1950'de İtalya'nın en önemli edebiyat ödüllerinden Strega Ödülü'ne lâyık bulunan romanını sizlerle buluşturuyoruz. "Acı çekmiş hiç kimse, artık eskisi gibi değildir." "Kimi şeyler onlarsız yaşamayı becerdiğinizde elde edilebiliyordu." "Kendini kurtarmayı beceremeyeni, kimse kurtaramaz.." 😱 "Aşk kirli bir şey." ❤🩹 Keyifli dinlemeler.
@arifeozcnargunes1793Ай бұрын
O kadar güzel okumuşsunuz ki adeta yaşatıyorsunuz kitabı.Sesiniźe,emeğinize, yüreğinize sağlık çok teşekkür ederim
@ranatoka8067Ай бұрын
Tüm eserlerimiz böyle, hepsine bekleriz.
@seslikutuphane3082Ай бұрын
KZbin DA ARAYIP DA BULAMADIĞIM BİR ÇOK KİTAP BURADA...ÖZGÜN İÇERİKLER BURADA...BU KİTABI DA KEYİFLE DİNLEYECEĞİM... TESEKKÜRLER
@ranatoka8067Ай бұрын
Hoş geldiniz. İlginize teşekkür ederiz.
@dexter-bt2neАй бұрын
Arada yorumlarınız var ya,siz gülünce biz de gülüyoruz.güzel oluyor teşekkürler
@ranatoka8067Ай бұрын
İşte tarzımızı anlayan değerli bir dinleyici yorumu
@selimcakr6220Ай бұрын
Aynen oyle
@Nese-yf4oqАй бұрын
Çok güzel okumak bir sanattır,❤
@ranatoka8067Ай бұрын
Desteğiniz çok değerli .
@omergozel5797Ай бұрын
Çok güçlü bir anlatım gücünüz var Emeğine sağlık teşekkür ederim 🎉
Konserler vardı, ancak yetiştirdim. Dikkatinize teşekkürler.
@ziyacetinakcen2854Ай бұрын
@ranatoka8067Ай бұрын
@eslinahumeyra256Ай бұрын
👏💐🧿🎉❤️🩹
@ranatoka8067Ай бұрын
@sureyyamuslular7120Ай бұрын
😊🤍💐🌺🌼👍💙
@ranatoka8067Ай бұрын
@aliyildiz605725 күн бұрын
### **Yalnız Kadınlar Arasında** *Bölüm 1: Ayna Karşısında* Hayatım boyunca, aynalara bakmaktan hep çekindim. Onların soğuk yüzeyi, bana hep sakladığım sırlarımı fısıldar gibi gelirdi. Bugün de farklı değildi. Gözlerimin tam içine bakarken, düşündüğüm tek şey, ne kadar yabancılaştığımdı. Bu ben miydim? Yoksa yıllar önce bıraktığım o genç kızdan geriye kalan bir hayal miydi? Sabahın erken saatleriydi. Hava hâlâ karanlığa yakın bir grilikteydi ve İstanbul’un sessizliği, yalnızca sokak lambalarının cılız ışıklarıyla bölünüyordu. Bu şehir, insanın üzerine çöken bir ağırlık gibi hissedilirdi. Sabahları bile huzur vermezdi; ama ben bu ağırlığa alışmıştım. Hatta bazen, bu ağırlığın altında ezilmenin beni hayatta tuttuğunu düşünürdüm. Adım Nisan. Otuz dört yaşındayım ve hayatım boyunca, herkesin harika bulduğu bir evliliğin içinde boğuldum. Şimdi ise yalnızım. Kendi kararımla ayrıldığım, aslında hiçbir zaman bana ait olmayan o hayattan sonra, bir apartman dairesine taşındım. Bu, benim kendimle baş başa kalmam demekti. Ve belki de hayatımda ilk kez, gerçekten yalnız olduğumu fark etmiştim. Geçen hafta taşındığım bu küçük dairede her şey sade ama bir o kadar da karışıktı. Eşyalarımı hâlâ kutulardan çıkarmamıştım. Beyaz duvarlar, pencereden vuran loş ışıkla ürkütücü bir hâl alıyordu. Ancak bu yalnızlık hissi, bir yandan da huzur veriyordu. Hayatımda ilk kez, kimsenin beni kontrol etmesine gerek yoktu. Telefonumun ekranına baktım. Hiçbir mesaj, hiçbir arama yoktu. Olmasını beklemiyordum zaten. Ailemin beni ne kadar dışladığını bilmesem, bu yalnızlığın beni daha çok inciteceğini söyleyebilirdim. Ama onlar için artık ben yoktum. Hem, bu da benim seçimimdi, değil mi? Bir fincan kahve yapıp pencerenin kenarına oturdum. Sokaktan geçen insanları izliyordum. İnsanlar, sabahın bu saatinde bile ne kadar telaşlı görünüyorlardı. Bir kadın, elinde büyük bir çanta taşırken, dört-beş yaşlarındaki çocuğunu arkasından sürüklüyordu. Yanımdan geçen tramvayın sesiyle irkildim. İşte bu şehir, size huzur vermeyi asla vaat etmezdi. Ama benim için bu sabah, diğerlerinden farklıydı. Bugün yeni bir iş görüşmem vardı. Hayatımı düzene sokmak için attığım en büyük adımlardan biriydi bu. Eski eşimle yaşadığım yıllarda anlamıştım ki, insanın kendi ayakları üzerinde durması gerekirdi. Şimdi ise, bunu başarmak için ilk adımı atacaktım. Dairemin kapısından çıkarken, komşularımdan biriyle karşılaştım. Orta yaşlı, sessiz bir kadındı. Yüzünde tarifsiz bir melankoli vardı. Beni fark ettiğinde, hafif bir gülümsemeyle selam verdi. Ama o gülümsemenin ardında ağır bir hikâye saklıydı, bunu hissedebiliyordum. Apartmandan çıkıp, hızla caddeye doğru yürüdüm. Şehir, bir kez daha beni içine çekiyordu. İş görüşmem için gideceğim yer, Nişantaşı’ndaki bir hukuk bürosuydu. Orta halli bir sekreterlik işi. Ama bu, benim için bir başlangıçtı. Hukuk bürosuna vardığımda, beni bekleme salonuna aldılar. O sırada, diğer adaylarla birlikte oturuyorduk. Hepsi genç, hepsi hevesli insanlardı. Kendimi onların yanında eski ve yorgun hissediyordum. Ama bir şekilde, kendime güvenmeye çalışıyordum. Görüşme odasına çağrıldığımda, kalbim hızla atmaya başladı. Karşımda oturan kadın, sert ama bir o kadar da adil birine benziyordu. Konuşmamız başladığında, kendimi ifade etmekte zorlanmadım. Ancak gözlerim, masanın köşesinde duran bir fotoğrafa takıldı. Kadın ve yanında küçük bir kız çocuğu... Bir an, kendi geçmişimi hatırladım. Görüşme bittikten sonra, dışarı çıktım. Hava hâlâ soğuk ama güneş, bulutların arasından kendini göstermeye başlamıştı. Derin bir nefes aldım. Gökyüzüne baktığımda, her şeyin hâlâ yolunda olduğunu düşündüm. Belki de hayat, bana ikinci bir şans vermek üzereydi. Eve dönerken, apartmanın önünde komşularıma rastladım. Bir grup kadın, apartmanın kapısında sohbet ediyordu. Beni fark ettiklerinde, konuşmalarını kestiler. Sanki orada olmamam gerekiyormuş gibi hissettim. Yine de onlara hafifçe gülümsedim ve merdivenleri hızla çıkmaya başladım. Dairemin kapısını kapattığımda, içimde tarifsiz bir rahatlama hissettim. Bu, benim dünyamdı. Bu küçük, beyaz duvarlarla çevrili alan, artık benim sığınağımdı. Ama bir yandan da, yalnızlığın sessizliği beni yavaş yavaş ele geçiriyordu. Yatağıma uzandım ve gözlerimi kapattım. Hayatımın bundan sonra nasıl şekilleneceğini bilmiyordum. Ama bir şeyden emindim: Artık kendi hikâyemi yazmanın zamanı gelmişti.
@aliyildiz605725 күн бұрын
### **Yalnız Kadınlar Arasında** *Bölüm 2: Kapının Ardındaki Sesler* Hayat bazen sizi hiç beklemediğiniz yerlerde sınar. İnsanlar, hayatın zorluklarını hep dışarıda arar ama asıl savaş, dört duvar arasında yaşanır. Ben bunu, o apartman dairesinde tek başıma kaldığım ilk haftada anlamıştım. Ancak yalnızlığın getirdiği sessizliğin ne kadar gürültülü olabileceğini, o gece öğrendim. O gün iş görüşmesinden döndüğümde, yorgun ama umut doluydum. Belki de uzun zamandır hissetmediğim bir şeyi hissetmiştim: hayatımın değişebileceğine dair bir inanç. Küçük bir iş, büyük bir kariyer fırsatı olmayabilirdi ama bu, yeniden başlamak için bir adımdı. Ancak gece olduğunda, bu umut yerini başka bir duyguyla değiştirdi: huzursuzluk. Saat gece yarısını biraz geçmişti. Yatağımda uzanıyordum, gözlerim tavanda. Uyumaya çalışıyordum ama komşu daireden gelen sesler buna engel oluyordu. Önce hafif bir mırıltı gibi başlayan sesler, zamanla belirginleşti. Kadın bir şeyler söylüyordu; sesi kısık ama öfkeliydi. Ardından bir şey yere düştü. Belki bir vazo, belki bir bardak. Ama o ses, apartmanın sessizliğinde yankılanmıştı. Kalkıp kapıya doğru ilerledim. Kapının önünde durup kulağımı dayadım. O an, hayatımda ilk kez bir başkasının hikâyesine istemeden tanık olduğumu hissettim. Kadının sesi, şimdi daha netti. “Bunu daha ne kadar sürdüreceksin?” diye bağırıyordu. Sonra bir adamın sert ama alçak bir sesi duyuldu. Ne dediğini tam olarak anlayamadım. Ancak kadının ardından gelen boğuk bir hıçkırık, her şeyi anlatıyordu. Gözlerimi kapattım. O anda, onun yerinde ben olabilirdim. Eski hayatımda, ben de böyle geceler yaşamıştım. Dışarıdan bakıldığında kusursuz görünen bir evliliğin içinde, yalnız bir kadın olarak çırpınıyordum. Herkes beni gülümseyen bir yüz olarak hatırlardı ama kimse içimdeki sessiz çığlıkları duymazdı. O yüzden, o gece o kadının sesini duyduğumda, onun hikâyesinin bir parçasını anladım. Ama ne yapabilirdim? Kapıyı çalıp, “Yardıma ihtiyacınız var mı?” diye soramazdım, değil mi? İnsanların yaralarına dokunmak, bazen onların daha fazla kanamasına neden olurdu. O gece uyumadım. Komşu dairedeki sesler, sabaha kadar devam etti. Kadının itirazları, adamın tehditkâr suskunluğu… Ve sonra bir kapı sesi. Biri gitmişti. Belki kadın, belki adam. Bilmiyordum. Ama o an, yalnızlığın bazen bir lütuf olabileceğini düşündüm. Ertesi sabah, apartman kapısından çıkarken, yine o kadınla karşılaştım. Orta yaşlı, sessiz komşum. Gözleri şişmişti. Sanki gece boyunca hiç uyumamış gibiydi. Beni fark ettiğinde, yüzünde zoraki bir gülümseme belirdi. “Günaydın” dedi alçak bir sesle. Ben de aynı şekilde karşılık verdim. Ama içimde, ona bir şey söyleme isteği vardı. “İyi misiniz?” diye sormak istedim. Ama yapamadım. O gün, iş görüşmesinin sonucunu öğrenmek için bekledim. Telefonum sessizdi. Zaman geçtikçe, umut yerini hayal kırıklığına bırakıyordu. Belki de hayatım, beklediğim kadar kolay değişmeyecekti. Ama bir şekilde, o apartman dairesindeki diğer kadınların hikâyeleriyle kendi hikâyemi bağdaştırmaya başlamıştım. Kapıların ardında ne yaşandığını bilmeden, o kadınlarla aynı apartmanı paylaşıyordum. Ve belki de hepimiz, sessiz bir dayanışma içindeydik. Akşam saatlerinde kapım çaldı. Beklenmedik bir şekilde, gelen kişi komşumdu. Elinde boş bir tabak vardı. “Şeker ister misiniz?” dedi. Yüzündeki yorgunluk, sesine de yansımıştı. Şaşırmıştım ama onu içeri davet ettim. Küçük mutfağıma geçtik. Bir fincan çay hazırlarken, sessizliği koruduk. Daha sonra, o ağır sessizliği o bozdu. “Bu apartmanda kalmak kolay değil,” dedi. Gözleri, kahve fincanının içinde bir noktaya sabitlenmişti. “Ama insan alışıyor.” Ona baktım. Ne söylemem gerektiğini bilmiyordum. Ama o benim suskunluğumu anladı. “Bazen yalnız kalmak, en iyisi,” diye ekledi. “Ama yalnızlık da bir yere kadar.” O gece, o kadınla uzun uzun konuşmadık. Ama söyledikleri, bana çok şey anlatmıştı. O yalnız bir kadındı. Ben de öyleydim. Ama bu yalnızlık, bizi birbirimize bağlamıştı. Ve belki de o an, yalnız kadınlar arasında bir bağ kurulduğunu hissettim.
@aliyildiz605725 күн бұрын
# **Yalnız Kadınlar Arasında** *Bölüm 3: Duvardaki Çatlaklar* O gece komşumla olan o kısa sohbet beni derinden etkiledi. Belki de uzun zamandır ilk kez, bir başkası tarafından anlaşıldığımı hissetmiştim. Söylediği birkaç kelime, bana yalnızlığın ne kadar ağır ve bir o kadar da paylaşılabilir bir şey olduğunu göstermişti. Ama bu his, sabah geldiğinde yerini yine aynı tanıdık boşluğa bıraktı. O gün, apartmanda başka bir şeyin farkına vardım: duvarlardaki çatlaklar. Yeni taşındığım bu dairede her şey eskiydi. Pencereler, kapılar, zemin… Ama asıl dikkatimi çeken, duvarlarda beliren ince çatlaklardı. Sabah kahvemi içerken, pencerenin hemen yanındaki duvarda bir çatlağın daha genişlediğini fark ettim. Sanki bu bina, yıllardır sırtında taşıdığı hikâyelerin yükünden yorulmuştu. Belki de her çatlak, bu apartmanda yaşayan birinin sırrını saklıyordu. Bu düşünce bir yandan ürkütücü, bir yandan da büyüleyiciydi. O gün, iş görüşmesinden hâlâ dönmeyen cevabın etkisiyle evde kalmaya karar verdim. Telefonum sessizdi. Zaman, her zamanki gibi yavaş akıyordu. Ancak öğleden sonra, apartmanın koridorunda bir hareketlenme oldu. Önce ayak sesleri, ardından kadınların mırıltıları duyuldu. Merakla kapıya yaklaştım ve gözetleme deliğinden dışarı baktım. Kapıların önünde, üç kadın durmuş konuşuyordu. Biri hemen yan dairede oturan komşumdu. Diğer ikisini tanımıyordum ama yüzlerinin sertliği dikkatimi çekti. Tartışıyorlardı. Konuşmalarından bir şeyler anlamaya çalıştım ama sesleri boğuktu. Ancak bir kelime, diğerlerinin arasından sıyrılıp kulağıma çarptı: “Polis.” Daha önce hiç bu apartmanda polis lafını duymamıştım. Ne olmuştu? Kapıyı açıp bir şeyler sormak istedim ama yapamadım. O kadınların arasına dâhil olmak, kendimi onların dünyasına sokmak gibi hissediyordum. Ve belki de buna hazır değildim. Yine de o an, bu apartmanın sessizliğiyle ilgili her şeyin bir yanılsama olduğunu anladım. Sessiz gibi görünen bu duvarların ardında çok daha fazlası vardı. Kadınlar tartışmalarını bitirip apartmanın merdivenlerinde kaybolduktan sonra, koridor yeniden sessizliğe gömüldü. Ama bu sessizlik beni daha da huzursuz ediyordu. Komşumun kapısını çalıp, geçen gece duyduklarımı sormak istedim. Hâlâ yatağımın başucunda duran o boş tabağı bahane ederek bunu yapabilirdim. Ama ya beni terslerse? Ya onun hayatına fazlasıyla müdahil olmaya çalıştığımı düşünürse? Yine de kendimi durduramadım. Tabağı elime alıp kapısını çaldım. Uzunca bir süre kapıyı açmadı. Tam geri dönmeye karar vermiştim ki, kapı aralandı. Komşum, yüzünde yorgun bir ifadeyle karşımda duruyordu. “Merhaba,” dedim. “Şey… Tabağınızı geri getirmek istedim.” Gülümsedim, ama o gülümsememi karşılamadı. Sadece başıyla hafifçe onaylayıp tabağı aldı. Ardından gözlerini yere dikti. “Teşekkür ederim,” dedi sessizce. Tam geri dönecekken, kapının ardındaki bir hareket dikkatimi çekti. Karartı şeklinde bir şey, bir insan silueti… Ama kim olduğunu tam göremedim. “İyi misiniz?” diye sordum. Sesi titrek çıktı. “Her şey yolunda,” dedi çabucak. Ama gözlerindeki korkuyu görmüştüm. Ve o an, kapının ardındaki kişinin kim olduğunu öğrenmek için dayanılmaz bir merak hissettim. Ancak komşum, kapıyı daha fazla aralamadan hızla kapattı. O gece, yine uyumakta zorlandım. Duvarlardan gelen sesler, her zamankinden daha belirgindi. Bu sefer yan daireden değil, üst kattan geliyordu. Ayak sesleri, birinin sürekli ileri geri yürüdüğünü gösteriyordu. Belki de gece yarısı, bu apartmanda yaşayan herkesin kendi savaşını verdiği bir zamandı. Ve ben, bu savaşları anlamaya başladıkça, kendi yalnızlığımın daha da derinleştiğini hissediyordum. Sabah olduğunda, kararımı vermiştim. Bu apartmanda olup bitenleri öğrenmeliydim. Belki de duvarların ardındaki hikâyeleri çözmek, kendi hikâyemi anlamamı sağlayacaktı. Ama bunu nasıl yapacağımı bilmiyordum. Sadece bir şekilde, bu kadınların dünyasına adım atmam gerektiğini biliyordum. O gün, Nişantaşı’ndaki hukuk bürosundan bir telefon geldi. İşe kabul edilmiştim. Haberi aldığımda, içimde bir mutluluk kıvılcımı hissettim. Ama bu kıvılcım, apartmanda olan biteni düşündüğümde hemen söndü. Hayatımın yeni bir sayfasını açmak için bir fırsat yakalamıştım ama bu apartmanda yaşananlar, beni garip bir şekilde içine çekiyordu. Ve sanırım, bu hikâyeden kaçamayacaktım.
@aliyildiz605725 күн бұрын
### **Yalnız Kadınlar Arasında** *Bölüm 4: Kapalı Kapılar* İşe kabul edildiğimi öğrenmek, içimdeki boşluğu tamamen doldurmasa da en azından bir süreliğine oyaladı. Sabah telefon çaldığında, beklediğim haberin gelmesiyle kendimi tutamayıp gülümsemiştim. Ancak mutluluğum kısa sürdü. Telefonu kapattıktan sonra, apartmanın sessiz koridoruna doğru baktım. Kapalı kapılar, sır dolu kadınlar ve giderek artan huzursuzluk hissi… İşte, bu yeni hayatımın gerçekleri bunlardı. O gün, işe gitmek yerine evde kalmayı tercih ettim. Yeni işime başlamadan önce bir gün daha kendime zaman ayırmak istedim. Ama dürüst olmak gerekirse, aklım tamamen komşularımdaydı. Geçen gece duyduklarım ve o kadının gözlerindeki korku, beni bir türlü rahat bırakmıyordu. Sanki bu apartmanın duvarları, içinde yaşayanların acılarını emiyor ve sonra onları sessiz bir yankı olarak geri kusuyordu. O öğleden sonra, apartmanın arka bahçesine inmek için biraz cesaret topladım. Bahçe küçüktü, neredeyse tamamen betonla kaplıydı ve köşede birkaç eski sandalye duruyordu. Oraya kimsenin inmediğini düşünüyordum ama yanılmışım. Bahçede, karşı dairede oturan genç bir kadın oturuyordu. Elinde bir sigara, gözleri boş bir noktaya dikilmişti. Beni fark edince, hafifçe başını kaldırdı ama hiçbir şey söylemedi. "Merhaba," dedim. Sesim, bahçenin sessizliğinde yankılandı. Kadın yavaşça başını sallayarak karşılık verdi. Yanına oturup oturamayacağımı sormadan, bir sandalyeyi çekip oturdum. Bu, belki de benim için beklenmedik bir cesaret göstergesiydi. Ama o anda, onun yalnızlığına bir şekilde ortak olmak istedim. “Burada çok yeniyim,” dedim. Gözleri bana döndü ama hâlâ konuşmuyordu. “Sanırım buradaki herkes biraz… kendi dünyasında yaşıyor, değil mi?” Kadın, sigarasından bir nefes aldı ve sonunda konuştu. “Burada herkesin bir sırrı vardır,” dedi. Sesi alçaktı, neredeyse fısıldar gibi. “Ve bu apartmanda, sırlar hep kapalı kapılar ardında kalır.” Sözleri beni ürküttü. Ama aynı zamanda, içimdeki merakı daha da körükledi. “Sizce bu doğru mu?” diye sordum. “Sırlarımızı hep içeride tutmalı mıyız?” Kadın bana baktı. Gözleri yorgundu, sanki yıllardır uyumamış gibiydi. “Bazen sırlarımız, onları paylaştığımızda daha tehlikeli hale gelir,” dedi. Sonra ayağa kalktı, sigarasını yere atıp ezdi ve hiçbir şey söylemeden içeri girdi. Arkasından bakakaldım. Bu kadar kısa bir konuşma bile, beni sarsmaya yetmişti. Bahçeden döndüğümde, koridorda yine o tanıdık mırıltılar duyuluyordu. Yan dairedeki komşumun kapısının önünde, iki kadın durmuş alçak sesle tartışıyordu. Dinlemek istemiyordum ama kendimi durduramadım. Yaklaştığımda, konuşmalarını daha net duymaya başladım. “Bunu daha fazla saklayamayız,” dedi kadınlardan biri. Sesi titriyordu. “Polise gitmeliyiz.” Diğer kadın, daha sert bir ses tonuyla cevap verdi: “Hayır. Eğer polise gidersek, hepimiz zarar görürüz. Bunu gerçekten istiyor musun?” O an ne hakkında konuştuklarını anlamadım ama bu konuşmanın beni ilgilendirmediğine karar verip hızlıca daireme girdim. Ancak o gece, bu konuşmayı kafamdan atamadım. Polise gitmek… Ne olmuştu? Kim zarar görebilirdi? Bu sorular zihnimde dönüp dururken, uyuyakaldım. Uyandığımda, apartman bir kez daha sessizdi. Ama bu sessizliğin içinde bir şeylerin değiştiğini hissediyordum. Kapalı kapıların ardında dönen hikâyeler, yavaş yavaş yüzeye çıkmaya başlamış gibiydi. Ve ben, bu hikâyelerin bir parçası olmaktan korksam da, kendimi onlara çekilirken buluyordum. O gün, işe gitmek için ilk kez apartman kapısından çıktığımda, yan daireden gelen bir sesle durdum. Kapının arkasında bir şeylerin düştüğünü duydum. Belki bir sandalye, belki bir masa… Ama bu sefer, içeri girip ne olduğunu öğrenmek için dayanılmaz bir dürtü hissettim. Kapıya yaklaştım ve yavaşça üç kez vurdum. Kapı açıldığında, komşum karşımdaydı. Yüzü solgun, gözleri kan çanağıydı. “Bir şey mi oldu?” diye sordum. Ama o, hiçbir şey söylemeden başını iki yana salladı ve kapıyı kapattı. O an, duygularımın bir karışımını hissettim: öfke, merak, korku… Ve en çok da çaresizlik. İşe giderken, yan dairede neler olduğunu düşünmeden edemedim. Bu apartmanda, herkesin sakladığı bir şey vardı. Ve ben, bu sırların ağırlığını üzerimde hissediyordum. Ama bir şekilde, bu ağırlığın beni değiştirdiğini de hissediyordum. Belki de bu kadınların hikâyeleri, benim kendimle yüzleşmemi sağlayacaktı. Ama bunu öğrenmek için, kapalı kapıların ardına bakmam gerekiyordu. 😊
@aliyildiz605725 күн бұрын
Yalnız Kadınlar Arasında Bölüm 6: Sırların Peşinde Kadının kapısını araladığımda, içeriye girmeme izin veren o kısa bakış, hala gözlerimin önündeydi. Her şeyin değişmeye başladığını hissediyordum. Bu apartmanın kapalı kapılarının ardında, yalnızca korku değil, aynı zamanda kaybolan bir umudun yankıları vardı. Kadın, biraz tereddüt ederek beni içeri davet etti ve ben, adımlarımı yavaşça içeri atarken, neredeyse bir sis perdesinin ardından geçiyormuş gibi hissettim. Dairenin içinde, her şey düzensizdi. O kadar uzun zamandır burada yaşamış gibi görünen bir karmaşa vardı. Üst üste yığılan gazete küpleri, her bir odada dağınık duran eşyalar ve her şeyin üzerinde bir sessizlik... İçeri girmemle birlikte, havada bir şeylerin ağırlaştığını fark ettim. Sanki, apartmanın her bir duvarı, bu kadının yıllarca biriktirdiği acıları içine çekmişti. “Buyurun,” dedi kadın, sert ama soğuk bir tonla. Kapıyı kapattıktan sonra, bana dönüp beklememi işaret etti. “Sizin gibi birinin buraya gelmesi... garip,” dedi, sesinde hala o korku ve tedirginlik vardı. Ama gözlerinde, bir zamanlar hissettiğim o boşluk yoktu; onun yerine, belli ki yıllardır taşımaya çalıştığı bir yük vardı. “Bu kadar zamandır burada yaşıyorsunuz,” dedim. Kadın, başını hafifçe sallayarak bana işaret etti. “Evet, yıllardır... Ama burada kalan herkes, burayı terk etmek istemiyor. Sadece bununla yaşamak zorundalar,” dedi. Bir an duraksadı, derin bir nefes aldı ve sonra ekledi, “Ama siz buraya gelmeden önce, kimse sırlarını bir arada tutamazdı.” “Ne sırları?” dedim, sanki bu soruya cevap alabilirmişim gibi. Kadın, gözlerini bir an için tavana çevirdi, sonra tekrar bana baktı. “Kapalı kapılar, her zaman bir şeylerin saklanması içindir. Bu apartmanın içinde her oda, her daire bir başka kişinin geçmişini barındırıyor. Her biri, başkalarıyla paylaşmadığı bir acıyı, bir sırrı taşıyor.” “Ve siz de onlardan birisiniz,” dedim. Kadın, yavaşça başını salladı. “Hepimiz bir şekilde birbirimize bağlıyız, ama bu bağlar ölümcül olabilir.” Bir an duraksadı, sanki cümlesi doğruyu söylemeye yetmiyormuş gibi. Sonra hızla ekledi, “Buradaki herkesin yaşadığı acı, geçmişin gölgesidir. Burada hepimiz bir şekilde bir kayıp yaşadık.” Kadının söyledikleri, duvarların arasındaki çürük kokuyu daha da belirginleştiriyordu. Bu apartman, bir zamanlar huzur içinde yaşayan insanların şimdi kaybolmuş hayatlarının yankılarını taşıyordu. Herkesin bir kaybı vardı, herkesin bir acısı... Ama burada ne olmuştu? Herkesin sakladığı ne vardı? Sırlar, o kadar kolay ortaya çıkmazdı. Her biri, derin bir şekilde gömülmüştü. “Burada neler olduğunu gerçekten öğrenmek istiyorsanız, yalnızca gözlerinizi değil, kulaklarınızı da açmalısınız,” dedi kadın, bir adım daha yaklaşarak. Gözlerinde bir şeylerin kırıldığını, ama hâlâ bir umut kırıntısının parıldadığını görebiliyordum. O an, duvarda bir ses duydum. Kapının dışındaki koridordan gelen bir ayak sesi, sesin içeriye doğru girmesiyle büyüdü. Kadın bir an için sıçrayarak kapıya doğru adım attı ve telaşla yüzünü buruşturdu. “Biri geliyor,” dedi, sesinde bir panik vardı. “Kim?” diye sordum. Kadın gözlerini kapatıp, bir anlık bir huzur bulmaya çalıştı. “Kimseyi görmek istemiyorum,” dedi ve kapıyı hızla kapattı. “Ama siz burada olmalısınız. Sırları öğrendiğinizde, sadece kendi hayatınızı değil, başkalarının hayatını da riske atıyorsunuz.” O an, kapının dışında bir kadının sesi duyuldu. Tanımadığım, ancak bana aşina gelen bir ses. “Yardım etmelisin,” dedi, sesi aceleciydi ve bir o kadar da korkulu. Kadın hızla kapıyı açtı. Yavaşça içeriye giren başka bir komşu, arka planda panikle konuşuyordu. “Bunların hiçbiri gerçekten anlamlı değil,” dedi kadın. “Her şey kontrol altına alınabilir, eğer bunu şimdi çözmezsek... hepimiz kaybolacağız.” Kadın, bir anlığına derin bir nefes aldı. “Kaybolacağız,” dedi, “ama daha fazlası da olabilir. O yüzden hepimiz... hepimiz bir çıkış yolu arıyoruz.” Bunu duydum ve bir an için zaman durmuş gibi hissettim. Bu kadar karmaşık bir şeyin içinde olmak, kendimi her geçen gün biraz daha kaybolmuş gibi hissettiriyordu. Fakat bir şey kesinleşmişti: Burada kalmanın bedeli, giderek büyüyen bir sırla yaşayabilmekti. O sır, kapalı kapılar ardında, her geçen dakika biraz daha derinleşiyordu.
@aliyildiz605725 күн бұрын
Yalnız Kadınlar Arasında Bölüm 7: Kapalı Kapıların Ardında Kadınlar birbirlerine bakarken, odada yoğun bir sessizlik vardı. Birbirlerine söylemedikleri, ama ikisinin de hissettiği bir gerilim vardı. Her ikisi de, uzun süre unutulmuş bir sırrın, sonunda ortaya çıkma zamanının geldiğini biliyorlardı. “O zaman ne yapmamız gerekiyor?” dedim, bir adım daha attım. “Burada kalıp sırları mı keşfedeceğim?” Kadınlar birbirlerine baktılar, sonra sessizce başlarını salladılar. “Evet,” dedi biri, “Ama buradaki sırlar çok ağır. Yavaşça çözmelisin. Her şey bir anda açığa çıkarsa, çok geç olabilir.” O anda apartmanın diğer köşelerinden gelen garip bir ses duydum. Bir kapı açıldı, sonra hızlıca kapandı. Ayak sesleri bir anda hızlandı, ama hiçbir şeyin ne kadar derinleştiğini ya da nereye gittiğini anlamak için yeterince yakın değildim. Bir şeylerin yanlış gittiğini, başlamak üzere olan bir şeyin habercisi olduğunu hissettim. Kadınlardan biri hızla pencereye doğru yürüdü. “Kimseyi daha fazla içeri almayacağız,” dedi. “Ne olduğunu biliyoruz ama her şeyin yanlış gittiğini anlamalıyız.” Bir süre, hiçbir şey söylemeden birbirimize baktık. Zihnimdeki karışıklık büyürken, aslında o kadar da fazla bilgi sahibi değildim. Ama burada kalmanın bir bedeli vardı. Artık, bu apartmanda yaşanılan her şeyin bir parçası olmuştum. “Bunlar yıllarca biriktirilmiş korkular,” dedi kadın, sessizce. “Yavaşça biriken, ama sonunda patlayan korkular…” O an, bir çığlık duyuldu. Kapı bir kez daha hızla açıldı. Bir kadının koştuğu ayak sesleri… Ardından, bir şişe kırılma sesi ve etrafı kasvetli bir sessizlik sardı. “Gitti!” dedi kadın, yavaşça başını sallayarak. “Ama geriye dönmek imkansız.” O an, kadınlardan biri bana doğru adım attı ve “Bunların hepsi başından beri çözülmesi gereken bir düğüm,” dedi. “Artık o düğümü çözmek bizim elimizde.” Gerçekten de, her şeyin tamamlanması gereken bir sonu vardı. Bu, kapalı kapılar ardında uzun yıllardır biriken bir sırdı. Kimse bilmeden, herkesin yalnızca başkalarının gözlerinden gördüğü bir gerçekti. Ama o sır şimdi karşımdaydı ve kapalı kapılar ardında tutmak, kimseye fayda sağlamazdı. Kadın, sakin bir şekilde derin bir nefes aldı. “Bunu açığa çıkarmak çok daha büyük bir değişim yaratacak. Ama ne olursa olsun, buraları terk etmek zorundayız. Yoksa buradaki sonu, her şeyin sonunu getirebiliriz.” Bunu söyledikten sonra kadın, kapıyı son bir kez kapattı. Dışarıdaki sesler azalmıştı, ama içimdeki huzursuzluk büyüyordu. Evet, artık her şeyin farkındaydım: Burada kalmak, kapalı kapılar ardında bekleyen bir sonla yüzleşmek demekti. Ve o son, her şeyin sona ermesini sağlayacak şekilde yaklaşıyordu. --- Sonuç: Kapalı Kapıların Ardındaki Gerçek O an, her şeyin bir sonucu vardı. Apartmanın duvarlarında yankılanan sesler, artık kapanmaya başlamıştı. Herkesin sırlarını sakladığı bu yer, bir tür tuzak haline gelmişti. İnsanlar burada kayboluyor, birbirlerinin gözlerinde kendilerini buluyorlardı. Fakat o sırların, saklanması gereken bir şeyler olup olmadığını anlamak her zaman kolay olmamıştı. Beni en çok korkutan şey ise, bu sırların sonunda bir çözüme kavuşacağıydı. Beni kendilerine çekmeye devam eden bu kadınlar, hikâyelerinin sonunu kucaklayacaklardı. Ve belki de ben, bu kapalı kapıların ardında bir başka kayıp, bir başka sırrın parçası olacaktım. Daha fazlasını bilmek istedim. Ama her şeyin çok derine gitmesi gerekiyordu. Her adım, bir başka kaybolan parçayı ortaya çıkartıyordu. Burada, bu apartmanda, hayatlar, kayıplar ve acılar bir arada duruyordu. Ve ben de, her geçen gün daha fazla kaybolarak bu sırların bir parçası olmaya devam ediyordum. --- Hikaye Sonu