Рет қаралды 56,739
Kuvvetin zehirlediği insanlar, sarayın zehirlediği insanlar, sürülerin alkışlamasının zehirlediği insanlar, gücün zehirlediği insanlar, söndürmeye çalışsalar bile Allah, o nurunu itmâmda devam buyuracaktır. Meşîet-i Sübhâniyesini, devam istikametinde tecelli ettirecektir. İrade-i Sübhâniyesini, onu devam ettirme istikametinde hep tecelli ettirecektir.
Nankörler, hakkı/hakikati göremeyenler, hak/hakikat adına duyulması gerekli olan şeyleri duyamayanlar, kalbe ve ruha malzeme gönderemeyenler, yarınsız/öbür günsüz insanlar, her şeyi sadece bugüne bağlayan kimseler… Bunlar, ağızlarıyla söndürmeye çalışsalar da Allah devam ettirecektir onu. Allah’ın devam ettirdiğini de kimse durduramayacaktır.
Hani var ya (bir tabloda), bir ağaç dikmişler, “Bitirdik!” sözünün karşısına, altına da yazmışlar: “Allah’ın böyle ağaç gibi bitirdiğini, geliştirdiğini, dal-budak saldırdığını, ser çektirdiğini kimse bitiremez!” Allah, bir ağaç gibi bitirmiş, büyütmüşse onu, söğüt gibi Söğüt’teki söğüt gibi değişik metamorfozlarla geliştirmişse şayet, o uğursuz ağızlarıyla, zift püskürten ağızlarıyla üflemek suretiyle söndüremezler. Aksine, onların üzerlerine gelen, o iklime giren, o atmosfere giren, o hâleye giren ziftler, bir yönüyle meşaleye dönüşecektir. Onlarda metafizik gerilimin artmasına sebebiyet verecektir. Bir dar yerde o mesele icrâ edilirken, bu defa evrensel bir mesele, dünyanın en büyük meselesi şeklinde bütün insanlık tarafından kemal-i hassasiyetle mercek altına alınan bir mesele haline gelecektir. Murad-ı İlahî de budur; murad-ı Nebevî de budur. “O Rasûlünü, diğer bütün dinlere üstün kılmak için, hidâyet ve hak dini ile göndermiştir. İsterse müşrikler bundan hoşlanmasınlar.” (Tevbe, 9/33; Saff, 61/9)
“Ey iman edenler! Doğrusu hahamların ve rahiplerin çoğu halkın mallarını haksız yollardan yerler ve insanları Allah’ın yolundan uzaklaştırırlar. Altını, gümüşü yığıp Allah yolunda harcamayanlar var ya, işte onları acı bir azabın beklediğini müjdele!” (Tevbe, 9/34) O gün onlar, hakları olmadığı halde, milletin malını batıl olarak yiyorlar. Çalıyor, çırpıyor, saray yapıyor.. çalıyor, çırpıyor, filo oluşturuyor.. çalıyor, çırpıyor villalar yapıyor.. ve çalıyor, çırpıyor, insanların aklını çelmek için, insan peyliyorlar. Öyle yerlere paralar yatırıyorlar ki, bunlar tamamen din düşmanı, iman düşmanı, millî mefkûre düşmanı, tarihten tevarüs ettiğimiz değerlerin düşmanı. Onlara para yatırıyorlar ta dünyanın dört bir yanında ister din ve diyanetin, isterse millî mefkûremizin, geleneklerimizin ve an’anelerimizin bir şehbal gibi dalgalanmasını temin eden insanların oralarda yaktıkları meşaleyi söndürmeye matuf; her yere döküyorlar.
“Allah yolunda, Peygamber yolunda yürümek isteyenleri engellemek istiyorlar.” Yirmi senedir, otuz senedir nabız tutulmuş; kalbler dinlenmiş, herhangi bir aritmiye rastlanmamış, “Bunlar doğru insanlar!” denmiş, çok farklı kültür ortamlarında. Siz yirmi-otuz sene sonra, otuz sene test edilmiş bu insanlar hakkında gidip Dudu ninelerin yaptıkları laflarla o işi söndürmeye çalışacaksınız!..
Bakın nasıl bahsediyor onlardan, Altın ve gümüşü, hazine yapıyor, stokluyorlar, Kârûn gibi. Evet, bunlar, bir yönüyle paranın, servetin zehirlediği insanlar. Servet, Kârûn’u zehirlemişti. Bir kısım illüzyonlar, laf ebeliği, başkalarını laflarıyla tesirde bırakma; o da Hâmân zehirlenmesi. Güç ve kuvveti kullanarak, birilerini ezme, onları dize getirme; o da Firavun’un marifeti. O illüzyon da, Sâmirî’nin marifeti. Ve bütün bunların hepsi, zehirleyici faktörler. “Canları yakacak elîm bir azap ile onları tebşîr et!..”
Aslında o servet ile, o sâmân ile, o imkan ile, değişik bişâretlere mazhar olma imkanı vardır. Fakat tevbîh için: Bakın, siz nasıl bir bişâret almanız gerekirken, nasıl bir “bişâret” alıyorsunuz?!. Cehennem, sizin için müjde!.. Oysaki Allah’ın size verdiği o aklı, o mantığı, o gücü, o kuvveti, o serveti, o imkânı, gerçek bir bişâret adına kullanabilirdiniz, değerlendirebilirdiniz. Can yakan, yüreğe oturan bir azap ile onları tebşîr et! Ne acı tebşîr!.. Ne acı tebşîr!.. Bir şey beklerken; servet, sâmân, debdebe, ihtişam karşısında, bir şey beklerken, tebşîr beklerken, müjde, yalın Türkçe ile “muştu” beklerken, al sana Cehennem muştusu!..
Bir de bunları destekleyen, bir yönüyle bu mesâîye, bu me’âsîye ortak olan, onları bir kısım dinî argümanlara dayandırmak suretiyle, işin blokajını hazırlamak suretiyle, statiğini hazırlamak suretiyle, onların ellerini güçlendiren insanlar var ki?!. Bir de böyle yarım yamalak, müsvedde insanlardan bir şeyler almak suretiyle işin blokajını oluşturuyorlarsa, statiğini ona göre oluşturuyorlarsa, artık bu gözü dönmüş katillerin, hainlerin, mâkirlerin, kâidlerin, kâtiplerin, nâşirlerin, müfsidlerin, mel’unların önünü almak mümkün değil. Alamazsınız!..
30/04/2017 tarihli ''ÜFLEMEKLE SÖNMEZ, SÖNDÜRÜLEMEZ'' konulu Bamteli sohbetinden derlenmiştir.