Рет қаралды 7,185
HALİT ERTUĞRUL KİMDİR?
Eğitimci-yazar Halit Ertuğrul, Adıyaman’ın Besni ilçesinin Şambayat Nahiyesinde dünyaya geldi. İlkokulu doğduğu yerde, Ortaokul ve Öğretmen okulunu da Kırşehir’de okudu.
Daha sonra Niğde Eğitim Enstitüsü ve Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri Bölümü, Eğitim Yönetimi ve Denetimi Anabilim Dalı’ndan mezun oldu.
Cumhuriyet Üniversitesi, Kamu Yönetimi, Yönetim Bilimleri Bölümü’nde YÜKSEK LİSANS; Sakarya Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü’nde de DOKTORA çalışmalarını tamamladı.
Yurdun çeşitli yerlerinde ilkokul öğretmenliği, okul müdürlüğü, Millî Eğitim Şube Müdürlüğü ve Millî Eğitim Müdürlüğü görevlerinde bulundu.
Millî Eğitim Bakanlığı merkez teşkilâtına geçerek, Kurul Uzmanı ve Bakan Danışmanı olarak çalıştı.
Akademik çalışmalarını tamamlayan Halit Ertuğrul, çeşitli üniversitelerde yöneticilik ve öğretim üyeliği yaptı.
Ayrıca yurtiçi ve yurtdışında çeşitli bilimsel ve kültürel faaliyetlere katıldı. Meslek hayatı boyunca, eğitim ve kültür alanında elliye yakın kitapları ve çok sayıda da makale ve yazıları yayınlandı.
Kitapları çok sayıda ödül aldı ve çeşitli dillere çevrildi.
Ayrıca, kitaplarının bazıları da, Milli Eğitim Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından tavsiye edildi.
Yayınlanan kitaplarından Kendini Arayan Adam, Düzceli Mehmet, Aysel, Selim ve Hande, Canan gibi birçok eserleri baskı rekorları kırdı. Bundan dolayı da YILIN YAZARI seçildi.
Eğitimci - yazar Halit Ertuğrul, kitaplarının çok yoğun bir şekilde ilgi görmesi nedeniyle, her gün okuyucularından onlarca mektup, telefon, e-mail ve mesaj almaktadır.
Bugüne kadar yaptığı çalışmalardan dolayı, çok sayıda TAKDİRNAME alan yazarımız, ayrıca YILIN ÖĞRETMENİ de seçildi.
Eğitimci - yazar Halit Ertuğrul evli ve iki çocuk babasıdır.
Eğitimci-Yazar Dr. Halit Ertuğrul’u okuyucuları ilk önce Kendi Arayan Adam’la tanıdılar.
Ben elli günlük bir bebekken babam bizi bırakıp gitmiş. Ben ve ağabeyimle rahmetli annem yapayalnız kalmışız. Dünyaya gözlerimi açtığımda rahmetli annemin gözyaşlarının hiç dinmediğini gördüm. Çocukluğum yokluk, imkansızlık ve çaresizlik içinde geçti. İlkokulu bitirdikten sonra okumak istedim, ama imkanlarımız olmadığı için üç yıl okuyamadım. Okuyamama benim için öyle bir ateşte ki, her gün içimi yakmaya devam ediyordu. Her gün Allah’a yalvarırdım, “ne olur Allah’ım bana bir okul nasip et” diye… Çünkü arkadaşlarım okula gitmişlerdi. Onların boyna kravatlı, ütülü pantolonlu ve bir şehir çocuğu olarak karşıma çıkmaları karşısında kahrolurdum, küçülürdüm ve onlardan kaçardım. Okuma hayalim, üç yıl sonra ağabeyimin yardımıyla gerçekleşmişti. O ilkokul gününü unutamam.
Adeta okulun toprağını öpüyordum, duvarlarına sarılıyordum, çantamı mukaddes bir emanet gibi sımsıkı kucağıma basıp asla bırakmıyordum. Hele derslere ise, çalışmak bir yana sanki su gibi içmek istiyordum. Çünkü, biliyordum ki bu benim son şansımdı. Başarılı olmaktan başka bir şey düşünemezdim. O zaman çok iyi anladım ki, meğer çaresizlik en büyük bir güçmüş, kuvvetmiş ve çareymiş…
Bana okuma ufkunu annemin “oğlum oku, kendini kurtar. Çünkü seni ancak sen kurtarırsın. Başka çaremiz yoktur. Yoksa ömrün çobanlıkla geçer, gider” diye sürekli uyarması, içinde büyük bir okuma aşkı doğurdu.
Okul hayatım da zorluklar ve mücadelelerle geçti. Çok küçüktüm. Kendi ihtiyaçlarımı kendim kazanmak zorundaydım. Bunun için yazları sürekli çalışıyordum. Kışları ise, simit sattığım da oldu, ayakkabı boyacılığı yaptığımda… Biraz serpilince de amelelik yapmaya başlamıştım. Annem sürekli hastaydı ve bakıma muhtaçtı. Benim hayattaki tek desteğim, ağabeyimdi. Babam ise hiç arayıp, sormadı. Zaten babamı yıllar sonra tanımıştım. Hele o ilk karşılaşmamız. Nasıl unuturum o sahneyi…