Рет қаралды 602,322
Mehmet Yıldız, Üsküdar üniversitesinde gençlerin en temel sorunlarından olan iman zafiyeti, Allah'a imanın nasıl olması gerektiği ve Allah'ın varlığına delillerimiz nelerdir konularını işledi.
Hayatınıza değer katacak bu sohbeti sonuna kadar izlemeyi unutmayın.
En etkili motivasyon konuşması?
Allah ispatı
Ateistlere en büyük cevap
Ateizmi çökerten hoca
Bilim adamı
Üniversite de dini sohbet
Üsküdar üniversitesi
Allah nasıl ispatlanır?
Allah var mıdır?
Arının özellikleri
Taklidi ve Tahkiki İman
İmanın Zıt kelimesi Şüphe'dir
Şüphem Yok Ki Delile İhtiyacım Olsun
Taklidi İmanda Kalmak Zarar Verir Mi?
Bilim Adamları Allah'ı Neden İnkar Ediyor
islam dini hak din mi?
Kaos düzen
Evrende düzen var mı?
Evren belgeseli
Bebeğin yaratılışı
Yaratıcının özellikleri
Cansız maddelerde canlı varlıklar
Evreni kim yarattı?
Sebepler yarattı!
Atomların görevi
Çoklu evren çılgınlığında
Doktor strange çoklu evren
Ateistlerin cevap veremediği sorular
ateist ve müslüman tartışması
#ateist #bilim #konferans
Konferanslar Video Serisi İçin Tıklayın:
• Konferanslar
Hayırlara vesile olmak , daha fazla insanlara ulaşabilmek için "KATIL" butonu ile aşağıdaki linkten bize destek olabilirsiniz
/ @hayalhanem
Facebook ; / mehmedimyldz
Twitter ; mehmedimyldz?lang=tr
İnstagram ; / mehmedimyldz
Bize Ulaşın:
Yurtiçi ve yurtdışından iletişim için;
+90 537 955 41 11
+90 530 770 18 80
hayalhanemmersin@gmail.com
Risale-i Nur'da okunan bölüm:
Otuz Üçüncü Söz
Otuz Üç Penceredir
Bir cihette Otuz Üçüncü Mektup ve bir cihette Otuz Üçüncü Söz
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
سَنُرِيهِمْ اٰيَاتِنَا فِى اْلاٰفَاقِ وَفِىۤ اَنْفُسِهِمْ حَتّٰى يَتَبَيَّنَ لَهُمْ اَنَّهُ الْحَقُّ اَوَلَمْ يَكْفِ بِرَبِّكَ اَنَّهُ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ شَهِيدٌ 1
SUAL: Şu iki âyet-i câmianın ifade ettiği vücub ve vahdâniyet-i İlâhiye ve evsâf ve şuûnât-ı Rabbâniyeye, âlem-i asgar ve ekber olan insan ve kâinatın vech-i delâletlerini, mücmel ve kısa bir surette beyanlarını isteriz. Çünkü münkirler pek ileri gittiler. “Ne vakte kadar
2 وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَىْءٍ قَدِيرٌ deyip elimizi kaldıracağız?” diyorlar.
Elcevap: Yazılan bütün otuz üç adet Sözler, o âyetin denizinden ve ifaza ettiği hakikat bahrinden otuz üç katredir. Onlara baksanız, cevabınızı alabilirsiniz. Şimdilik, yalnız o denizden bir katrenin reşehâtına işaret nev’inden şöyle deriz ki:
Meselâ, nasıl ki bir zât-ı mu’ciznümâ, büyük bir saray yapmak istese, evvelâ temellerini, esaslarını, muntazaman, hikmetle vaz eder ve ilerideki neticelerine ve gayelerine muvafık bir tarzda tertip eder. Sonra menzillere, kısımlara maharetle tefrik ve tafsil ediyor. Sonra o menzilleri tanzim ve tertip ediyor. Sonra nukuşlarla tezyin ediyor. Sonra elektrik lâmbalarıyla tenvir ediyor. Sonra, o muhteşem ve müzeyyen sarayda maharetini, ihsânâtını tecdit etmek için, herbir tabakada yeni yeni icadlar, tebdiller, tahviller yapıyor. Sonra, herbir menzilde kendi makamına merbut bir telefon raptedip birer pencere açarak, herbirinden onun makamı görünür.
Aynen öyle de, 1 وَ ِللهِ الْمَثَلُ اْلاَعْلٰى Sâni-i Zülcelâl, Hâkim-i Hakîm, Adl-i Hakem ve bin bir esmâ-i kudsiye ile müsemmâ Fâtır-ı Bîmisal, şu âlem-i ekber olan kâinat sarayının ve hilkat şeceresinin icadını irade etti. Altı günde, o sarayın, o şecerenin esâsâtını desâtir-i hikmet ve kavânin-i ilm-i ezelîsi ile vaz’ etti. 2 Sonra ulvî ve süflî tabakata ve dallara ayırıp, kaza ve kader desâtiriyle tafsil ve tasvir etti. Sonra, her mahlûkatın her taifesini ve her tabakasını, sun’ ve inâyet düsturuyla tanzim etti. 3 Sonra, herşeyi herbir âlemi, ona lâyık bir tarzda, meselâ semâyı yıldızlarla, zemini çiçeklerle tezyin ettiği gibi, süslendirip tezyin etti. 4 Sonra, o kavânin-i külliye ve desâtir-i umumiye meydanlarında esmâlarını tecellî ettirip tenvir etti. Sonra, bu kanun-u küllînin tazyikinden feryad eden fertlere, Rahmânü’r-Rahîm isimlerini hususî bir surette imdada yetiştirdi. Demek, o küllî ve umumî desâtiri içinde hususî ihsânâtı, hususî imdatları, hususî cilveleri var ki, herşey, her vakit, her hâceti için Ondan istimdat eder, Ona bakabilir.....
Birinci Pencere
Bilmüşahede görüyoruz ki, bütün eşya, hususan zîhayat olanların pek çok muhtelif hâcâtı ve pek çok mütenevvi metâlibi vardır. O matlapları, o hâcetleri, ummadığı ve bilmediği ve eli yetişmediği yerden, münasip ve lâyık bir vakitte onlara veriliyor, imdada yetiştiriliyor.1 Halbuki, o hadsiz maksudların en küçüğüne, o muhtaçların kudreti yetişmez, elleri ulaşmaz.