Рет қаралды 23,378
''MAKBER'' ACI BİR AŞK HİKAYESİ BEYRUT'TA ABDULHAK HAMİT TARHAN ŞAİRİN EŞİNE YAZDIĞI 2352 MISRALIK ŞİİR
Bu şiirin arkasında bir aşk ve o aşka örülü dram saklı.1883 ‘de Bombay Baş Konsolosluğuna atanan Abdulhak Hamit Tarhan'ın eşi Fatma hanım vereme yakalanır durumu gititikçe kötüleşir.İstanbul’a dönmeye karar verirlir.Durumu ağırlaşır, Beyrut’ta karaya çıkmaya karar verirler.Bir kaç gün sonra vefat eder.
Mezarında kitabe de ;
Ey ziyaretçi işte şu gördüğün yere Abdulhak Hamit Tarhan’ın nurii dide zevcesi Fatma Hanımı gömdüler.Merhume piri zade hanedanından bir yetim idi.Baharı ömründe veremden gurbet elde öldü.O vücud-i müzlumun şimdi senden bir Fatiha ister yazılıdır.Fatma hanımın ardından yazılan sadece bu kitabe değildir.Büyük bir sarsıntı geçiren şair kaleme sarılır derdini kağıda döker acısı büyüktür zaten Abdülhak Hamit Tarhan Beyrut’ta kaldığı günlerde 40 gün boyunca eşi Fatma Hanımın mezarını ziyaret ederek unutulmaz şiiri ‘’MAKBER’’ yazar.2352 mısralık bu şiirinde acı, öfke, başkaldırış, şaşkınlık, umutsuzluk, özlem, korku ve yakarışı yansıtır.Bir yandan Allah’a yalvarır.Bir yandan Eşine ‘’Çık Fatma Lakten Kıyamet Yanımdaki Halime Devam Et’’ diye seslenir.Şiirin sonunda Sen Öldün Ölüm Güzel Demektir’’ mısrasını ekler, gerçeği kabul eder.Beyrut’tan ayrılırken son bir kez eşinin mezarını ziyaret eder.Fatma hanımın geride bırakır acısını taşır yanında .O acıyla yazdığı Makber ‘le hüznüde güzelleştirir.Şairi azam olarak kabul edilen Hamit’i büyük üne kavuşturan bu şiirin yazıldığı yer olan mezarlık Beyrut şehir merkezine oldukça yakın.Fatma hanımın lahtine veya kitabesine dair bir işaret yok geçen 129 senede Fatma hanımın kabrinin yıkılıp zarar gördüğü üzerine başka biri defnedildiği düşünülmektedir.Mezarın yeri şimdi kaybolsada Hamit Makber ile o kabri Türk Edebiyatına mühürler.
Eyvâh! .. Ne yer, ne yâr kaldı,
Gönlüm dolu âh ü zâr kaldı.
Şimdi buradaydı gitti elden,
Gitti ebede gelip ezelden.
Ben gittim o hâksâr kaldı,
Bir kûşede târumâr kaldı.
Bâkî o, enîs-i dilden eyvâh!
Beyrût’ta bir mezâr kaldı.
Çık Fâtıma, lâhdden kıyâm et,
Yâdımdaki hâlime devâm et!
Ketmetme bu râzı, söyle bir söz,
Ben isterim âh öyle bir söz!
Güller gibi meyl-i ibtisâm et,
Dağ-ı dile çâre bul, merâm et!
Bir tatlı bakışla, bir gülüşle
Eyyâm-ı hayâtımı tamâm et!
Yâ Rab, öleyim mi neyleyim ben?
Ayrı yaşayım mı sevdiğimden?
Verdin bana böyle bir mûsibet,
Ettin beni düşmen-i muhabbet.
Ya bir kulu sevmiyor musun sen?
Ya böyle bir ölüm değil mi erken?
Hiç bulmamak üzre gâib ettim,
Mecnun gibi ben onu severken.
Her yer karanlık pür-nûr o mevkî?
Mağrib mi yoksa makber mi yâ Râb!
Yâ hâbgâh-ı dilber mi yâ Râb,
Rüyâ değil bu ayniyle vakî.
Kabrin çiçekten bir türbe olmuş,
Dönmüş o türbe bir haclegâhe,
Bir haclegâhe dönmüşse türben
Aç koynunu aç maşukânım ben.
Sen öldün, ölüm güzel demektir,
Ölsem yaraşır gamınla her gün.
Abdülhak Hamit Tarhan