Рет қаралды 50,040
yazı: kemal hamamcıoğlu
performans: neslihan arslan
BİRİ “GÜLÜMSEMEYİ UNUTTUM” DESE ONA AŞIK OLACAĞIM
Suyun kaynama noktasını biliyorum, hayatın buz dağının arkasına sakladığı soğuğu da. Kirli beyaz bir silgiyle silmek istiyorum yüzümü aynalardan. Fotoğraflardan değil, bir tek aynalardan silmek istiyorum huysuz, dünyayla uyuşmayan yüzümü.
Su yatıştırıyor bir tek sokağa çıkarken buz dağının arkasına sakladığım hüznümü.
Biri “gülümsemeyi unuttum” dese ona aşık olacağım. Biri bir sokak köpeğinin başını sevse, “Beni de sever misin?” diyeceğim gözlerimi kaçırmadan.
Biri “Ben buradayım?” dese, “Ben neredeyim, beni bulduğun yerde bırakır mısın?”, diyeceğim yüzümü avuçlarına bırakmadan.
Biri “Yalnız değilsin.” dese, “Çok yalnızız.” diyeceğim gülümseyerek.
“Hayat yalnızlıktır.” diyeceğim sonra. “Hayat değil, insan insanı yalnızlaştırır...”, demeyeceğim severek sevişmeden.
“Bir kere de ben bir şey demeden, biri bir şey dese, o dediği şey çok olsa, çoğalsa.”, demeyeceğim sevişmeden.
Dikişleri açılan kabanımın cebinden anahtarımdan önce düşecek, yere düştüğümdeyse sesimi duymayacak gibiyim. Az konuştuğumdan sesime yabancı gibiyim. Sessizliğimde sesimi arar gibiyim. Kendimi kaybettim.
Sökmek istiyorum nefesimden inandıklarımın bir başına bıraktığı sözleri. Yalandan kimse ölmez, yalandan dün ölür dediğim günleri...
Şaşırarak uzaklaşıyorum hayatın kapısını çalmadan odaya dalanlardan. Odayı kendi odası sananlardan şaşırarak uzaklaşıyorum. Kapıyı yüzlerine çarpacak gücüm kalmadı... Kapıyı kilitleyecek hevesim kalmadı.
Odayı uykusunu aldığı zaman, kimseler rüyalara bulaşmamışken havalandırıyorum. Yastığı da yorganı da rüzgara salıyorum.
Hayat yok diye diye uğulduyor sokaklar. Ansızın çalan telefonlar sustu diye diye kediler çatıdan çatıya zıplıyor. Günlerin üzerinden bulutlar yağmurunu bırakmadan geçiyor.
Azıcık yağmur gördüm mü, saçlarımdan yağmura uzanıyorum. Aydaki yansımama çekiliyor ayaklarım. Kaç meteor vurdu dudaklarımdan sayısını unuttum. Gök taşlarından gök olacağıma taş oldum.
Sahi göz göze gelinen günler nereye saklandı?
Göğsümde büyüttüğüm sardunyaları kim çaldı?
Karamsar güneşler avcuma böceklerini bırakıyor. Kelebekleri değil, böcekleri seviyorum şimdi. Ters dönen böcekleri düze çıkarıyor hala yağmuru bekleyen gündüzlerim. Ellerim hala yaşatmak için çabalıyor yok sayılanları.
Hala kurumuş bir dal yeşeriyor kuzeye bakan yerinden, hala çiçekçi önce çiçeklerini sonra sokağı suya doyuruyor.
Hala adı konmamış bekleyişlerin kaldırımında yan yana yürüyoruz.
Yaşlanarak...
Birbirimizi çok gördük ama, hiç selamlaşmadan hala öylece geçip gidiyoruz hayatlarımızdan.
“Umutsuz değilim, tükenmiş hiç değilim. Sadece çok bekledim. Neyi ve kimi beklediğimi bilerek çok bekledim. O kadar çok bekledim ki, beklediklerimi aramaz oldum. Beklediklerim yaşlandı, bense onlardan önce yaşlandım”, demişti yüzünü aynadan silen kadın. Yüzünü aynadan silen adam hala onu bekliyordu oysa. Adam kadını, kadın adamı, adam adamı, kadın kadını, beklemek beklemeyi bekledi yaşlanarak.
Mutsuzluğun kokusu sindi yastıklara. Mutsuzluğun kokusu sindi rüzgarda salınan çarşaflara.
“Öylesine mutsuzum ki...” dedi dağ, “öylesine mutsuzum ki” dedi buz. Dağ buzdan, buz dağdan olduğunu hatırladı.
Gülümsedi buz dağı. Gülümsemeyi hatırladı buz dağı.
Su kaynama noktasına geldiğinde buz dağının dudakları silindi aynadan.
Su suya karıştı.