Рет қаралды 219
Elif; ene kelimesindeki “elif” harfini, zerre ise zerre kelimesindeki “ze” harfinin noktasını temsil eder.
Dersin devamında ene için “şahsiyet-i ademiyenin kitabından bir elif” tabiri geçer. Buna göre insanın mahiyeti, bilhassa ruh dünyası bir kitaba benzetilirse, insandaki ene o kitaptan bir elif hükmündedir.
Ene “ben” demektir ve kelime manasıyla insan mahiyetinin tamamını ifade eder. Ancak, Üstadımızın “Beden ruhun hanesidir.” ifadesinden hareket ederek, eneyi insan ruhu olarak anlamamız daha doğru olur. Şu var ki, bu ruhun hayvanların ruhlarından en bariz farkı enedir. Yani, insan ruhu “benim elim, benim gözüm, benim kalbim” demekle bu azalarına sahip çıkmakta, emanet cihetiyle de olsa onları kendine nisbet edebilmektedir.
Hayvanlar ne kendilerini hakiki manada bilirler ne de organlarını hakkıyla tanırlar. Sadece dünyevi işlerine yardımcı olan organlarını kullanmayı bilirler. Yani ağızları olduğunun şuurundadırlar, rızıklarını tanırlar ve yerler. Ancak aldıkları gıdaların midelerine gittiğini bilmezler, emdikleri havanın ciğerlerini temizlediğinin de farkında değillerdir. Onun için “Ben yedim, ben nefes aldım.” diyemezler; bu marifetten mahrumdurlar.
O halde ene denilince insan ruhunun, “kendini, organlarını, latifelerini ve duygularını bilmesi” ve onları kendisine nisbet etmesi, yani "benim organlarım, benim duygularım,..," diyebilmesi anlaşılır. İşte ene, yani “ben diyebilme” vasfı, insanın önüne “kendisine ihsan edilen nimetleri Allah’tan bilme yahut kendi nefsine mal etme” gibi büyük bir imtihan sahası açmıştır.
İnsan ruhu hislerden, duygulardan, latifelerden örüldüğü gibi, insan bedeni de atomlardan dokunmuştur. İnsan, kâinatın küçük bir misali olduğundan, onun ruh dünyası büyük âlemdeki bütün gaybi varlıkları temsil ettiği gibi, bedeni de bu görünen muhteşem âlemi temsil eder.
Ene, ayna-misal ve vahid-i kıyasî ve âlet-i inkişaf ve mana-yı harfî gibi, manası kendinde olmayan fakat Allah’ın sıfat ve isimlerinin anlaşılmasına vesile olan bir âletttir.
Zerre de aynı şekilde harika yapısı, her şeyle ilim ve hikmet çerçevesinde münasebeti ve her şeyde mükemmel işleri görmesi cihetiyle, semavat ve arzın Halık’ı olan Allah’ın varlığını göstermesi, Kadîr, Alîm, Hakîm, Mutasarrıf, Mürebbi gibi isimlerini bildirmesi cihetiyle aynı risalede yer almıştır. Yani, "ene"nin dürbünüyle kâinatın ne olduğu ve ne vazife gördüğü Birinci Maksat'ta anlaşıldığı gibi, İkinci Maksat'ta zerrenin tahavvülü esnasındaki harika vazifeler görmesi ile de kâinatın ne olduğu ve ne vazife gördüğünün bildirilmesi bakımından aynı risalenin iki konusu olmuştur.