Рет қаралды 8,915
1 Sözler, 2. Söz, sayfa 3, 4, 5 (Hayrat Neşriyat Osmanlıca Orjinal Nüsha)
MEKTUBAT DERSLERİ aşağıdaki linkte.
/ @av.alikurtilemektubat...
İKİNCİ SÖZ
بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ ٭ اَلَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ
Îmânda ne kadar büyük bir saadet ve ni‘met; ve ne kadar büyük bir lezzet ve rahat bulunduğunu anlamak istersen, şu temsîlî hikâyeciğe bak, dinle: Bir vakit iki adam, hem keyif, hem ticaret için seyahate giderler. Biri hodbîn, tâli‘siz bir tarafa; diğeri hudâbîn, bahtiyar diğer tarafa sülûk eder, giderler. Hodbîn adam, hem hodgâm, hem hod-endîş, hem bedbîn olduğundan, bedbînlik cezâsı olarak nazarında pek fenâ bir memlekete düşer. Bakar ki, her yerde âciz bîçâreler zorba, müdhiş adamların
SAYFA 4
ellerinden ve tahrîbâtlarından vâveylâ ediyorlar. Bütün gezdiği yerlerde böyle hazîn, elîm bir hâli görür. Bütün memleket bir mâtemhâne-i umûmî şeklini almış. Kendisi şu elîm ve muzlim hâleti hissetmemek için, sarhoşluktan başka çare bulamaz. Çünkü herkes ona düşman ve ecnebî görünüyor. Ve ortalıkta dahi, müdhiş cenazeleri ve me’yûsâne ağlayan yetîmleri görür. Vicdanı azab içinde kalır.
Diğeri hüdabîn, hüdaperest ve hak-endiş, güzel ahlâklı idi ki, nazarında pek güzel bir memlekete düştü. İşte bu iyi adam, girdiği memlekette bir umûmî şenlik görüyor. Her tarafta bir sürûr, bir şehr-âyîn, bir cezbe ve neş’e içinde zikirhâneler; herkes ona dost ve akraba görünür. Bütün memlekette yaşasınlar ve teşekkürler ile bir terhîsât-ı umûmiye şenliği görüyor. Hem tekbîr ve tehlîl ile mesrûrâne ahz-ı asker için bir davul, bir mûsîkî sesi işitiyor. Evvelki bedbahtın hem kendi, hem umum halkın elemiyle müteellim olmasına bedel; şu bahtiyar hem kendi, hem umum halkın sürûruyla mesrûr ve müferrah olur. Hem güzelce bir ticaret eline geçer, Allah’a şüküreder. Sonra döner. Öteki adama rast gelir. Hâlini anlar. Ona der: “Yahu! Sen dîvâne olmuşsun. Bâtınındaki çirkinlikler zâhirine aksetmiş olmalı ki, gülmeyi ağlamak, terhîsâtı soymak ve talan etmek tevehhüm etmişsin. Aklını başına al. Kalbini temizle. Tâ şu musibetli perde senin nazarından kalksın. Hakîkati görebilesin. Zîrâ nihâyet derecede âdil, merhametkâr, raiyetperver, muktedir, intizâmperver, müşfik bir melikin memleketi; hem bu derece göz önünde âsâr-ı terakkıyât ve kemâlât gösteren bir memleket, senin vehminin gösterdiği sûrette olamaz.” Sonra o bedbahtın aklı başına gelir. Nedâmet eder. “Evet, ben işretten dîvâne olmuştum. Allah senden râzı olsun ki, cehennemî bir hâletten beni kurtardın” der.
Ey nefsim! Bil ki, evvelki adam kâfirdir. Veya fâsık-ı gāfildir. Şu dünya onun nazarında bir mâtemhâne-i umûmîdir. Bütün zîhayat firâk ve zevâl sillesiyle ağlayan yetîmlerdir. Hayvan ve insan ise, ecel pençesiyle parçalanan kimsesiz başıbozuklardır. Dağlar ve denizler gibi büyük mevcûdât ruhsuz, müdhiş cenazeler hükmündedirler. Daha bunun gibi çok elîm, ezici dehşetli evhâm, küfründen ve dalâletinden neş’et edip, onu ma‘nen ta‘zîb eder.
SAYFA 5
Diğer adam ise mü’mindir. Cenâb-ı Hâlik’ı tanır, tasdîk eder. Onun nazarında şu dünya bir zikirhâne-i Rahmân, bir ta‘lîmgâh-ı beşer ve hayvan ve bir meydân-ı imtihân-ı ins ve candır. Bütün vefeyât-ı hayvâniye ve insaniye ise terhîsâttır. Vazîfe-i hayatını bitirenler bu dâr-ı fânîden, ma‘nen mesrûrâne dağdağasız bir âleme giderler. Tâ yeni vazîfedârlara yer açılsın. Gelip çalışsınlar. Bütün tevellüdât-ı hayvâniye ve insaniye ise, ahz-ı askere, silâh altına, vazîfe başına gelmektir. Bütün zîhayat birer muvazzaf, mesrûr asker; birer müstakîm, memnun me’murlardır. Bütün sadâlar ise, ya vazîfe başlamasındaki zikir ve tesbîh; ve paydostan gelen şükür ve tefrîh; veya işlemek neş’esinden neş’et eden nagamâttır. Bütün mevcûdât, o mü’minin nazarında Seyyid-i Kerîm’inin ve Mâlik-i Rahîm’inin birer mûnis hizmetkârı, birer dost me’muru, birer şirin kitabıdır. Daha bunun gibi pek çok latîf, ulvî ve lezîz, tatlı hakîkatler îmânından tecellî eder. Tezâhür eder. Demek îmân, bir ma‘nevî tûbâ-yı cennet çekirdeğini taşıyor. Küfür ise, ma‘nevî bir zakkūm-u cehennem tohumunu saklıyor. Demek selâmet ve emniyet, yalnız İslâmiyet’de ve îmândadır. Öyle ise biz dâimâ اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ عَلٰي د۪ينِ الْاِسْلَامِ وَكَمَالِ الْا۪يمَان demeliyiz.