Рет қаралды 258
MELETİN ÇOBANLARININ TÜRKÜLERİ YANIK OLUR
Mesudiye Esatlı Köyünden Murat ÖZKAN, yine yüreğimizi dağladı... Varol Murat varol....
Çobanların bazen gözünde bir damla yaş, bazen içinde bir sızı, kimi zaman da yüreğinde bir sevinç olmuştur. Sonsuzluk ırmağına akan duygularla çobanın gözünde dağlar taşlar bir başka, kavrulan topraklar bir başka, boz bulanık akan seller bir başka hâle bürünür.
Bir kendisiyle konuşur, bir sürüsüyle konuşur çobanlar. Alıngandır, hassastır, ketumdurlar. Sakladıkları sırrı vücutlarındaki can, ağızlarındaki dil dahi bilmez. İnsan kurar, kader gülermiş derler. Yoksulluğa bel bükseler de hiçbir şeye tamah etmezler. Yanlış üslubu doğru sözün celladı olarak bilirler. Çoban köye gelmeyince unutulurmuş derler. Kuzulu koyunlara baktıkça yavrularını özler, bir türkü tuttururlar derin, içten ve en yanık sesleriyle: “Akşam olur yaralarım sızılar/Aklımdan gitmiyor körpe kuzular…”
Dervişin dağda karşılaştığı elgin insandır çobanlar. Dağların döşünde, kuytularında, vadilerinde kimseye rastlanmasa bile orada mutlaka bir çoban vardır. Susuz kalır, uykusuz kalır, kimsesiz kalırlar ama yine de sürülerinin başındadır çobanlar. Onlar, ıssız tepelerin sessiz türküsüdürler.
Çobanın elinde kaval
Çalar çalar da döner davar
Elde değnek sırtta kaban
Buna dayanır mı taban..
diyerek yorulsa da dövünse de koyunun, kuzunun, çebicin, peşindedir. Her sene başında, çoban durmayacağım diye başlayan kararsızlık ve serzenişler kışın unutulur. El ayak tutarken iyi olsalar da ilerleyen yaşlarda bütün zorluklar çobanları beklemektedir.