Рет қаралды 1,046
Everest, deniz seviyesinden yüksekliğiyle en yüksek dağ olarak bilinirken, Mauna Kea Dağı'nın tabanından yüksekliği daha fazladır. Mauna Kea, deniz tabanından itibaren 10.210 metre yüksekliğe sahip olsa da, sadece 4.205 metre yukarısında yer almaktadır, çünkü büyük bir kısmı Pasifik Okyanusu'nun altında kalmaktadır. Bu nedenle, Everest genellikle "en yüksek dağ" olarak kabul edilirken, Mauna Kea "en yüksek dağ" unvanını deniz tabanından yüksekliği ile alır.
Everest'in zirvesi Nepal ile Çin arasındaki sınırda yer alır. Bu durum, dağın hem Nepal tarafından hem de Tibet Özerk Bölgesi tarafından tırmanış rotalarının bulunmasına neden olur.
Everest Dağı'nın yüksekliğindeki artış, Hint alt kıtasının Asya kıtasının altına doğru itilmesi sonucu oluşan tektonik hareketlerden kaynaklanmaktadır. Bu süreç, dağın her yıl yaklaşık 4 milimetre daha yükseğe doğru yükselmesine neden olmaktadır. Bu nedenle, Everest'in yüksekliği zamanla artmaya devam ediyor.
Everest Dağı'nın zirvesi, yüksekliği nedeniyle jet akımlarının alt sınırına ulaşır. Bu durum, zirvede sürekli ve çok güçlü rüzgarların oluşmasına neden olur. Bu rüzgarlar saatte 160 kilometreden daha hızlı olabilir ve dağcılar için büyük bir meydan okuma oluşturabilir. Bu nedenle, Everest'e tırmanmak isteyen dağcılar genellikle hava durumunu dikkatlice takip eder ve uygun zamanı seçerler.
Everest Dağı'nın zirvesindeki hava şartları çok zorlu ve serttir. Zirvedeki hava sıcaklıkları genellikle -30°C ile -60°C arasında değişir ve bu sıcaklıklara rüzgar faktörü de eklenince hissedilen sıcaklık daha da düşebilir. Ayrıca, zirvedeki oksijen seviyesi deniz seviyesindeki %21'den %8'e kadar düşer, bu da dağcılar için oksijen eksikliği riskini artırır. Bu zorlu koşullar, Everest'e tırmanışı son derece zor ve tehlikeli bir macera haline getirir.
Everest Dağı'nın zirvesine ilk çıkanlar, Yeni Zelandalı dağcı Edmund Hillary ve Sherpa dağ rehberi Tenzing Norgay'dı. İkili, 29 Mayıs 1953 tarihinde gerçekleştirdikleri tırmanışla Everest'in zirvesine ulaşmayı başardılar. Bu başarı, tırmanış tarihinde önemli bir dönüm noktasıydı ve dünya çapında büyük ilgi gördü. Hillary ve Norgay, tırmanışlarının ardından kahraman ilan edildi ve bu başarılarıyla dağcılık tarihine geçtiler.
Bugüne kadar Everest Dağı'na 5.000'den fazla kişi tırmanmıştır. Zirveye tırmanmak, dağcılar için büyük bir meydan okuma ve başarı olarak kabul edilir. Ancak, bu tırmanışlar ciddi riskler içerir ve dağcıların iyi bir fiziksel kondisyona, dağcılık deneyimine ve uygun ekipmana sahip olmaları gerekmektedir. Tırmanışlar sırasında karşılaşılan zorlu hava koşulları, oksijen eksikliği ve yüksek irtifaya bağlı diğer riskler nedeniyle tırmanışlar çok dikkatli bir şekilde planlanmalı ve gerçekleştirilmelidir.
Everest Dağı'na tırmananlar arasında çeşitli yaş gruplarından ve engel gruplarından dağcılar bulunmaktadır. Örneğin, 13 yaşındaki Jordan Romero, 2010 yılında Everest'in zirvesine tırmanarak en genç dağcı unvanını almıştır. Ayrıca, 73 yaşındaki Tamae Watanabe, 2012 yılında Everest'in zirvesine ulaşarak en yaşlı kadın dağcı unvanını kazanmıştır. Görme engelli dağcı Erik Weihenmayer ise 2001 yılında Everest'in zirvesine tırmanarak dikkatleri üzerine çekmiştir. Bu başarılar, dağcılığın sadece fiziksel güç değil, aynı zamanda azim, kararlılık ve özveri gerektirdiğini göstermektedir.
Everest Dağı'na tırmanırken hayatını kaybeden dağcıların bazılarının cansız bedenleri dağda kalmıştır. Zorlu hava koşulları, yüksek irtifaya bağlı oksijen eksikliği, yükseklik hastalığı ve diğer riskler nedeniyle Everest tırmanışları ölümcül olabilir ve bazı dağcılar için trajik sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle, Everest sıklıkla "dünyanın en yüksek mezarlığı" olarak da anılır. Dağcılar genellikle bu tehlikeleri göz önünde bulundurarak tırmanışlarını planlar ve uygun önlemleri alır, ancak bazı durumlarda bu önlemler yetersiz kalabilir.
Everest Dağı, zirvesine tırmanan dağcılar ve dağa yapılan diğer etkinlikler nedeniyle büyük miktarda atık ve çöp birikmektedir. Bu atık, tırmanışlar sırasında kullanılan malzemelerden, boş teneke ve bidonlardan, çadır parçalarından ve hatta insan dışkılarından oluşabilir. Bu durum, Everest'in çevresel kirlilikle mücadele eden dağlar arasında olduğunu ve maalesef çevreye zarar veren bir durum olduğunu göstermektedir. Son yıllarda, Everest'te çöp toplama ve temizlik faaliyetleri artmış olsa da, sorun hala devam etmektedir. Bu nedenle, Everest ve diğer dağlık bölgelerde çevre koruma bilincinin artırılması ve sürdürülebilir tırmanış uygulamalarının teşvik edilmesi önemlidir.
Everest'e tırmanan dağcılar arasında bazıları, bıraktıkları çöplerin yanı sıra oksijen tüpleri, boş yiyecek paketleri, kullanılmış kamp malzemeleri ve hatta insan dışkıları gibi atıklar da bırakabilmektedir. Bu tür atıkların dağın doğal ortamına ve ekosistemine ciddi zararlar verdiği bilinmektedir. Bu nedenle, Everest ve diğer dağlara tırmanan dağcılar arasında çevre bilinci ve sorumluluğu artırmak için çaba gösterilmesi önemlidir.