Рет қаралды 471,744
HZ.Muhammed'in(s.a.v) evlatlığının eşi Hz.Zeynep ile Evlenme olayının hakikatini konu aldık .
Olayı hiç araştırmadan bu konuda bilgisizce konuşmak yerine olayın aslı nedir hikmetleri nelerdir gibi konulara değindik . iyi seyirler :)
#hzMuhammed #hzZeynep #17mektup
Sahabe Hayatları video serisi için tıklayın;
• Sahabe Hayatları 📙
7. Mektup Risalesi video serisi için tıklayın;
• Playlist
Hayırlara vesile olmak , daha fazla insanlara ulaşabilmek için "KATIL" butonu ile aşağıdaki linkten bize destek olabilirsiniz
/ @hayalhanem
Facebook ; / mehmedimyldz
Twitter ; mehmedimyldz?lang=tr
İnstagram ; / mehmedimyldz
hayalhanemmersin@gmail.com
Bize Ulaşın;
Yurtdışı için : +90537 911 4543
Yurtiçi için : 0535 870 9024
0:00 Zeynep Annemizin evlenmesi
8:20 İslam'da evlatlık alma yoktur
9:18 Kermesler Zeynep Annemiz'den geliyor
10:15 15 hadis rivayet edilmiş
11:05 Hayırda acele ediniz
12:20 Zeynep Annemizin Efendimiz'le evlenmesi
15:10 Dinin yarısını onlar öğretiyor
Risale-i Nur'da geçen bölüm;
Mektubat Risalesi
7.mektup Yedinci Mektup
Bana söylemek üzere Şamlı Hafız'a iki şey demişsiniz:
Birincisi: "Hazret-i Peygamber aleyhissalâtü vesselâmın Zeynep'i tezevvücünü, eski zaman münafıkları gibi yeni zamanın ehl-i dalâleti dahi medar-ı tenkit buluyorlar; nefsanî, şehevânî telâkki ediyorlar" diyorsunuz.
Elcevap: Yüz bin defa hâşâ ve kellâ! O dâmen-i muallâya şöyle pest şübehâtın eli yetişmez. Evet, on beş yaşından kırk yaşına kadar, hararet-i gariziyenin galeyanı hengâmında ve hevesât-ı nefsaniyenin iltihabı zamanında, dost ve düşmanın ittifakıyla kemâl-i iffet ve tamam-ı ismetle Haticetü'l-Kübrâ (r.a.) gibi ihtiyarca birtek kadınla iktifa ve kanaat eden bir zâtın, kırktan sonra, yani hararet-i gariziye tevakkufu hengâmında ve hevesât-ı nefsâniyenin sükûneti zamanında kesret-i izdivaç ve tezevvücâtı, bizzarure ve bilbedâhe, nefsanî olmadığını ve başka ehemmiyetli hikmetlere müstenit olduğunu, zerre kadar insafı olana ispat eder bir hüccettir.
O hikmetlerden birisi şudur ki: Zât-ı Risaletin akvâli gibi, ef'al ve ahvâli ve etvar ve harekâtı dahi menâbi-i din ve şeriattır ve ahkâmın me'hazlarıdır. Şıkk-ı zâhirîsine Sahabeler hamele oldukları gibi, hususî dairesindeki mahfî ahvâlâtından tezahür eden esrar-ı din ve ahkâm-ı şeriatın hameleleri ve râvileri de ezvâc-ı tâhirattır ve bilfiil o vazifeyi ifa etmişlerdir. Esrar ve ahkâm-ı dinin hemen yarısı, belki onlardan geliyor. Demek bu azîm vazifeye, birçok ve meşrepçe muhtelif ezvâc-ı tâhirat lâzımdır. Gelelim Hazret-i Zeynep'in tezevvücüne: Yirmi
....
insanların tabakatına göre birtek âyet, müteaddit vücuhlarla, herbir tabakanın fehmine göre bir mânâ ifade ediyor. Bir tabakanın şu âyetten hisse-i fehmi şudur ki: Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın hizmetkârı veya "Oğlum" hitabına mazhar olan Zeyd (r.a.), rivayet-i sahiha ile itirafına binaen, izzetli zevcesini kendine mânen küfüv bulmadığı için tatlik etmiş. Yani, Hazret-i Zeynep, başka yüksek bir ahlâkta yaratılmış ve bir peygambere zevce olacak fıtratta olduğunu, Zeyd ferâsetle hissetmiş. Ve kendisini ona zevc olacak fıtratta kendine küfüv bulmadığından, mânevî imtizaçsızlığa sebebiyet verdiği için tatlik etmiştir. Allah'ın emriyle Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm almış. Yani, ...nın işaretiyle, o nikâh bir akd-i semâvî olduğuna delâletiyle, harikulâde ve örf ve muâmelât-ı zâhiriye fevkinde, sırf kaderin hükmüyledir ki, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm o hükm-ü kadere inkıyad göstermiştir ve mecbur olmuştur; nefis arzusuyla değildir.. Şu kader hükmünün de ehemmiyetli bir hükm-ü şer'î ve mühim bir hikmet-i âmmeyi ve şümullü bir maslahat-ı umumiyeyi tazammun eden ... âyet-i kerimesinin işaretiyle, büyüklerin küçüklere "oğlum" demeleri, zıhar meseleleri gibi, yani karısına "Anam gibisin" dese haram olduğu gibi değildir ki, ahkâm onunla değişsin. Hem büyüklerin raiyetlerine ve peygamberlerin ümmetlerine pederâne nazar ve hitapları, vazife-i risalet itibarıyladır; şahsiyet-i insaniye itibarıyla değildir ki, onlardan zevce almak uygun düşmesin. İkinci bir tabakanın hisse-i fehmi şudur ki: Bir büyük âmir, raiyetine pederâne bir şefkatle bakar. Eğer o âmir, zâhirî ve bâtınî bir padişah-ı ruhanî olsa, merhameti pederin yüz defa şefkatinden ileri gittiği için, raiyetinin efradı, onun hakikî evlâdı gibi, ona peder nazarıyla bakarlar. Peder nazarı ise, zevc nazarına inkılâp edemediğinden ve kız nazarı da zevce nazarına kolayca değişmediğinden; efkâr-ı âmmede, Peygamberin, mü'minlerin kızlarını alması şu sırra uygun gelmediği için, Kur'ân o vehmi def maksadıyla der: