Emeğinize sağlık hocam. Bu gibi faydalı siteleri veya kitapları bizlerle paylaşırsanız çok memnun oluruz.
@irfantaymas7474 Жыл бұрын
Allah razı olsun hocam kafamda daha verimli nasıl çalışabilirim soruları vardı. Çok yararlı olmuş
@ademboz Жыл бұрын
Hocam bu aralar kafamda hep böyle şeyler vardı. Öğrencilerime nasıl daha faydalı olabilirim? Kendimi nasıl daha çok geliştirebilirim? Gibi soruları hep düşünüyordum teşekkürler çok faydalı oldu.
@fatihgumus7104 Жыл бұрын
Ağzınıza sağlık hocam
@kyx385 Жыл бұрын
Teşekkür ederiz değerli hocam.
@AhmetMehdiYlmaz Жыл бұрын
Müthiş bir içerik. Allahü teala razı olsun.
@tolgabas1176 Жыл бұрын
❤❤❤❤❤❤❤❤❤❤❤❤❤❤❤❤❤
@YarenAyılmaz-z3v10 күн бұрын
6-7 yaşında okula başlarsın. kâbus gibidir ilk birkaç gün, okula gitmek istemezsin. ama öyle ya da böyle zamanla alışırsın. yıllar birbirini kovalar: 1.sınıf, 2.sınıf, 3. sınıf derken 8'e kadar gelirsin. tabiî ki gelirken her sabah çantana gereksiz onca defter, kitap doldurursun (sanki bir şey öğrencekmiş gibi) sabahları kalkmak zulümdür: "anne 5 dakika daha yatayım, söz kalkacağım", "baba tamam geliyorum kahvaltıya" dersin ama yataktan kalkmak o kadar zor gelir ki... her gün okulun önünde toplanmaya anlam veremezsin. hadi pazartesi ve cuma günleri istiklâl marşını okuyoruz da diğer günler "niye burada böyle dikiliyoruz?" diye kendine sorarsın. bir cesaret, öğretmene sorduğun zaman, sana anlamlı ve tatmin edici bir cevap asla veremez.
@YarenAyılmaz-z3v10 күн бұрын
öğretmen derse geldiği zaman, hemen sen de ayağı kalkmak istersin. kapı açılır açılmaz, ok gibi yerinden fırlar, ayağı kalkarsın. yıllar geçtikçe bu ayağı kalkma hevesin, zamanla yok olup gider. artık 7. sınıfta ve 8. sınıfta, "hemen ayağı ben kalkayım" gibi bir derdin olmaz. lisede iken zoraki olarak kalkarsın ayağı. hattâ çoğu zaman kalkar gibi yaparsın. bazen kalkmadığın zaman hoca: "oğlum/kızım sen arkadaki, sen sen niye kalkmıyorsun?" diye sorar. içinden binbir öfkeyle, nefretle, üşenerek zorla ayağı kalkarsın. üniversitede iken ise hoca sınıfa gelir, sen ise hiçbir şekilde ayağı kalkmazsın. öylece oturursun yerinde. eğitim-öğretim hayatına başladığında fişek gibi yerinden fırlayan sen, üniversitede iken hocaya saygı icabı ayağı kalkmaya tenezzül etmezsin. yıllar geçtikçe bir meydan okumadır bu: "eğitiminiz, öğretmenleriniz, okulunuz, üniversiteniz aslında 5 para etmez." demektir. seneler içinde öğretmenlere duyduğun saygını ve sevgini kaybedersin.
@YarenAyılmaz-z3v10 күн бұрын
öğretmenler, senin bir şey öğrenip öğrenmediğini umursamaz. çünkü onlar "eğitimci" olma saikiyle öğretmen olmuş idealist insanlar değildir; en büyük hayali devlet memuru olup ayın 15'inde "düzenli" maaş almak olan vasıfsız insanlardır. sürekli olarak ek ders hesaplarlar, tatil süresini hesaplar, tayinlerini düşünürler, "aman ha iş garantime bir şey olmasın, başımız belâya girmesin, ağzımızın tadı kaçmasın" derler ama talebeye bir dünya görüşü kazandıracak altyapıları asla yoktur.(zaten böyle bir dertleri de olmaz hiçbir zaman)
@YarenAyılmaz-z3v10 күн бұрын
dersler 40 dakika sürer, sıkıntıdan patlarsın. sanki hiç bitmeyecekmiş gibi gelir. resim dersinde ağaç, ev, anne, baba, çocuktan oluşan bir aile ve bulutlar, hafif "m" harfine benzeyen dağlar çizersin; tabii bir de dağların arkasından doğan bir güneş...tuhaf şekilde resim öğretmeni "serbest resim" yapabilirsiniz dediği her zaman, niye ise yıllar boyunca aynı resmi yaparsın. müzik dersinde hoca karşı kırtasiyeden uyduruk bir flüt ve bir de müzik defteri aldırtır. başlarsın do, re, mi, fa, sol, la, si diye üflemeye. çok ilerletirsen kıytırık bir flüt ile "arkadaşım eşek" şarkısını çalabilirsin. ha bir de pazartesi ve cuma günleri müzik hocası ses verir: "ses veriyorum, korkmaaaa...son ki üç...korkma sönmez bu şafaaakk"... beden eğitimi öğretmeni: "rahat, hazır ol, normal aralık hizaya gel, ileri bak" der. sonra kızlara voleybol, erkeklere futbol topunu verir; sonra da başlar çayını yudumlamaya.
@YarenAyılmaz-z3v10 күн бұрын
diğer öğretmenler peki?..onlar, bu öğretmenlerden de berbattır. resim, müzik, beden diye küçümsediğin derslerden pek bir beklentin olmaz zaten fakat türkçe, matematik, fen bilgisi, sosyal bilgiler derslerinin de aslında kocaman bir yalan olduklarını fark etmen uzun sürmez. 8 sene okursun, sınıfın yüzde doksanının daha çarpım tablosunu bile bilmediğini görürsün. "bir çarpım tablosu için (üstelik sonuçsuz kalacak bir çaba için) 8 sene harcamaya değer miydi?" diye düşünürsün. herkes senin fen lisesini kazanmanı ister. güya fen liselerinde iyi eğitim varmış xd (yersen) sınava giren tüm öğrenciler, fen lisesini veya iyi bir anadolu lisesini kazanmaya çalışır; kazanamayan da aldığı göre yüksekten düşüğe doğru tercihlerini sıralar. kuvvetle muhtemel sen de yüksek bir puan alamaz, aldığın puana göre bir lise tercih edersin. o zamanlar bunu fark etmezsin ama en iyi liseyi de kazansan koca 4 yılın heba olacaktır.
@YarenAyılmaz-z3v10 күн бұрын
lisede iken ilk zamanlar biraz çekingenlik olur üstünde. karakterin henüz oturmamıştır. çevrende gördüğün kişileri taklit edersin veya onlara özenirsin. ama bir taraftan da lise yılları içinde zamanla o oturmamış karakterin şekillenir ve son hâlini alır. "ben nasıl bir insan olacağım?" sorusuna bu kaotik 4 sene içinde cevap bulursun. lise 1 sıkıcı, lise 2 daha az sıkıcıdır; lise 3, lise hayatının en güzel yılıdır, son sene ise üniversite sınavıyla uğraşmak ile geçer. lise ikinci sınıfta senden bir tercih yapmanı isterler. önünde genelde 3 seçenek vardır: eşit ağırlık, dil ya da sayısal. sözel bölüm ise çoğu lisede mevcut değildir. hemen hiç düşünmeden sayısal bölümü seçersin çünkü çevrendeki herkes; öğretmenler, ailen, diğer insanlar sayısal bölümünü seçmeni telkin eder. "peki niye? neden sayısal seçeyim?" diye sorabilirsin. alacağın cevap bellidir: "sayısalda iş imkânı daha fazla." zaten fizik, kimya, biyoloji (özellikle de fizik) derslerinden kaçanlar da kapağı eşit ağırlığa atar.
@egeates48763 ай бұрын
Sevgili Rauf Enç, Size eğitim filozofu demek yanlış olmaz. Dünyanin eğitimle güzelleşebileceğine inanan birisiniz. Ben de öyleyim Peki Türkiye'deki eğitim size bırakılsa, güç elinizde olsa neler yapardınız ? Neleri değiştirirdiniz? Kafanızdaki eğitim nedir?
@raufenc3 ай бұрын
Öğrencinin sabah kahvaltısı yapıp yapmadığı bile eğitime etki ettiği için bu sorunun kısa bir cevabı maalesef yok. Eğitim, sadece eğitimde bir şeyleri değiştirerek düzelemeyecek kadar karmaşık bir konu. Eğitimi iyileştirmek için idari bir imkanım olsaydı, bütün gücümü ölçme-değerlendirme-geribildirim üçlüsüne ayırırdım. Okulda yapılan sınavları, öğrencilerin kazandığı puanlar olarak görmek yerine, eksiklerini görüp düzeltme fırsatı olarak kullanırdım. Eğitimin diğer unsurları olan öğretmen, veli, idare için de düzenli olarak ölçme-değerlendirme-geribildirim mekanizmasını işletirdim. İşletmede 'Ölçemediğin şeyi yönetemezsin' sözü meşhurdur. Bu kuralın eğitim için de geçerli olduğunu düşünüyorum. Fırsat bulursam bu konu hakkında detaylı bir video çekeceğim inşallah.
@YarenAyılmaz-z3v6 күн бұрын
Hâlâ okulu "eğitim-öğretim yuvası" sananlar var ; cidden şaka gibi. bizim camiilere değil , okullara ihtiyacımız var :d bu konuda düşüncelerimi ifade edeyim : türkiye'de gereğinden fazla sayıda okul var. elimde olsa zorunlu eğitimi 8 yıla düşürüp ülkedeki üniversitelerin asgari yüzde yetmişini kapatırım. meslek liselerinde ve düz liselerde, çarpım tablosunu bilmeyen binlerce talebe var. bunlara lise icazetnamesi vermek mantıklı mı? sanki birilerini silah zoru ile "eğitimli insan" yapmaya çalışıyoruz. size bir anımı anlatayım : uluslararası ilişkiler okuyan son sınıf arkadaşım 20'yi 4'e bölmeyi bilmiyordu. hoca, bunlara en değerli para birimini sormuş. "uluslarası ilişkiler" son sınıf öğrencilerinin yüzde doksanının verdiği cevap: dolar. en değerli para birimini sınıftaki herkes dolar biliyormuş. hattâ hocaları 2 öğrenciye japonya'yı ödev vermiş. gidin bu ülkenin ; iktisadını , içtimai ve etnik yapısını inceleyin diye görev vermiş. uluslararası ilişkiler son sınıf talebesinin sorduğu soru: "hocam japonya ab'ye üye mi?" basit kesirleri toplamayı bilmeyen fen bilgisi öğretmeni biliyorum. çarpım tablosunu bile bilmeyen binlerce öğretmen var "milli eğitim bakanlığı"nda. yks türkiye ortalaması 40 soruda 3-4 neti ancak buluyor. bu ne demek biliyor musunuz? dört işlem bile bilmeyen yüz binlerce öğrenci , her sene liselerden mezun olup üniversite okumaya gidiyor. bunca yıllık gözlemim : 100 genç varsa en fazla 5 tanesi üniversite okumayı hak ediyor. hatta bizim ülke için o bile lüks. "peki okul akademik olarak bir şey katmıyor insana ; onu anladım. o zaman okula gitme amacımız ne , öğretmen ne iş yapıyor?" gibi sorular yöneltebilirsiniz. hemen cevap vereyim : örneğin, askere gittiniz , komutan size bir kuyu kazdırdı diyelim. askerler kan ter içinde kaldı; sonunda da kuyuyu kazdılar. komutan, birkaç gün sonra o kuyuyu kapattırır. ya madem kapatacaktık, niye bu kuyuyu kazdık diye askerler haklı olarak isyan edebilirler. mesele nedir biliyor musunuz? askeri oyalamak ve onu düşündürmemek. aksi takdirde onca genç insanı kontrol etmek zor olur. maksat, onu bir şeylerle meşgul edip zamanı gelince onu terhis etmektir. "okula gitmek" de tamamen olmasa da büyük oranda böyle bir mantığa sahip. 12,13,14,15,16,17,18 yaşında ; hayatının en deli dolu dönemindeki çocukları düşünün. manipüle edilmeye o kadar müsaitler ki... sokaklarda olsalar uyuşturucuya bulaşabilirler , kandırılabilirler, art niyetli insanlar tarafından kullanılabilirler... en azından sabah 8 akşam 16 arası, bir şekilde bu çocuklar nezaretimiz altında daha güvende oluyorlar. "ne yani öğretmenler bekçilik mi yapıyor?" diye soranlara cevaben : evet, büyük oranda bekçilik yapıyorlar maalesef. yoksa kafası azıcık çalışan herkes , öğrencilerin çoğunun akademik olarak hiçbir şey öğrenmediğinin farkında. bir de tabii ki okullar devletlerin resmi endoktrinasyon kurumları. en azından resmi tarih çerçevesinde bir dünya görüşü oluşturmak için ideal yerler. meselâ, türkler gök tanrı inancına sahip olduğu için islamı kolay kabul etti veya cumhuriyet dönemine ait resmi tarih anlatıları gibi. ne türklerin müslüman olması ne osmanlı ne de atatürk dönemi bize devletin verdiği kitaplardaki gibi değil. ama bizden öyle olduğuna inanmamızı bekliyorlar. bu arada, bunu sadece türkiye değil ; tüm dünya ülkelerinin yaptığını da hatırlatayım. insanlar, her gün okul denen beton yığını hapishanelere gelip hiçbir şey öğrenmeden çıkıp gidiyorlar. bunu düşündükçe tuhaf hissediyorum, canım sıkılıyor.