Рет қаралды 824
Kâr-ı Nev'edâ
(63 makamlı Rast Kâr-ı Natık)
Güfte: Mustafa Tahralı
Beste: Cinuçen Tanrıkorur
Âşinâ-yı derd arar dil belki bir gün rast gelir
Âlem-i âhenge varsa önce bir şuh RAST gelir
Gösterip endâmını ahbâba etti bir nigâh
Gâhi mahzun gâh vakur seyretti mecliste SEGÂH
Uğrayıp mahfice gülden aldı bûyün MÜSTE'ÂR
Bülbülün feryâdına tutturdu âhenk ol nigâr
Ayrılık vechinde çekmiş hep mükedder çizgiler
Gurbetin uftunda HÜZZAM seyreder, ağlar, güler
Yanmasın mı SÛZNÂK ettikçe seyrin âşikâr
Söyleyin dostlar dil-i pervâne kaldı bîkarar
Müjdeler sunmuş garîb üftâdeye yârdan haber
Neş'e vermiş gönlüne HİCAZKÂR nağmeler
Tutulup dâmına KÜRDÎLİHİCAZKÂR'e düşer
Şevk ile dâmen-i Leylâ-yı füsunkâre düşer
Sûz-i firkat duyulur nağme-i ŞEVKEFZÂ'da
Seyreder dil deli dîvâne reh-i Leylâ'da
Tutunca seyrini diller ACEMAŞÎRÂN'ın
Gönülde perdesi bir an düşerdi hicrânın
Seslenir sanki visâl hissi ACEMKÜRDÎ'den
Ürperir duyduğu nağmeyle gönül ûdîden
N'ola seyrinde bıraksaydı MUHAYYER-KÜRDÎ
Dil olur bendesi ettikçe terennüm ûdî
Hiç MUHAYYER-SÜNBÜLE'yle âh edip yandın mı sen?
Cehle kurban bestekâr hünkârını andın mı sen?
Bak SABÂ'dan ZEMZEME'yle esti bir şûh rûziğâr
Kaldı birkaç parça âsâr ol makamdan yâdigâr
Tutuşur firkat-i dilberle DÜGÂH'ın ateşi
Yükselir darbe-i mızrâb ile âhın ateşi
Yükleyip derdini gam yüklü SABÂ kervanına
Getirir vuslatı hicrân ile hemdem yanına
Yandırır BESTENİGÂR seyr ile bîçâreleri
Çünkü pervânelerin nâr iledir çâreleri
Bir visâl zevkıyle dil âheng-i EVC'e yükselir
Lîk firâk emriyle nâçâr âlem-i fasla gelir
Açtığı günden beri gülşende EVCÂRÂ gülü
Özge bir şîveyl mahzun söyleşir can bülbülü
Söyletir mutrıb FERÂHNÂK seyr ile her dilberi
Savrulur dil kal'asın mahsur tutan gam leşkeri
Tâ YEGÂH'tan dem tutar bezm-i safâ dildâdesi
Âh çekip hayran düşer âvâzına üftâdesi
Duy, NÜHÜFT'ün nağmesinden sırr-ı aşk ifşâ olur
Cümle uşşâk neş'esinden serteseğr ihyâ olur
İşte yıllar var ki şen şakrak NİHÂVEND dildedir
Dinledikçe mest olan âşıkları müşkildedir
Bir tegannî ile yârân işitip NEV'ESER'i
Edeler cân ü gönülden yine tekrâr eseri
Göçürüp serviyi bir reng ile ûdun teline
Dediler ŞEDDARABAN geldi bu âhenk iline
Ürperir aşk ile NİKRÎZ'e varan duyguları
Dağılır birbiri ardınca gönül kuşkuları
Eğlenir zirve-i ZÂVİL'de kemal şevkıyle
Unutur çektiği hicrânı visal zevkıyle
Perdelerden indi geldi o güzel MÂHUR gibi
Vaslına leb-teşneler içti sular billûr gibi
Sanki aşkıyle MUHAYYER görünür seyrinde
Dolaşır vâsıl u hâcir bu fenâ deyrinde
Gurbetin yolcusu dil aşk-ı HÜSEYNÎ'de ölür
O denizden güle hasret, suya hasret dökülür
Bir de GERDÂNİYE'den aç fasl-ı aşkın bağrını
Gizler ammâ inci gerdanlık soğutmaz nârını
Buldu DİLKEŞHÂVERAN'da cân ü dil bir an ferâh
Oldu mesrûr ol hevâ-yı mâverâdan diller âh
Telde TÂHİR görünen dildeki aşk duygusudur
Titreşen tel değil âşıkta gönül kaygusudur
Bir NEVÂ tuttu gönül nâyı serâpâ âhenk
Tâ ki feryâdımız âfâka saçılın renk renk
ISFAHAN'dan uçuşan nağmeyi söyler dilimiz
Kûy-i yâr seyrine hasret ile titrer telimiz
Bir ACEM Kâr'dır bütün ehl-i hevânın neş-esi
Sâhibi mechul de olsa, muhteşemdir nağmesi
Devreder kubbemiz altında BAYÂTÎ güzeli
Ezelî sarhoşuyuz, zevkıni bildik bileli
Verir UŞŞÂK'ına sevdâ gülü, şevk bûseleri
Ürperir aşk ile doldukça gönül kâseleri
KARCIĞAR neş'esi düşmüş gam-ı hicranda dile
Dolaşır şevk ile âvâre güzelden güzele
Yâri andıkça BAYÂTÎARABAN yâda gelir
Dem-i hicranda sadâsı koşar imdâda gelir
Bir ARAZBAR çeşnisiyle cümle ihvan pür-sürûr
Geldi birden âlem-i âhenge engin bir huzûr
Gel HİSAR'lardan tulû'-i âfitâbı seyre dal
Çık zamandan hem mekândan âlem-î mânîde kal
SÛZİDİL'den bahs açıp da sormamak mümkün müdür
Hûn-i dil nûş etmiş "Âşık" gül müdür, bülbül müdür?
Lûtfedip bir BÛSELİK kılmış atâ üftâdeye
Bî-bahâ ihsân imiş, vermez onu bin bâdeye
Tâ HİSAR'dan BÛSELİK şevkıyle tutmuş menzili
Seyredip pür-neş'e mesrûr eylemiş mahzun dili
Buldu TÂHİR-BÛSELİK faslında sevdâdan eser
Bir muattar bâd-ı aşktır bâğ-ı Leylâ'dan eser
Sundu ŞEHNAZ-BÛSELİK bin nâz ile endâmını
Nûş eder âşıkları verdikçe âhenk câmını
Gir NEVÂ'dan zemzemeyle BÛSELİK'te kıl karar
Bûseler merhem olunca yâreyi güller sarar
Sardı MÂHUR-BÛSELİK mecrûh-i aşkın yâresin
Yâ İlâhi, derdin ancak sen bulursun çaresin
Duy ARAZBAR-BÛSELİK'den nâle vü feryâdımı
Nâle mi, yoksa o mahrem demlerin bir yâdı mı
Mutrıb-ı aşk dervişanla bak nasıl bir EVC okur
BÛSELİK vermiş karârları, âdetâ gergef dokur
Geldi ol ŞEHNÂZ ile kıldı cemâlin âşikâr
Kaldı ahbâb içre nâz-ı dilnüvâzı yâdigâr
Nây-ı dil UZZÂL açıp yârân-ı aşka tuttu dem
Cân u dil âvâzını duy, dem bu demdir, dem bu dem
Sanki bir efsânedir dilde HİCÂZ'ın dilberi
Âlem-i âhenkte tâ seyr ettiği günden beri
Belki bir GÜLBÛSE'nin ilhâmı vermiş rûha şevk
Söylesin çalsın meserret içre herbir ehl-i zevk
......
Beste No: 199
Beste Tarihi: 15-27.01.1990
Bestelendiği Yer: D.C. Washington
Video: Burak Kaynarca
2021