Рет қаралды 1,202
/ sozlerdersi
ÜÇ ŞAHSİYET ÜÇ MUHATAP
3:07 Üstad üç çeşit muhatabı anlatırken: Talebe-Kardeş-Dost diyor.
Sırasıyla Nübüvvet-Velayet-Şahsiyet ile alâkalı:
“Dost, benim şahsî ve zâtî ŞAHSİYETimle münasebettar olur.”
“Kardeş, abdiyetim ve UBÛDİYET noktasındaki şahsiyetimle alâkadar olur.”
Ubûdiyetin neticesi VELÂYETtir.
“Talebe ise, KUR'ÂN-I HAKÎM’İN DELLÂLI cihetinde ve hocalık vazifesindeki şahsiyetimle münasebettardır.”
Talebelik, verâset-i nübüvvet dediğimiz meseledir. Bu ise bir vazifedir.
5:37 Efendimiz’in hârikulâde hallerinin bazıları mu’cizedir. Yani peygamberliğini ispat içindir. Yani kâfirleri ilzam ve mü’minlerin imanını takviye içindir.
Bazıları kerâmettir; mesela Miraç hâdisesi O’nun kerâmet-i uzmâsıdır. Velâyetine bakar.
Mesela Efendimiz diyor ki: “Cenâb-ı Hakk şöyle buyurdu”. Ama O’nun bu sözleri Kur’an’a girmiyor (hadis-i kudsî). Hadis-i kudsîler de Efendimiz’in velâyetine bakıyor.
Efendimiz’in âmelleri için de bu geçerli. Sünnetlerin bazıları farzdır, bazıları vaciptir, bazıları nâfiledir. Farzlar nübüvvetine, vacipler velâyetine, nâfileler âdât-ı hasenesine bakıyor.
Mu’cizelerinde de böyledir, sözlerinde de böyledir, ef’âlinde de böyledir. Bazıları O’nun nübüvvetine, bazıları velâyetine, bazıları ise şahsiyetine bakar.
13:34 “İşte, bu biçare kardeşinizde üç şahsiyet var. Birincisi: Kur'ân-ı Hakîmin hazine-i âlisinin dellâlı cihetindeki muvakkat, sırf Kur'ân'a ait bir şahsiyetim var.”
Üstad Hazretleri normal konuşurken sesi pek duyulmuyor. Fakat Risale-i Nur dersi olduğunda sanki o gitmiş başka biri gelmiş gibi sesi gür çıkıyor.
15:20 İkinci şahsiyet: Ubûdiyet vaktinde, dergâh-ı İlâhiyeye müteveccih olduğum vakit, Cenâb-ı Hakkın ihsanıyla bir şahsiyet veriliyor ki, o şahsiyet bazı âsârı gösteriyor.”
O vakitlerde Üstad Hazretleri kapısını kapatıyor. Akşam namazından sonra kapatıyor, ertesi gün öğle namazına kadar açmıyor. En yakın talebelerinin bile girmesine müsaade etmiyor.
17:47 “Üçüncüsü: Hakikî şahsiyetim, yani Eski Said'in bozması bir şahsiyetim var ki, o da Eski Said'den irsiyet kalma bazı damarlardır.”
İnsanın doğuştan gelen bazı karakterleri var. Bulunduğu zaman ve zeminde, özellikle ailesinde edindiği bazı özellikleri var. Bunları insan ne kadar değiştirse de bazı yönleri ile o renk onda kalıyor.
20:34 “Ey kardeşler! Sizi bütün bütün kaçırmamak için, bu şahsiyetimin gizli çok fenalıklarını ve sû-i hallerini söylemeyeceğim."
Mesela Üstad Hazretleri diyor ki, falan adamı gıybet ettim. Tabi bu demek değildir ki, talebelerini karşısına alıp o kişinin hakkında konuşuyor. Üstad Hazretleri kalbinden geçirdiklerini sorguluyor. Kalbinden geçirmesini gıybet kabul ediyor.
Mesela bir video dinliyorsunuz. Bir mesele anlatılıyor. İçinizden diyorsunuz ki: “Yaa işte çok da anlatamadı sanki.” Ne yaptın? Kendini kibirli bir pozisyona koydun. Kardeşini kendini koyduğun yüksek pozisyondan tartmaya başladın. İşte kendini orada yakalayacaksın. İç kanama geçirir ya insan, Sen o anda iç beğeni ile bir beyin kanaması geçiriyorsun aslında.
29:10 Şeytan sizin yakanızı bırakmaz. Terakkî etmeniz için size musallat edilmiştir. Bilhassa bu hizmetin hâdimleri ile çok uğraşır. Bu sebeple insan kendisinde gelgitler görebilir, hissedebilir. “Ben rezil bir adamım, bir de hizmet mi edeceğim, bu yüzle nasıl sohbet edilir, nasıl Allah’ın anlatacaksın?” Bu şeytanın sağdan gelmesidir. Seni uzaklaştırmaya çalışıyor. İstiğfar edeceksin. Kalkıp üzerine düşen vazifeyi yapacaksın.
34:34 İnsanın evveldeki maksadı, nihayetini de belirler. Nihayet, bidayette saklıdır. Bidayete çok dikkat etmek lazım. Orayı olabildiğince sağlam tutmak gerek. Baştaki niyetinde ubûdiyet noktasında bir kayganlık varsa, yani manevî kariyer planlıyorsan yolda aklın şaşabilir, nefsin taşabilir.
Üstad Hazretleri gibi zâtlar daha en baştan ayaklarını ubûdiyetin esâsı olan âcizliğe ve fakirliğe mıhladıkları için gözleri aşmıyor ve taşmıyor. Hangi iltifata mazhar olsalar kendilerinden bilmeyerek başları dönmeden yollarına devam ediyorlar.
46:41 "Şiddetli ihtiyacıma binaen Cenâb-ı Hak, Kur'ân-ı Hakîm’den bana ilâç ve tiryakları ihsan etti; ben de kaleme aldım. (…)”
Duanın bir türü de ihtiyac-ı fıtrîdir. İman hakikatleri de insanın fıtrî ihtiyacıdır.
“Bir risaleyi şimdiye kadar yüz defa okuduğum halde yine okumaya muhtaç oluyorum."
En çok Üstad Hazretleri ihtiyaç hissetmiş, en çok o talep etmiş. Cenâb-ı Allah da ona ihsan etmiş.
56:27 “Benimle hakikat meşrebinde sohbet etmek ve görüşmek isteyen adam hangi risaleyi açsa, benimle değil, hâdim-i Kur'ân olan Üstadıyla görüşür ve hakaik-i imaniyeden zevkle bir ders alabilir.” (K.L.)
Mühim olan, sen o konsantrasyonda okuyabiliyor musun? O samimiyetle muhatap olabiliyor musun? Öyle isen o sana açılır.
Risale-i Nur okumak (ihlâs ile okunduğu zaman) bizzat evrad u ezkâr gibi seyr ü süluk vasıtasıdır. Üstad’ın Abdulkâdir Geylânî ile muhatap olduğu gibi Risale-i Nur ile muhatap olursan, Küçük Sözleri dahi okusan seyr ü süluk yaparsın.