum; ama şimdi, çok kolay yapıyorum” dersin. Çünkü irade kuvven arttı. Bu zikirleri yapanların hepsi bir şeyler kazandı. Bilmeden de zikir yapılır ama, bir şeyi anlayıp, idrak ederek yapmak elbette daha güzel! Biri taklit yolu, diğeri tahkik yolu! − Bir soru sorabilir miyim? Sizin tarikatınız ne? Hangi yolu takip ediyorsunuz? − Ben, “yollar” düşünmüyorum. Benim yolum, benim anlayışım; “Muhammedî”liktir! Bağlı olduğum kaynak; Kur’ân ve Hz. Muhammed’tir. Ben hiç kimseye benim “yolum” var, o yoldan gidin, demem! “İstiyorsanız, çalışmalarımdan yararlanın; ama benim kaynağıma yönelin” derim! Bunun dışında, gelmiş geçmiş ne kadar hakikate ermiş zât varsa, hepsinden de istifâde ederim. Hepsi, Allâh’ın yarattığı ayrı bir mükemmeliyete sahiptir. Herkeste olduğu üzere, bendeki mükemmeliyet de, hiçbir insanda yoktur! Allâh, her bir insanı ayrı bir mükemmeliyetle var etmiştir. Dolayısıyla, her birimiz bir diğerimizden istifâde etmek durumundayız, eğer kendimizi geliştirmek istiyorsak! Bunun için ben, Ahmed Rufaî’den da istifâde ederim, Abdulkâdir Geylânî’den de istifâde ederim, Muhyiddini Arabî’den de; Abdülkerîm el Ciylî’den de! Ne kadar tahkike erdiğini fark ettiğim kişi varsa hepsinden de ayrı ayrı istifâde ederim. Her birinde açılan ayrı bir sır vardır. Dolayısıyla ben, “yol” adamı değilim! Ben, Muhammedîyim! Benim tâbi olduğum, bağlandığım, inandığım, yoluna baş koyduğum kimse Hz. Muhammed’dir... Sen Melâmî, O Kadirî, diğeri Nakşî gibi ayırımlar başlar, “yol” deyince! Ama, “Ben Muhammedîyim!” dediğim zaman, hepsini kucaklamış oluyorum... Bu nedenle, benim bakış açımda; Türk, Kürt, Alevî, Sünnî, Nakşî, Kadirî, Şia vs. gibi bir ayırım yok! Biz hepsini kucaklıyoruz... Bizim için hepsi değerli! Önemli olan, insanın taklitten kurtulup tahkike ermesi! Yaptığının gerçeğine ermesi! Neticede yaptığından pişmanlık duymaması! Bunun için en çok yapacağınız dua: “Allâh’ım! Sonunda pişmanlık duyacağım şeyden beni koru!” olmalıdır... Bazı güya bu işten anladığını söyleyen anlayışı kıt ve düşüncesizler, “Müriyd” ismini inkâr ediyorlar... Dolayısıyla da “Allâh”ın “irade sıfatını”!.. Ama fark edemeyecek kadar cahil ve basîretsizler! Artık herhâlde beyinsiz ahmaklar dışında, kimse, “Allâh’ın “Müriyd” ismi yoktur, diyemez! Şu, ortaya koyduğumuz, değişik kaynaklara ait bu kadar belgeye rağmen, artık, herhâlde bu lafı kimse söyleyemez! İmam Gazâli’nin ifadesi de aynen şöyle: “Fukaha” ile diğer âlimler aşağıdaki isimlerin de, “Esmâ ül Hüsnâ”dan olduğunda ve bunların şanı yüce Allâh hakkında kullanılabileceğinde ittifak etmişlerdir. El Müriyd - El Mütekellim - El Mevcud - Eş Şey - El Ezel vs... Demek ki, Allâh’ın “Müriyd” ismide varmış! Nasıl olmaz? Eğer, Esmâ ül Hüsnâ’dan bir isim olsa reddettikleri, belki anlarım... Allâh’ın yedi subûti sıfatından bahsediyorlar... Hayat, İlim, İrade diyorlar. Ondan sonra, irade sıfatının adı yok! İrade sıfatı var ama, irade sıfatının ismi yok!!? Bunu mantık kabul eder mi? Gelelim sizin Cuma’dan önce sorduğunuz suale... Sorduğunuz bu sualin cevabı büyük lokma! Aranızdan bazıları bu büyük lokmayı yutamayacak ama, sordunuz cevaplayalım! Anlayan anlar, anlamayan bir yere koyar, zamanı gelince anlar! Soru şu idi: Allâh’ın; Zâtı nedir; Sıfatı nedir; Esmâsı nedir? “Zât” kelimesi ile ne kastediliyor? “Sıfat” kelimesi ile ne kastediliyor? “Esmâ” kelimesi ile ne kastediliyor? Ne anlatılmak isteniyor? Önce bunu iyi anlamak lazım! Bunu anlatmak için de, size şu misali vererek açıklamaya gayret edeyim... Bir kişi “ben” der... “Ben” dediğin zaman sorarım! Nedir bu “ben” kelimesi ile işaret ettiğin şey? “Ben” kelimesini, sen bana izah etmek istediğin zaman, belli vasıflarından, özelliklerinden söz edersin ancak! “Ben, canlı bir varlığım. Benim bir aklım var. Şuurum var. Belli bir dileme gücüm var. Belli birtakım şeyleri yaparım” dersin. Bu tarif, gerçekte “ben” kelimesinin karşılığı, açıklaması değildir! “BEN”in, “ben” kelimesi ile işaret edilen varlığın, sahip olduğu özellikleri anlatma sadedinde yapılan bir açıklamadır. Bana, “Necmettin” adını vermişler. “Kimdir Necmettin” dediklerinde. “Benim” derim. “Peki, sen kimsin” diye bana sordukları zamanda “BEN” kelimesi ile işaret olunan orijin varlığı, ben anlatamam! Yani, “Zât”ımı anlatamam... O, orijin varlığa “Zât” adı verilir tasavvufta! “Zât”ımın sahip olduğu özellikleri yani sıfatları anlatmam mümkündür! Yani, vasıflarımı anlatırım. Bir diğer ifade ile sıfatlarımı, anlatırım! Mesela; “Hayat” sıfatına sahibim ben... Hayatım olduğu için varım. Varlığım, hayatta olmamı açıklar! Demek ki, benim bir vasfım; Hayatta olmam! Yani, “Hayy” isminin mânâsı bende mevcut olduğu için; hayatta olan, canlı bir varlığım! “Ben”im, bir vasfım bu! Sonra, aklım var, şuurum var! Şuur, belli bir ilmin ifadesidir. Az veya çok, bir ilmin ifadesidir. Demek ki, “ben”im bir ilmim var. Bir vasfım da, ilim! Yani, “Aliym” isminin mânâsına da sahibim. Böyle bir mânâ da bende mevcut. “BEN”de! mevcut! Sonra... Bu ilmimi, bildiklerimi “açığa çıkarma, ortaya koyma” özelliğine sahibim. İster düşüncede, düşünce planında açığa çıkarayım! İster eylem planında! Bunu açığa çıkarma özelliğine sahibim. Yani, dilerim, isterim, irade ederim. Demek ki, irade sıfatı da “ben”de mevcut! “Müriyd” isminin işaret ettiği, “irade etme, dileme, arzu etme” özelliğim de var! Bu da, benim bir vasfım! Bundan sonra açığa çıkarttıklarımı, bir kuvvet bir kudretle meydana getiriyorum. Demek ki, kuvvet ve kudretim de var! Bu, açığa çıkarmayı irade ettiklerimi, çıkartabiliyorum. Çıkması kudretle meydana geliyor. Yani, “Kaadir” isminin mânâsı da, benim varlığımda mevcut. Sonra! Açığa çıkarttıklarımı algılayabiliyorum. “Semi”nin mânâsı, algılamaktır. Ve, “Basıyr”... Algıladıklarımı değerlendiriyorum. Yani, “ben”de “Basıyr” sıfatı da var! Bütün bunlar, benim ana vasıflarım... Ama, dikkat edin! Gene de ana vasıflar dediğim, bu özellikler, vasıflar bendeki, “BEN”deki özelliklerin bir kısmı... Bunun yanında acaba daha başka ne vasıflarım var? Bunları açığa çıkartmadığım için belli değil!
@bulentarikan84163 жыл бұрын
MaaşALLAH te Barek ALLAH çok güzel açıklamışsınız .