Rilke, Duino Ağıtları - Birinci Ağıt (Cem Yavuz'un çevirisiyle)

  Рет қаралды 66

ErenD

ErenD

Күн бұрын

Cem Yavuz'un mükemmel çevirisini okuyunuz. Çeviride bazı kelimeleri kendi meşrebimce değiştirdim:
Kim duyardı haykırsaydım, beni melekler
makamından? Hatta içlerinden biri tutup aniden
alıverseydi beni kalbine, tükenip giderdim onun o
müdhiş Özgüvarlığında ben. Hem nedir ki Güzellik,
şu güçbela katlandığımız dehşet veren başlangıçtan başka,
ve hiç bozmaz istifini, dudak büker bizi helak etmeye,
bundandır ona hayranlığımız işte. Her melek ürkünçtür.
Böylece ben de tutup kendimi, bastırıyorum karanlık
hıçkırıkların ayartısını. Ah, bize kimden
medet var ki? Ne meleklerden ne insanlardan,
hatta kurnaz hayvanlar bile çoktandır seziyor,
pek de gönül rahatlığıyla barınamadığımızı
şu Tabirler Dünyasında. Belki de bize kalan
öylesine bir ağaçtır şu yamaçta, her gün her gün yeniden
görelim diye; ya da dünün sokağı belki
veya bizimle olmaktan hoşlanmış ve bu yüzden gitmeyip kalmış
bir alışkanlığın çarpık sadakati.
Ve gece, ah o gece, gökler dolusu rüzgar
çehremizi yiyip bitirince, - kime kalmazdı ki o dört gözle beklenen,
ayrı ayrı kalbin kapısına meşakkatle dayanıp
efil efil hayal kırıklığı yaratan gece. Aşıklara daha mı zahmetsiz acaba?
Ah, onlar da bahtlarını birbirleriyle örtüyorlar anca.
Bilmiyor musun hâlâ? Savur at kollarından boşluğu
o soluduğumuz ufuklara; belki kuşlar hisseder o an,
genişleyen havayı daha tutkun uçuşlarıyla.
Evet, elbette sen lazımdın baharlara. Nice yıldız
bekleşip durdu sen seyredesin diye kendilerini. Maziden
bir dalga kabardı sana doğru ya da
açık bir pencerenin yanından geçtiğin sıra,
bir keman teslim etti kendini sana. Hepsi vazifeydi bunların.
Peki ama üstesinden gelebildin mi? Dalıp gitmiş değil miydin
hep beklenti içinde, sana her şey bir sevgiliyi
sezdiriyormuş gibi? (Nerede koruyup saklayacaksın ki onu,
gelip gelip giden ve çokluk geceleri kalan
bütün o muazzam, o tuhaf düşüncelerin yanında.)
Ama yanıp tutuşuyorsan hasretle, söyle şarkısını sevdalıların söyle; zira
yeterince ölümsüz değil henüz, onların o nam salmış duyguları.
İmreniyorsun neredeyse, emzirilip doyurulmuş olanlardan
daha sevgin bulduğun şu sahipsizlere. Hep yeniden
yeniden başla, asla erişilmeyecek övgüye;
hatırla: kahraman kalır hafızalarda, çöküşü bile
bir bahaneydi sadece, son doğumunu var kılmaya.
Ama bitmiş tükenmiş doğa geri çekiyor âşıkları
içine, gücü yetmezmiş gibi sanki, onları iki kere
yaratmaya. Yeterince hayal ettin mi
Gaspara Stampa’yı, ta ki sevgilisi çekip gitmiş bir kız,
aşkın bu yeğin örneğinden esinlenip de
öyle içten desin kendine: Ah keşke ben de onun gibi olsaydım?
Vakti gelmesin mi artık şu köhne acılarımızın
bereket saçmasının? Gelmedi mi vakti severek
kurtarıp da kendimizi sevgiliden, sarsıla titreye var kalmamızın:
ok nasıl katlanırsa kirişe, kendisinden fazla bir şey olmak için
fırlayışta birikmek üzere. Kalış çünkü hiçbir yerdir.
Sesler, sesler. Dinle kalbim, senden önce bir tek
azizlerin dinlediği gibi: taa yerden kaldırana dek
muazzam bir sesleniş onları; gene de sürdürdüler
zerre umursamadan, Aklasığmaz olanlar, dizlerinin üstünde durmayı:
Böyleydi kulak verişi onların. Sen, hiç mi hiç dayanamazdın da
Tanrı sesine. Bari çalkantıyı dinle,
sükûnetten üreyen o kesintisiz havadisi dinle.
Şu gencecik ölenlerden sana doğru çağlıyordur şimdi.
Her adın attığın kilisede, Roma’da ya da Napoli’de,
onların kaderi sana usulca seslenmedi mi?
Ya da belki bir kitabe, azametle kendin sana emanet etti,
daha geçenlerde, Santa Maria Formosa’daki bir levha gibi.
Nedir benden istedikleri? Sıyırıp ataymışım sessiz sedasız,
ara sıra ruhlarının dupduru devinişini
azıcık engelleyen o haksızlık kisvesini.
Tuhaf elbette, artık mukim olmamak yeryüzünde,
zar zor edinilmiş alışkanlıkları bir yana bırakmak,
güllere ve onca vaatle dolu başka şeylere
insani bir gelecek anlamı atfetmemek;
bir zamanlar sonsuz endişeli ellerde ne idiysen,
artık o olmamak, hatta kendi ismini bile
parçalanmış bir oyuncak örneği ardında bırakmak.
Tuhaf şey artık arzulamamak arzuları. Birbirine bağlı
ne varsa eskiden, tuhaf, şimdi hepsini boşlukta
darmadağın uçuşurken görmek. Ölü olmak zahmetli
ve telafiyle dolu bir iştir, yavaş yavaş bir nebze ebediyet izi
hissedene dek insan. - Yaşayanlar ise hep
yanılıp durur haddinden fazla keskin ayrımlar yaparak.
Derler, melekler bilmezmiş çokluk, diriler arasında mı
ölüler arasında mı dolandıklarını. Ebedi taşkın
iki âlem boyunca sürükleyip götürür kendisiyle birlikte
bütün kuşakları ve hepsinin sesini boğar ikisinde de.
En sonunda bize ihtiyacı kalmaz o erkenden uçup gidenlerin,
yavaş yavaş vazgeçer insan dünyevi olandan, tıpkı kesilir gibi
anne memesinin yumuşaklığından. Peki ya biz, öylesine büyük
sırlara ihtiyaç duyanlar, kutlu yolalışları çokluk
yastan doğanlar -: var olabilir miydik onlarsız?
Boşuna mı o efsane: hani bir zamanlar Linos’a yakılan ağıtta,
ilk cüretkâr nağme kaskatı uyuşukluğun içine işlemiş;
ve neredeyse tanrımsı bir delikanlının aniden
sonsuza dek terk ettiği irkilmiş uzamda, ilk önce boşluk
kapılmış, şimdi bizi mest edip avutan, bize el veren o titreşime.

Пікірлер: 1
@Gokcebun
@Gokcebun 24 күн бұрын
---Melekler makamı Rilke, Witold Hulewicz!e yazdığı, yukarıda alıntılanan 1925 tarihli mektupta, geleneksel melek fikriyle ilişkili terimdağarı ve durumlara atıfta bulunuyor gibi görünse de Ağıtlar'daki meleğin Hıristiyan cennetindeki meleklerle hiçbir alakasının olmadığını ifade eder ve ekler: "Ağıtlar'ın meleği, gerçekleştirmeye çalıştığımız görünür olanı görünmez olana dönüştürme eylemini, kendi içinde çoktan tamamlamış bir yaratıktır." Yine melek, ürkünçlük ve varlık bağlamında şairin Der Brief des jungen Arbeiters başlıklı metninde yer alan şu cümle dikkat çekicidir: "Eski kiliselerde, sadece iyi uslu örneklere yer veren yeni kiliselerden farklı olarak çirkin, ürkünç ve şeytani olanın da temsil edildiğini görürsünüz. İşte var olmayan melek ve var olmayan şeytan; var olan insan, onların arasında duruyor ve onların gerçekdışılığı, onu benim için daha gerçek kılıyor." ---tükenip giderdim onun o / müthiş Özgüvarlığında ben. Melek aniden onu kalbine alıverse, lirik özne, meleğin müthiş özgüvarlığında tükenip gider. Deutsches Wörterbuch von Jacob Grimm und Wilhelm Grimm'e göre ilk kez on sekizinci yüzyılda kullanılmaya başlayan ve zaman içerisinde "mecvut olmak, var olmak, varoluş, hayat, özellikle de bunun asli önden koşulları" gibi bir anlam ağacıyla dallanıp budaklanan kelime, Rilke'nin çağdaşı olan ve kurguladığı Dasein metafiziğinde şairin hayal seyrinden geniş ölçüde beslenen Heidegger'in lexiconunda, ontolojik mevcudiyet, otantiklik, gündelik olanın ontik tesadüfi koşullarının ötesinde yaşanan varoluş deneyimi gibi anlamlar üstlenir. Dolayısıyla benliğin en temel niteliği olarak Dasein kavramı, bağlan uyarınca bu dizedeki gibi tek tek şeylere işaret ettiğinde Özgüvarlık, hali vurguladığında ise Vard'Oluş diye karşılanmalıdır. ---Tabirler Dünyası Tabirler dünyası kalıbındaki gedeutet aynanda "deuten" (yorumlamak, tabir etmek) fiilini ve "anlam, önem" olarak tercüme edilebilecek "Bedeutug" kelimesini de çağrıştırmaktadır. Rilke'nin imasıyla başkalarınca zaten anlam(lar)la yüklenip önceden belirlenmiş Tabirler Dünyası, insan kavrayışı tarafından filtrelenmiş; bu yüzden de bireyin tecrübe imkanının bütünüyle açığa çıkamadığı, indirgenmiş ve savunmacı bir dünyadır. Krş: OS, I/XVI: Sen, dostum, tekbaşınasın, çünkü... Biz, kelimeler ve imalarla yavaş yavaş kendimize mal ediyoruz dünyayı, onun belki de en cılız, en tehlikeli kısmını. ---Gaspara Stampa 1523'te Padua'da doğdu. Yirmi altı yaşında, Venedik'te Collalto Kontu'na gönül verdi. Kont, Fransa'ya gidince, Gaspara'yı unuttu; döndüğünde, başka biriyle evlendi. Kadın, yeni sevgililerle, dinle avuttu kendini. 1554' te, otuz bir yaşında öldü. Collalto Kontu'na duyduğu sevgiyi dile getiren iki yüz kadar sonesi vardır. ---Santa Maria Formasa Venedik'te bir kilise. Rilke'nin bu kilisede gördüğü levhada şunlar yazılıdır: "Hayat sürdükçe, başkalan için yaşadım; şimdi, ölümden sonra, yok olmadım, soğuk mermer içre kendim için yaşamaktayım. Ben Hermann Wilhelm idim. Plandır yasımı tutar, Adria bana ağlar, yoksulluk beni çağırır. 16 Eylül 1593'te öldü." ---Sonsuz akıntı Ebedi taşkın iki âlem boyunca sürükleyip götürür kendisiyle birlikte bütün kuşakları ve hepsinin sesini boğar ikisinde de. Rilke, Ağıtları Lehçe'ye çevirene yazdığı bir mektupta diyor ki: "Ağıtlarda, hayatın evetlenmesi ve ölümün evetlenmesi, tek şey olarak açığa vurur kendini. Burda yaşandığı ve kutlandığı gibi, birine hak tanıyıp ötekine tanımamak, sonunda bütün sonsuzluğu dışarda bırakan bir sınırlama olur. Ölüm, hayatın bizden öteye dönmüş, bizce aydınlatılmamış yüzüdür: Bu sınırlanmamış ülkelerin ikisinde de barınan, ikisinden de bitmez tükenmez besinler alan varlığımızın en büyük, mümkün olan en büyük bilincini gerçekleştirmeye çalışmalıyız ... Gerçek yaşama yolu her iki ülkeden geçer, en güçlü dolaşımın kanı akar her ikisinde: Ne bura var ne öte, ancak büyük birlik var, 'Meleklerin', o bizi aşan varlıkların barındığı birlik." ---Linos'ım yasmı tutarken hani Linos, Eski Yunanın doğa tanrılarından, Linos türküsü de, geçmekte olan yaza ağıt. Bazen türkünün ve genel olarak müziğin kaynağıyla bu türkü arasında bağlar kurulur, Linos'un ölümünden duydukları korku ve ürküyle uyuşanların, Orfeus'un türküsüyle canlandırıldıkları söylenirdi.
Как подписать? 😂 #shorts
00:10
Денис Кукояка
Рет қаралды 8 МЛН
Крутой фокус + секрет! #shorts
00:10
Роман Magic
Рет қаралды 24 МЛН
Ahmed Arif ile 60 Dakika Şiir
59:14
Şiir Sandığı
Рет қаралды 204 М.
Menzil: Bir tarikatın anatomisi I Fayn - Özel Dosya
33:53
Fayn
Рет қаралды 1,5 МЛН
Mehmet Tahir kaydetti: Temmet
3:45
Yengi Mecmua
Рет қаралды 176
DUİNO AĞITLARI - Rainer Maria Rilke, OnePoem #1 I IGMG Students
7:24
BALIKÇI İLE İFRİT - UYKU GETİREN MASALLAR - MASAL DİNLE HEMEN UYU
54:55
Bir Perinin Masalları
Рет қаралды 22 М.
Hz.Musâ'nın (a.s) Hayâtı | İbrahim Soydan Erden
1:16:00
İbrahim Soydan Erden
Рет қаралды 3,8 МЛН
Georg Trakl - Geceye Şarkı Şiiri
6:57
Fikret Uludağ
Рет қаралды 26 М.
Rainer Maria Rilke - Duino Ağıtları 1-3
20:13
Fikret Uludağ
Рет қаралды 14 М.
Как подписать? 😂 #shorts
00:10
Денис Кукояка
Рет қаралды 8 МЛН