Рет қаралды 376,519
HZ. İBRAHİM PEYGAMBER
MAĞARADA DOĞAN ÇOCUK
Tûfandan sonra, Nûh Peygamber’in torunlarından bir kısmı da, Irak tarafına yerleşmişler, Fırat nehrine yakın bir yerde Babil şehrini kurmuşlardı.
Babil halkı, zamanla Allah’ın birliği inancından uzaklaşmış, güneşe ve yıldızlara tapmaya başlamışlardı. Gökte taptıkları her yıldız için, yerde bir put dikmişlerdi. Bu putların yıldızlar yanında kendilerine şefaatçi olacağına inanıyorlardı. Böylece Babil halkı, putperestlikle yıldızlara tapınmayı birleştirmiş, kendilerine yeni bir din edinmişlerdi.
Babil Devletinin başında, Nemrud adlı zâlim bir hükümdar vardı. Sahip olduğu mülk ve saltanatla kibirlenir, zenginliğine dayanarak ilâh olduğunu iddia ederdi.
KÜÇÜK İBRAHİM RABBİNİ ARIYOR
Babil şehrinden uzakta bir mağarada dünyaya gözlerini açan İbrahim, burada birkaç yıl kaldı. Bu süre içinde ana ve babasından başka hiç kimse ile görüşmedi. Fakat onda, sair çocuklarda olmayan başka bir hâl vardı. Sür’atle büyüyüp gelişiyordu. Her davranışında bir fevkalâdelik seziliyordu.
İbrahim, çok küçük yaşta bile, Babil halkının bâtıl inançlarına karşı çıkıyordu. Çünkü onun küçük kalbini, Allah, iman ışığında aydınlatmıştı. Küçük İbrahim’in kutsal bir dâvanın önderi olacağı, daha o yaştaki hâl, tavır ve sözlerinden açıkça belli oluyordu.
İbrahim mağaradan dışarı ilk olarak çıktığı için, herşeyi yeni görüyordu. İnsanlara, hayvanlara, ağaçlara, kısacası gördüğü herşeye dikkatle bakıyordu. Onlar hakkında babasına devamlı sorular soruyor, babası da gereken cevapları veriyordu
İbrahim bütün anlatılanları dikkatle dinliyor ve kendi kendine: “Elbette bu varlıkları yaratan ve böyle çeşitli yerlerde görevlendirilen bir Zât vardır. Bu hârika işler kendi kendine olamaz,” diyordu.
İBRAHİM’E PEYGAMBERLİK VERİLİYOR
İbrahim’in babası Âzer, Puthane müdürlüğü yanısıra, ticaretle de uğraşıyordu. Evde devamlı küçük putlar yapıyor, onları çarşıda, pazarda oğullarına sattırıyordu.
İbrahim artık büyümüş, delikanlı olmuştu. Babası onun da eline birkaç put vermiş, satmak üzere çarşıya göndermişti.
Fakat genç İbrahim, küçüklüğünden beri putlardan nefret ederdi. Onları tapılmaya lâyık görmezdi. Bu yüzden babasının verdiği putların boynuna birer ip takıp yerlerde sürükleyerek çarşıya gitti. Bir yandan da, “Fayda ve zarar vermekten âciz olan bu putları kim satın alır?” diye bağırıyordu.
AY, GÜNEŞ, YILDIZLAR RAB OLAMAZLAR...
Hazret-i İbrahim, hakkı anlatma görevlerine, babasından başlamış, fakat bir netice alamamıştı.
Sıra, inancını halka anlatmaya, onları doğru yola çağırmaya gelmişti. Hazret-i İbrahim bu konuda öncelikle, yıldızların ilâh ve tapınmaya lâyık olamayacağını gözler önüne sermeyi düşünüyordu.
Bir gün güneşin batmasından sonra, başını gökyüzüne kaldırdı. Semada parlak bir yıldız görünüyordu. Eliyle bu yıldızı işaret ederek:
- İşte Rabbim, dedi. Yanında bulunan herkes bu sözü duymuştu.
Sabah olup güneş doğunca gökteki o parlak yıldız kaybolup gitti. Bunun üzerine Hazret-i İbrahim’in dudaklarından şu anlamlı sözler döküldü:
- Hayır, hayır, o benim Rabbim olamaz. Kaybolup gitti işte. Ben, kaybolmayacak bir Rab arıyorum... Böyle kaybolup giden şeyleri sevemem. Onlara gönül veremem.
İBRAHİM PEYGAMBER’İN NEMRUD’LA MÜCADELESİ
Nemrut, huzuruna getirilen Hazret-i İbrahim’e küçümseyerek baktı. Alaylı bir sesle: “Söyle bakalım delikanlı, senin Rabbin kimdir? Ne iş yapar?” diye sordu.
İbrahim Peygamber bu suali ciddiyet içinde cevapladı: “Benim Rabbim o zâttır ki, hem hayat verir, hem de geri alır. Diriltmek de, öldürmek de O’nun elindedir.”
HAZRET-İ İBRAHİM’İ ATEŞ YAKMIYOR
Nemrud odun toplamaları için halkına emir verdi. Hazret-i İbrahim’in, yakılacak büyük bir ateşe atılarak cezalandırılacağını herkese ilân etti. Halk, bu emir üzerine odun toplamaya başladı. Kısa zamanda dağ gibi bir yığın meydana gelmişti.
Odunlar tutuşturuldu. Ateş, her an daha da büyüyor, korkunç bir hâl alıyordu. Sıcaklığı çok uzaklardan bile hissediliyordu. Gökyüzü kıpkırmızı kesilmişti. Ateşe yaklaşabilmek mümkün değildi. Bunun için civardaki tepenin üzerine büyük bir mancınık kurdular. Hazret-i İbrahim’i bu mancınıkla ateşe atacaklardı.
HAZRET-İ İBRAHİM’İN SEÇKİN VASIFLARI
Hazret-i İbrahim, “Halilullah”, yâni, “Allah dostu” ünvanıyla meşhurdur. Onun, Allah’ın sevgisini ve rızasını kendine çekecek hayırlı işlerde çokça bulunması sebepiyle bu ünvana hak kazandığı söylenir.
Hazret-i İbrahim’in diğer bir ünvanı da misafir babası anlamına gelen Ebû’l-Edyaf’dır. Hazret-i İbrahim, misafiri çok severdi. Evi uğrak bir yerde idi. Bu yüzden geleni çok olurdu. Hazret-i İbrahim hepsini de en güzel şekilde ağırlardı.