Рет қаралды 478
Bu yıl NATO’nun kuruluşunun 75. yıldönümü. 12 ülkeyle yola çıkan İttifak, bugün 31 üyeli (İsveç’le 32 olacak). Soğuk Savaş’ın bloklar arası rekabet ortamında kurulan bu askeri/siyasi savunma ittifakının, iki kutuplu düzen yıkıldıktan sonra da varlığını başarıyla sürdürebilmesi, Ukrayna’nın (ve Gürcistan’ın) yanı sıra, İsveç ve Finlandiya gibi ülkeler tarafından cazip bir güvenlik şemsiyesi olarak görülmesi şüphesiz önemli bir başarı hikayesi. Bu gerçeğin arkasındaki temel etken, NATO’nun kendisini uyarlayabilme yeteneğidir. İttifak, her dönemin gerçeklerine göre temel siyasa belgelerini, savunma planlarını, kuvvet ve karargah yapılarını yenileyerek, değişen güvenlik paradigmalarına rağmen etkinliğini ve geçerliliğini koruyabilmiştir. Bunu 2014 yılından itibaren somutlaşan Rus tehdidi ve özellikle 2022’de başlayan Ukrayna savaşı sonrasında da yapmıştır.
NATO’nun dayanıklılığı, üyeleri arasındaki uyumla doğrudan orantılı olup, bu noktada her zaman belirli sınamalar olmuştur. Yakın geçmişte ABD’de Trump döneminin etkilerini, Biden yönetiminin aniden ve plansız şekilde Afganistan’dan çekilmesinin yansımalarını, ayrıca Türkiye’nin ABD başta, baz müttefikleriyle yaşadığı sorunları bu çerçevede saymak mümkün. Tüm bu sorunlara rağmen, NATO şemsiyesi altında bulunmanın müttefiklerin caydırıcılığına ve dolayısıyla güvenliğine çarpan etkisi yaptığı tartışma götürmemektedir. Bu gerçek, ülkemiz için de geçerlidir.
Ukrayna savaşı, 1990’lı yıllardan itibaren kök salan, Avrupa’ya barışın egemen olduğu anlayışını yıkmış, doğal olarak NATO’nun önemini de artırmıştır. İttifak, 75nci yaşına bu jeopolitik gerçek kadar, çok kutuplu dünya düzeninde müttefikler arasında dahi ayrışmasının arttığı bir ortamda girmektedir. Yükselen Çin gerçeğinin nasıl yönetileceği bu sorunsalın merkezindedir. Dolayısıyla, NATO bir yandan güç kazanırken, bir yandan da daha zorlu bir uluslararası güvenlik ortamına doğru yol almaktadır.
Alper Coşkun, (E) Büyükelçi
Kolaylaştırıcı: Prof. Dr. Serhat Güvenç