rabbim sizin gibi hocalarımızı korusun hayırlı uzun ömurler versin razı olsun sizlerden nıyazımız,
@fikriyeaykac6143 жыл бұрын
Yasin hocamız ok değerli bi hocamız tüm bilgilerini kitap olarak yazsa ne güzel olur bizden sonraki nesillere de çok faydalı olurdu
@ugurkaskaya.Ай бұрын
Muazzam bir program olmuş Allah razı olsun.
@fikriyeaykac6143 жыл бұрын
Çok değerli hazine gibi hocalarımız kıymetlerini bilmek gerek rabbim gereğince dinleyip idrak etmeyi nasip ersin mevlam
@fethiyekusutoglu6005 жыл бұрын
Çok etkileyici bir program hocalarımıza çokkkk tşk ederim
@MehmedAli4 жыл бұрын
Birbirinden mübarek ve mükemmel konuklar, Cenab-ı Allah razı olsun programı yapan ve sebep olanlardan...
@elifmurat24274 жыл бұрын
Ahmet hocamızın dediiği gibi kabrin naiminide işleseniz birgün.Allah razı olsun konuklarda programda çok kıymetli
@meryemvardar76952 ай бұрын
Allah razı olsun selamlar
@eminekarabek16154 жыл бұрын
Çok güzel bir program hocalarımız dan ALLAH razı olsun
@Öncevatan-145327 күн бұрын
ALLAH hu teala kabirde hayatlarımıza vücut vermesidir düşünsene gıybetin küfürün yalanın şekil bulmasını of ki ne of rabbim yardım et.
@ozledimersoy51433 жыл бұрын
Yasin pisgin kendi başına ansiklopedi gibi maşallah Rabb'im sağlık sıhhat versin inşallah kendisine ilmine bilgisine sağlık
@ahmetdogan17414 жыл бұрын
Ahmet hoca çok güzel sabrediyor maşallah. Ben dinlerken yoruldum
@seherdur12594 жыл бұрын
Çok teşekkürler. Rabbim ilminizi artır sın.
@huseyin4123 жыл бұрын
Allah sizden razı olsun,Özellikle yasin hocam olaya çok iyi yerlerden bakmamızı sağlıyor açıklamalarıyla....
@aynurklc6370 Жыл бұрын
Harika olmus👏👏
@eminecanakc44743 жыл бұрын
Çok istifade ediyoruz Allah razı olsun
@YaseminDuman-b4f3 ай бұрын
Ağzınıza yüreğinize sağlık tasavvuf ve tarikatlar hakkında bir sohbet etseniz inanmayanlar var
@MuhammetAliGrafiker3 жыл бұрын
Allahu Ekber
@zulkufduymaz20823 жыл бұрын
Öbür hocalarım kusura bakmasın yasin hocanın anlatımı daha bir hoş ağzınıza sağlık ALLAH sağlık sıhhat versin çümlemize ALLAH sizin gibilerini eksik etmesin
@medihakaraca50075 жыл бұрын
Çok güzel bir program olmuş Allah razı olsun yalnız reklamlardan izleyemiyoruz
@ayseayse63504 жыл бұрын
Programı yeni izleme şansım oldu,izlerken kendimi zor tuttum Fatih ÇITLAK beyin saygısızca sürekli söz kesmesi çok seviyesiz olmuş,Yasin hocamın da duruşu çok güzel...
@esengulcelik2 Жыл бұрын
Sizinde fatih hocama bu sözü söylemeniz hiç hoş değil edep ya hu
@esengulcelik2 Жыл бұрын
Bu yaklasiminiz cokmu seviyeli
@kiremithanemblog4 жыл бұрын
Reklamları kaldırmak için videoyu açtığınızda sonuna bir kaç saniye kala ileri sarın ve videonun bitmesini bekleyin reklamlar sona doğru kalkıyor ardından tekrar videoyu oynatın,geriye hiç bir reklam kalmıyor.
@esengulcelik33444 жыл бұрын
Neden mikrofona öksürüyorsunuz dinlemekte zorlandık
@turkantaskiran70935 жыл бұрын
Reklamlari gecmek icin .Programi sonuna kadar ilerletin.Sonea tekrar izleyin.
@mkablumbaga5 жыл бұрын
Allah sızlerden razı olsun.lutfen televızyonlara sureklı çıkıp anlatın.yanlış insanlardan Allahum korusun bizleri
@serkanserkan5843 жыл бұрын
Muhterem hocalar. Çok güzel bir sohbetti. Fakat konuşmakta olan hocanın sözünü kesip konuşmak, uygun olmuyor.
@esrabulut67865 жыл бұрын
3 saat boyunca yasin hocam dinlenir de reklamlar sinir bozuyor
@MehmedAli4 жыл бұрын
Reklamdan şikayet edenler, az yiyip KZbin premium alabilirsiniz. Reklam yok, değer...
@necmettinozcan85195 жыл бұрын
Kabir Sorgusu Sorular hiç bitmiyor!.. Öğrenilecek şeyler sonsuz!.. Öğrenecek süreç kısa... Üstelik pek çok gerçek 1400 yıl öncesinin o günkü toplumsal şartları içinde açıklanmış, sembollerle, mecazlarla, işaretlerle... Şimdi gene düşünmeye başlayalım... Bir sahih hadiste, kişi mezara konduğunda Münker ve Nekir adlı iki meleğin şu soruları soracağı bildirilir; “Men Rabbüke? Men Nebiyyüke? Ma Kitabüke?” Bu hadisle ilgili çeşitli sorular, olayı daha iyi anlamak isteyenler için akla takılabilir... Mesela... Bu melekler nedir? Nereden gelmektedir? Nasıl gelmektedir? Sûretleri kendi orijin, devamlı sûretler midir, yoksa kişiye göre değişken midir? İstisnasız, her ölen insan bunu yaşar mı? Melek kavramı ile ilgili önceden yazdıklarımızı hatırlarsak... Melek; eni boyu, şekli, hacmi, ağırlığı olmayan; kısaca, bildiğimiz madde şartlarıyla alâkası olmayan bir yapıyı tarif etmektedir. Bu durumda da bir mekânsal geliş elbette söz konusu değildir!.. Hatta varlık âleminde belki bir katmandır veya boyuttur diye söylenebilir. Bu durumda evrende var olan varlığın holografik esasa göre yaratılmış olduğunu düşünürsek, bu ve diğer isimlerle adlandırılan tüm meleklerin (ya da melekûtun) yani kuvvelerin insanın varlığında bir boyut olarak yer aldığını ve dışardan gelmesinin söz konusu olmadığını fark ederiz. Şimdi bu durumda asli yapısı itibarıyla “NÛR” olarak tarif edilen bu meleklerin (melekelerin) kişi bilincinde, kişinin veritabanına ve hâleti ruhiyesine göre beynin oluşturduğu sûretlerle açığa çıktığını anlarız. Beyindeki tüm verilerin ruha yüklenmesi ve artık kişinin ruh bedenle yaşaması dolayısıyla, Dünya’daki veritabanı bu süreçte de aynen geçerli olmaktadır. Demek oluyor ki, her kişinin hakikatinde bir boyut olarak yer alan bu sorgulama kuvvesi, her kişi kabre konduğunda, kişinin bilincinde açığa çıkıp, içinde bulunduğu yeni boyut şartları konusunda kendisini sorgulamaktadır!.. İşte kişideki bu sorgulanma yukarıdaki üç konuda olmaktadır. Niçin men “ilâhüke” değil de “Rabbüke” denmektedir? Bu soru kelimeleriyle anlatılmak istenen şey nedir? İlâhiyet bir dış varlıktan söz eder. Rubûbiyet ise varlığın oluşumunda, onun özündeki bir boyuttur. Bu sorunun cevabı, o ortam şartları içinde, hâl ve HİSSEDİŞE DAYALI OLARAK, kendisinde otomatik olarak açığa çıkan bilgi ile “Rabbim Allâh”tır olmalıdır... Hatta, “B” sırrına dayalı bir biçimde!.. Tekrar uyarayım, cevap, kuru lafız olarak değil, papağan tekrarı kelime olarak olmayacaktır!.. Buradaki sorgulama bir yaşam şekli ve sürecidir; test usulü bir sorgu değil!.. Hemen her kişi ölümü tattığı anda bir şok yaşar âdeta!.. Zira dünya yaşamında hiç düşünemediği kapsamda, değişik bir yaşam türü gerçeğiyle karşı karşıya kalmıştır. Bu evrede HER kişi tüm geçmişini sorgulamak durumundadır otomatikman... Yanlışları ve doğruları neydi acaba? Evet, kabir âlemine geçen HER kişi içine girdiği bu yeni ortam ve şartlar doğrultusunda MECBUREN bu defa inancını sorgulamaya; inanç ve ölüm ötesi yaşama hazırlık konularında nerede isâbet edip, nerede hata ettiğini tespit etmeye başlar. İşte bu süreç, Münker-Nekir adlı meleklerin kendisinde açığa çıktığı evredir. HER kişi, kendisine tümüyle değişik gelen bu ortamda, içinde bulunduğu yaşamın gerçeklerine karşı kendisinin ne kadar hazır olduğunu sorgulamak durumundadır. Dünya’da iken yaşanmış olan iki tarz yaşam vardır... Ya “Allâh” ismiyle işaret edileni anlamak ve bu anlayışa dayalı olarak dünya yaşamını, tarzını tercih etmiş olmak... Ya da bu gerçeği fark edememiş olarak; bir dış objeye, ötede, öteNde bir tanrı-ilâh var zannı içinde, sistemin gerçeklerine uymayan yaşam tarzı ile dünya yaşamını noktalamış olmak!.. ŞUNU FARK EDELİM... Çeşitli isim ve sıfatlarla anlatılan olayları, genelde yaptığımız gibi, bu isim ve sıfatların anlamından yola çıkarak deşifre etmeye kalkarsak bu çok çetrefilli bir yoldur ve olayın gerçeğine isâbet etmemiz de hayli güçtür!.. Çünkü kelimeler yaşanılanı anlatmada hayli yetersizdir. Bu yetersizlik dolayısıyla da kelimelerden gerçeğe ermek hayli zor olur. Bunun misalini şöyle vereyim. Bir rüya görürsünüz ve o süreçte neler yaşarsınız, hissedersiniz. Ancak uyanıp da bunu bir başkasına anlatmaya kalktığınızda rüyada görüp yaşadıklarınızı ne oranda karşınızdakine aktarabilirsiniz kelimelerle!?? İşte Rasûller ve Nebiler de bilinç boyutu algılamasında, zaman zaman vizyonlarla da desteklenen bir biçimde, pek çok şey algılar ve yaşarlar; ama ne çare ki bunları kelimelere dönüştürerek karşılarındakilere anlatmak durumunda kaldıklarında son derece yetersiz kalırlar anlatımda. Bu sebepledir ki, bize böyle bir kelimesel bilgi ulaştığında, acaba yaşanılan neydi ki bu kelimelerle bize aktarılmaya çalışıldı diye düşünmek, konuya nüfuz edebilmek için son derece yararlı bir yoldur. Buna karşılık, “yaşanılan neydi” deyip onu algılamaya çalışarak, “hâlden kâle gelmek” gerçekten çok kısa ve net bir yoldur. Kelimeler ise insanın hissedip yaşadıklarını anlatmada çok yetersiz ve zayıftır. Tekrar gelelim ana konumuza... Kişi; “Allâh” adıyla işaret edilen gerçeğine uygun yaşamışsa; acaba, bunun yanı sıra, Nübüvvet kemâlâtından gelen bilgileri de değerlendirip, yaşamına buna göre yön verebilmiş midir?.. Burada niçin “men Rasûlüke” denmiyor da, “men Nebiyyüke” deniyor? Oysa gerek kelime-i şehâdette gerekse Kur’ân-ı Kerîm’de bir çok âyette hep “Rasûle iman”dan söz edilmektedir. Bunun iki cevabı var... Birinci cevap şu... Risâlet kemâlâtı, varlığın hakikatinden haber verir... Bu da ilk sorunun cevabıyla alâkalıdır. İkinci cevap ise... İçinde bulunulan şartlarda kişiye yarar sağlayacak şartlar, Nübüvvet kemâlâtından gelen bilgileri değerlendirmiş olup olmadığıdır. Mesela, ibadet adıyla işaret edilmiş çalışmalar, hep Nübüvvet kemâlâtıyla tespit edilmiş, insanın ölüm ötesi boyuttaki ihtiyaçlarına yönelik gerekli çalışmalardır. Kişi bu ibadetleri yerine getirerek, belirli enerjiler, kuvveler kazanır ve bu kuvveler ile, içinde bulunduğu ortamın kendisine azap veya sıkıntı verecek olan şartlarına karşı koyar. Eğer Nübüvvet kemâlâtından gelen bu bilgileri değerlendirmemişse, bu yolda yapılması zorunlu ibadet ve çalışmalar yapılmamışsa, bu defa o çalışmaların getirisi olan nûrdan, enerjiden, kuvvelerden mahrum kalacağı için kabir azabı çekmeye düçar olur!.. Kabir azabı; kişinin geçtiği boyuta dünya yaşamında hazırlanmaması, edinmesi gereken kuvveleri edinmemesi, ruh bedenini yeterli ölçüde kuvvetlendirmemesi dolayısıyladır fark edileceği üzere...
@hursadakkartal13544 жыл бұрын
Evet, bilimin sonu yoktur lakin, böyle KABİR AZABI gibi, kimsenin kanıtlayamadığı ve dolayısı ile sadece belli gayeler için iddia edilen savlara dayananlar değil.
@YaseminDuman-b4f3 ай бұрын
Tasavvuf ve tarikat hakkında bir sohbet etseniz 2:45:07
@bekirhunerli61945 жыл бұрын
adblock u chrome ekleyın reklamları engeller rahat izlersiniz
@ugurkaskaya.Ай бұрын
Söylediğin şey kabir azabı sebebi olabilir Konuyu çok iyi anlamışsın kardeşim Aferin
@aliyarbalikci72805 жыл бұрын
Çok fazla reklam var. Hocalarımızdan Allah razı olsun.
@sevtaps.31095 жыл бұрын
Reklamdan seyredemiyoruz ki
@AbdulHamid-gp3ps3 жыл бұрын
Hacı varya en iyisi "youtube vanced" uygulamasını Google'dan indir. bana dua edeceksin dir İnan ki.
@ozlemhancer39454 жыл бұрын
O öksüren arkadaşa bir çare bulsaydınız ne iyi olurdu önemli yerleri kaçırıyoruz
@hacerdurmus94235 жыл бұрын
programdan cok reklam ızledık uuuuffffff
@esengulcelik2 Жыл бұрын
Bide mikrofona öksurmese orhan by
@fatmakartal75073 жыл бұрын
Iki kelimeye bi reklam mi olur gercekden cok gereksiz
@heymasti15 жыл бұрын
Ayiptir ya..bu kadar reklam olur mu? Istifade edelim dedik bin pisman olduk.. niye yuklediniz ki videoyu..reklam izletmek icin mi? Izleyemeden cikiyorum malesef..bu konuyu ögrenememe sebebim sizsiniz. Ahirette hesabini sorarim.
@MehmedAli4 жыл бұрын
Reklamdan şikayet edenler, az yiyip KZbin premium alabilirsiniz. Reklam yok, değer...
@leventsav87415 жыл бұрын
reklam aras ı program... yazık
@MehmedAli4 жыл бұрын
Reklamdan şikayet edenler, az yiyip KZbin premium alabilirsiniz. Reklam yok, değer...
@pembebalon12715 жыл бұрын
Reklamlar o ladar cok ki.artik izlemiyorum
@necmettinozcan85195 жыл бұрын
58:20 dak1. Arz (beden), şiddetli bir sarsıntı ile sarsıldığında; 2. Arz, ağırlıklarını dışarı çıkardığında, 3. İnsan (bilinç, bedene bakarak): “Buna ne oluyor?” diyerek (panik yaşadığında), 4. İşte o süreçte haberlerini söyler. 5. Rabbinden ona vahiy ile. 6. O gün insanlar, gruplar hâlinde çıkar ki çalışmalarının sonucunu görsünler! 7. Kim bir zerre ağırlığınca bir hayır yaparsa, onu görür. 8. Kim de bir zerre ağırlığınca bir şerr yaparsa, onu görür. Bilgi: Zelzele Sûresi’nin ilk okunduğu anda anlaşılan en zâhir mânâsı yukarıda ifade ettiğimizdir... Ne var ki, bu sûrede sadece bu mânânın anlatıldığını sanmak, sadece yedide biri su üstünde görülen buzdağını, gördüğünden ibaret zannetmek gafletine benzer!.. Bu hususa bir misal oluşturması için bu sûrenin iki ayrı mânâsından daha açıklayabileceğimiz ölçüler içinde söz etmeye karar verdik... Umarım bu hususların derinliğini düşünmemize faydalı olur... Birinci iç mânâ... “Arz” tâbiri Dünya ve yeryüzü olarak anlaşıldığı gibi, aynı zamanda tasavvuf ehli tarafından kişinin “bedeni” olarak da anlaşılır... İşte bu yönüyle konuyu ele alırsak; bu sûrenin bildiğimiz klasik ölüm öncesini anlattığını kolaylıkla fark edebiliriz... “Kişi ölümü tadınca kıyameti kopar” hükmünce; kıyamet ahvalini anlatan Zelzele Sûresi, kişinin kıyameti olan ölüm hâlini burada şöyle anlatıyor kabul edilebilir... 1. Beden, sinir sistemindeki biyoelektrik gücün kesilmesiyle şiddetli bir sarsıntı ile sarsılıp, tükenişe gittiğinde; 2. Beden içindeki gizli ağırlık noktası olan RUH’u, yani holografik ışınsal bedeni serbest bırakıp dışarıya saldığında; 3. Kendinde hiçbir değişiklik olmaksızın, bedeninde olan bu değişikliği hissedip, görüp, yaşayıp, kendini RUH bedeniyle tanımaya başlayan insan büyük bir hayret, şaşkınlık ve telâş içinde buna ne oluyor dediğinde... 4 - 5. Rabbinin vahyi sonucu olarak beden, bütün özelliklerini ve çalışma sistemini, hâlini ve âkıbetini, kişinin kendisiyle neler yapabileceğini ve artık kendisi olmaksızın, neler elde etmekten mahrum kalacağını, bedenli yaşamın kendisi için geçmişte ne kadar büyük bir nimet olduğunu açıklar lisanı hâl ile... 6. İşte ölümü tadış anı olan o bedenleri terk anını yaşayan insanlar, tüm yaptıklarının ve neticelerinin görülmesi için yeni bir bedenle bâ’s olarak, biyolojik bedenlerinden çıkarak kişisel kıyametlerini yaşarlar... 7. Kim zerre ağırlığında bile olsa, yani en önemsiz gördüğü düşünce ve fiillerinin sonucu olan hayrı, kitaplarında yazılı olarak ve eserlerini karşılarında görürler... 8. Kim zerre kadar kötü bir düşünce ya da fiil gerçekleştirmişse, bunu da kitabında ve kendi beyin dalgalarından forme olmuş biçimde karşılarında görürler!.. Evet, bu açıklamaya çalıştığımız husus, kişinin, bildiğimiz fizik-biyolojik yapısıyla ilgili olan kıyametiyle alâkalı olan husus idi... Şimdi de bazı kişilerde gerçekleşen “ÖLMEDEN ÖNCE ÖLMEK” diye tanımlanan başka bir bâtınî anlam ile Zelzele Sûresi’ndeki mânâyı yorumlamaya çalışalım... 1. Mevcudat şiddetli bir sarsıntı ile sarsılıp basîretinde dağılmaya başladığında... Varlığın aslının, orijininin, Hakk’ın Esmâ’sı olduğunu müşahede ederek; bu hakikatin ortaya çıkması sonucu, zâhir görüntü, basîretinde parçalanıp yok olmaya yüz tuttuğunda... 2. Mevcudatın özündeki Hakk’ın varlığı, yani, o mevcudatı var gösteren Allâh isimlerinin mânâları, sırları bâtınken zâhir olmaya başladığında; 3. Ve insan, tüm mevcudatta var sandığı varlıkların bir serap gibi yok olup, Hakk’ın varlığı yanında bunların yok hükmünde olduğunu müşahede etmeye başladığında büyük bir hayret ve şaşkınlık içinde, buna ne oluyor böyle ki, her şey yok olup, sadece Allâh vechi Bakıy kalıyor, dediğinde... 4. Mevcudat, kendisindeki bütün Esmâ mânâlarını o basîreti açılmış kişiye açıklamaya başlar... Her bir birimin hangi Allâh isminin mânâsını açığa çıkarmak üzere var olmuş olduğunu haber verir... Ve anlar ki böylece insan, gayrı bildiği, hep O’nun Esmâ’sının eseriymiş!.. 5. Ki bütün bunlar Rabbinden vahiy ile meydana gelir, Rubûbiyet mertebesinin hükümleri tüm mevcudatta vahiy yollu aşikâr olur... Ve kişi bunu da fark eder!.. 6. İşte bu ölmeden önce ölmüş insanlar, daha önce neleri nasıl yapmış olduklarını apaçık görecekler ve bunların altındaki sırları da fark etmeye başlayacaklardır. 7. Kimden zerre kadar hayırlı bir fiil meydana geldiyse onu ve dolayısıyla neticesini görecek... 8. Kimden de zerre kadar şerr meydana geldiyse onu da tespit edecektir. Elbette bunun da derinliğinde daha başka mânâlar mevcut ki, bunların yeri bu kitap olmadığı için bu mânâlara değinmiyoruz. Allâh cümlemizi, yüzeyde, şekilde, görünüşte kalma belâsından korusun; görünenlerin ardına geçmeyi, iç mânâları, derinlikli anlamları müşahede etmeyi nasip etsin... Ancak, bizler için, sadece bu sûrelerin Arapçasını okumak yeterli olmayıp, hiç olmazsa bir Kur’ân meâlinden istifâde ederek son derece dar kapsamlı da olsa, ana hatları ile ne anlatılmak istendiğini bilmemiz gerekir. Zira, Kurân’da, “BİZ BU KURÂN’I ANLAYASINIZ DİYE” ifadesi mevcuttur... Derinliğine vukuf, elbette herkese müyesser olmaz. Ama, hiç değilse kaba çizgilerle de olsa, Kur’ân-ı Kerîm’i ana hatlarıyla anlamak ve ondan sonradır ki “İman ediyorum Kurân’da bildirilenlere” demek daha yerinde olur... Yoksa elbette ki, insanın bilmediği bir şeye iman etmesini istemek, mantığın aşırı zorlanması demektir.
@serkanserkan5843 жыл бұрын
İman gaybadır. Bildiğine inanmaya iman denmez.
@selimhan47425 жыл бұрын
Reklamlara bakın, bu ne ya
@MehmedAli4 жыл бұрын
Reklamdan şikayet edenler, az yiyip KZbin premium alabilirsiniz. Reklam yok, değer...
@ramazanyilmaz99624 жыл бұрын
ülke tv ve ahmet tahir fatih çıtlak yasin pişgin rabbimden dilerim ki sizin gibi insanların sayıları artsın heryerde görev yapsın ve daha çok insan size kulak vermiş olsun bidatlara biat etmekten ALLAH a sığınırım
@serapuysal65284 жыл бұрын
Ya sunucu kardeşim. Orhan Bey .niye insanların sözünü kesip duruyorsun. Adam cevabını versin ,sözünü bitirsin sonra sor .Araya girip niye sabote ediyorsun bir dur .reklamlar zaten yeterince kesiyor.
@edaoztasyonar33404 жыл бұрын
yasin bey in arapçasını söyleme daha akıcı olacak program 2 kere neden tekrar ediyorsun ki türkçe konuş bitir. bizde aklımızda bir bütün kalsın konu!!
@AbdulHamid-gp3ps3 жыл бұрын
Ya Orhan kardeş öksürmek gerçekten olmuyor program esnasında
@Musa-gn8yz5 жыл бұрын
Reklam ve oksuruk sesinden izlenmiyor. Kardesim hastaysan yapma program.
@ozlemhancer39454 жыл бұрын
Çıtlak Hoca herkesin sözünü saygısızca ve fütursuzca kesiyor ve hep kendi konusuyor ve konuyu dağıtıyor Bu çok saygısızca Üzüldüm bir din adamına yakışmadı...
@hattorihattori13074 жыл бұрын
Çıtlak islam dini alimi değil ki atalarının dininin alimi
@herseyinkanal18834 жыл бұрын
Mikrofona öksür dana eyice öksür
@ozlemhancer39454 жыл бұрын
Spiker tam bir Mal sinir etti beni ....size hak veriyorum ....
@herseyinkanal18834 жыл бұрын
@@ozlemhancer3945 korona olmasin :)
@necmettinozcan85195 жыл бұрын
Kabir Sorgusu Sorular hiç bitmiyor!.. Öğrenilecek şeyler sonsuz!.. Öğrenecek süreç kısa... Üstelik pek çok gerçek 1400 yıl öncesinin o günkü toplumsal şartları içinde açıklanmış, sembollerle, mecazlarla, işaretlerle... Şimdi gene düşünmeye başlayalım... Bir sahih hadiste, kişi mezara konduğunda Münker ve Nekir adlı iki meleğin şu soruları soracağı bildirilir; “Men Rabbüke? Men Nebiyyüke? Ma Kitabüke?” Bu hadisle ilgili çeşitli sorular, olayı daha iyi anlamak isteyenler için akla takılabilir... Mesela... Bu melekler nedir? Nereden gelmektedir? Nasıl gelmektedir? Sûretleri kendi orijin, devamlı sûretler midir, yoksa kişiye göre değişken midir? İstisnasız, her ölen insan bunu yaşar mı? Melek kavramı ile ilgili önceden yazdıklarımızı hatırlarsak... Melek; eni boyu, şekli, hacmi, ağırlığı olmayan; kısaca, bildiğimiz madde şartlarıyla alâkası olmayan bir yapıyı tarif etmektedir. Bu durumda da bir mekânsal geliş elbette söz konusu değildir!.. Hatta varlık âleminde belki bir katmandır veya boyuttur diye söylenebilir. Bu durumda evrende var olan varlığın holografik esasa göre yaratılmış olduğunu düşünürsek, bu ve diğer isimlerle adlandırılan tüm meleklerin (ya da melekûtun) yani kuvvelerin insanın varlığında bir boyut olarak yer aldığını ve dışardan gelmesinin söz konusu olmadığını fark ederiz. Şimdi bu durumda asli yapısı itibarıyla “NÛR” olarak tarif edilen bu meleklerin (melekelerin) kişi bilincinde, kişinin veritabanına ve hâleti ruhiyesine göre beynin oluşturduğu sûretlerle açığa çıktığını anlarız. Beyindeki tüm verilerin ruha yüklenmesi ve artık kişinin ruh bedenle yaşaması dolayısıyla, Dünya’daki veritabanı bu süreçte de aynen geçerli olmaktadır. Demek oluyor ki, her kişinin hakikatinde bir boyut olarak yer alan bu sorgulama kuvvesi, her kişi kabre konduğunda, kişinin bilincinde açığa çıkıp, içinde bulunduğu yeni boyut şartları konusunda kendisini sorgulamaktadır!.. İşte kişideki bu sorgulanma yukarıdaki üç konuda olmaktadır. Niçin men “ilâhüke” değil de “Rabbüke” denmektedir? Bu soru kelimeleriyle anlatılmak istenen şey nedir? İlâhiyet bir dış varlıktan söz eder. Rubûbiyet ise varlığın oluşumunda, onun özündeki bir boyuttur. Bu sorunun cevabı, o ortam şartları içinde, hâl ve HİSSEDİŞE DAYALI OLARAK, kendisinde otomatik olarak açığa çıkan bilgi ile “Rabbim Allâh”tır olmalıdır... Hatta, “B” sırrına dayalı bir biçimde!.. Tekrar uyarayım, cevap, kuru lafız olarak değil, papağan tekrarı kelime olarak olmayacaktır!.. Buradaki sorgulama bir yaşam şekli ve sürecidir; test usulü bir sorgu değil!.. Hemen her kişi ölümü tattığı anda bir şok yaşar âdeta!.. Zira dünya yaşamında hiç düşünemediği kapsamda, değişik bir yaşam türü gerçeğiyle karşı karşıya kalmıştır. Bu evrede HER kişi tüm geçmişini sorgulamak durumundadır otomatikman... Yanlışları ve doğruları neydi acaba? Evet, kabir âlemine geçen HER kişi içine girdiği bu yeni ortam ve şartlar doğrultusunda MECBUREN bu defa inancını sorgulamaya; inanç ve ölüm ötesi yaşama hazırlık konularında nerede isâbet edip, nerede hata ettiğini tespit etmeye başlar. İşte bu süreç, Münker-Nekir adlı meleklerin kendisinde açığa çıktığı evredir. HER kişi, kendisine tümüyle değişik gelen bu ortamda, içinde bulunduğu yaşamın gerçeklerine karşı kendisinin ne kadar hazır olduğunu sorgulamak durumundadır. Dünya’da iken yaşanmış olan iki tarz yaşam vardır... Ya “Allâh” ismiyle işaret edileni anlamak ve bu anlayışa dayalı olarak dünya yaşamını, tarzını tercih etmiş olmak... 28 Ya da bu gerçeği fark edememiş olarak; bir dış objeye, ötede, öteNde bir tanrı-ilâh var zannı içinde, sistemin gerçeklerine uymayan yaşam tarzı ile dünya yaşamını noktalamış olmak!.. ŞUNU FARK EDELİM... Çeşitli isim ve sıfatlarla anlatılan olayları, genelde yaptığımız gibi, bu isim ve sıfatların anlamından yola çıkarak deşifre etmeye kalkarsak bu çok çetrefilli bir yoldur ve olayın gerçeğine isâbet etmemiz de hayli güçtür!.. Çünkü kelimeler yaşanılanı anlatmada hayli yetersizdir. Bu yetersizlik dolayısıyla da kelimelerden gerçeğe ermek hayli zor olur. Bunun misalini şöyle vereyim. Bir rüya görürsünüz ve o süreçte neler yaşarsınız, hissedersiniz. Ancak uyanıp da bunu bir başkasına anlatmaya kalktığınızda rüyada görüp yaşadıklarınızı ne oranda karşınızdakine aktarabilirsiniz kelimelerle!?? İşte Rasûller ve Nebiler de bilinç boyutu algılamasında, zaman zaman vizyonlarla da desteklenen bir biçimde, pek çok şey algılar ve yaşarlar; ama ne çare ki bunları kelimelere dönüştürerek karşılarındakilere anlatmak durumunda kaldıklarında son derece yetersiz kalırlar anlatımda. Bu sebepledir ki, bize böyle bir kelimesel bilgi ulaştığında, acaba yaşanılan neydi ki bu kelimelerle bize aktarılmaya çalışıldı diye düşünmek, konuya nüfuz edebilmek için son derece yararlı bir yoldur. Buna karşılık, “yaşanılan neydi” deyip onu algılamaya çalışarak, “hâlden kâle gelmek” gerçekten çok kısa ve net bir yoldur. Kelimeler ise insanın hissedip yaşadıklarını anlatmada çok yetersiz ve zayıftır. Tekrar gelelim ana konumuza... Kişi; “Allâh” adıyla işaret edilen gerçeğine uygun yaşamışsa; acaba, bunun yanı sıra, Nübüvvet kemâlâtından gelen bilgileri de değerlendirip, yaşamına buna göre yön verebilmiş midir?.. Burada niçin “men Rasûlüke” denmiyor da, “men Nebiyyüke” deniyor? Oysa gerek kelime-i şehâdette gerekse Kur’ân-ı Kerîm’de bir çok âyette hep “Rasûle iman”dan söz edilmektedir. Bunun iki cevabı var... Birinci cevap şu... Risâlet kemâlâtı, varlığın hakikatinden haber verir... Bu da ilk sorunun cevabıyla alâkalıdır. İkinci cevap ise... İçinde bulunulan şartlarda kişiye yarar sağlayacak şartlar, Nübüvvet kemâlâtından gelen bilgileri değerlendirmiş olup olmadığıdır. Mesela, ibadet adıyla işaret edilmiş çalışmalar, hep Nübüvvet kemâlâtıyla tespit edilmiş, insanın ölüm ötesi boyuttaki ihtiyaçlarına yönelik gerekli çalışmalardır. Kişi bu ibadetleri yerine getirerek, belirli enerjiler, kuvveler kazanır ve bu kuvveler ile, içinde bulunduğu ortamın kendisine azap veya sıkıntı verecek olan şartlarına karşı koyar. Eğer Nübüvvet kemâlâtından gelen bu bilgileri değerlendirmemişse, bu yolda yapılması zorunlu ibadet ve çalışmalar yapılmamışsa, bu defa o çalışmaların getirisi olan nûrdan, enerjiden, kuvvelerden mahrum kalacağı için kabir azabı çekmeye düçar olur!.. Kabir azabı; kişinin geçtiği boyuta dünya yaşamında hazırlanmaması, edinmesi gereken kuvveleri edinmemesi, ruh bedenini yeterli ölçüde kuvvetlendirmemesi dolayısıyladır fark edileceği üzere...