PANDORA - FELSEFE merhaba hoca yapay zeka matematigin mantiga indirgenmesi sonucudur derken neyi kas ediyordu?
@PANDORAFELSEFE7 жыл бұрын
Yapay Zeka uygulamaları neticede bilgisayar yazılımlarından oluşur. Bilgisayar yazılımı da matematik temelli bir dil. Matematiğin mantığa indirgenmesinde kastedilen de ; bilindiği gibi mantık önermelerin doğruluğu ve yanlışlığı üzerine kurulu. Bilgisayar yazılımı da aynı biçimde matematiksel bir dil kullanır. Örnek: "1" ve "0" eşittir "1" gibi ya da örneğin "1" veya "0" eş,ittir "1" şeklinde. Yani "açık" ve "kapalı" şeklinde elektrik geçişine "izin veren" veya "vermeyen" anahtarlama sistemi. Anahtar açıksa elektrik geçer (yani bir), anahtar açıksa elektrik geçmez (yani sıfır). Tüm bilgisayar yazılımları temelde bu basit mantık dilinden oluşur. İnsana beyninin nöronlar düzeyindeki temel elektriksel iletişim de buna benzer fakat nöron toplulukları ya da beyinin bölgesel iletişimi ya da son bağlamda tüm beyinin ulaştığı içsel iletişim ağının toplamı, ismine "düşünce" değimiz, bundan daha fazlasını ortaya çıkarır. Düşüncenin temeli bilgisayar diline benzer bir alt yapıya (nöral ağ) dayanır ama son bağlamda tüm nöral ağdaki aktivite bilgisayar diline çok benzemeyen bir netice doğurur.
@hazalarkan7186 жыл бұрын
@@PANDORAFELSEFE Çin Odası Deneyine karşılık olarak ortaya konulan antitezler nelerdir?
@PANDORAFELSEFE6 жыл бұрын
@@hazalarkan718 Çin Odası isimli düşünce deneyi, John Searle'nin bir yapay zekanın Turing testini geçtiğinde akıllı bir varlık (insan) sayılabileceği tezine karşı geliştirdiği güçlü bir eleştiridir. John Searle'nin ispatlamak istediği şey odada bulunan kişinin iletişimi sağlamak için belirli bir algoritmayı uygulamasının o kişiyi Çinceyi anlıyor yapmadığı. Aslında o odada bulunan kişi tam olarak ne yaptığını bile bilmediğini, sadece adımları takip ederek yolu bir şekilde bulunduğunu savunmasıydı. Yani aslında Çin Odası Deneyi ile Searle, yapay zekanın bir insan gibi asla düşünemeyeceğini ispatlamaya çalışıyor. Anlamak (kavramak) ile bir bilgisayar gibi sadece kelime ve matematik işlem yapmak ikisi ayrı şeyler deniyor. Bir bilgisayar modelinin yapabileceği en iyi şey olsa olsa bu Çin Odası deneyinde olduğu gibi sözdizimini (syntax) sağlayabilir, ama anlam-yorumu (semantic) sağlayamaz. Çin Odası deneyi kısaca bunu anlatıyor. Ama günümüzde artık bilmek ile bildiğini bilmek yani bildiğinin farkında olmak konusu ayrı değerlendirilmeye başlandı. Descartes’in önermesi de bu açıdan hatalı. “Düşünüyorum öyle ise varım” dendiğinde aslında ortada iki tane özne var. “Düşünüyorum…” dediğinizde ilk önce düşünen bir öznenin varlığını kabul etmiş oluyorsunuz. Ama henüz düşündüğünün farkında değil. Daha sonra “…öyle ise varım” dediğinizde de ikinci bir özne birinci öznenin varlığının farkına varmış oluyor. Yani zihinde (beyinde) düşünmek (bilgi işlem, bilişim, akıl, zeka v.b. hepsi anlamında) ayrı bir konu “benlik” veya “bilinç” dediğimiz mekanizmanın devreye girip düşündüğünün bilincinde (farkında) olmak ayrı bir konu. Günümüzde artık nörobiyoloji yaptığı deneyler ve araştırmalarla insan beyninin nu şekilde çalıştığını kanıtladı. Deneklere bir resim gösterildiğinde beyin bu resmi denek daha resmin bilincine varmadan birkaç milisanise önce tanımış oluyor. Bilinç daha sonra beynin bu kararına uyup, sanki kendi kararıymış gibi bu işleme sahip çıkıyor. Ve denek resimdeki nesneyi tanıdığını söylüyor. Denek bunu kendisi yaptığını yani kendi bilincinin yaptığını iddia ediyor. Oysa bilinçdışının istem dışı, otomatik olarak bilince gönderdiği karara sahip çıkıyor. Yani burada bilinçdışı ve bilinç (korteks, ön lop) arasında bir korelasyon var. Günümüzde artık nörobilim (nöro-felsefe) alanında bilinç, akıl, zeka, hafıza, ben, özne gibi kavramlar ayrı ayrı mekanizmalar olarak ele alınıyor. Zihin (düşünme) tüm bunların bir toplamı olarak değerlendiriliyor. Halk arasında tüm bu süreçlerin toplamına da “ruh” deniyor. Örneğin artık beyinde “benlik” dediğimiz olgunun parçalı bir yapısı olduğu biliniyor. Yekpare, bütünsel bir şey değil. Hafızadan gelen kayıtlarla, beynin kişiye özel oluşan ismine plastisite denilen nöral ağ yapısının (deseninin) karşılıklı bir etkileşimi söz konusu. Bazı beyin zedelenmelerinde artık benliğin (kişiliğin) değişebildiği ve hatta bir bölümün kaybolduğu biliniyor. Ya da örneğin ağır şizofreni vakalarında bambaşka bir “ben” ortaya çıkıyor. Kısaca “ben” dediğimiz mekanizma beyinde her gün, her sabah uyandığımızda tekar takrar sıfırdan kurulan, aktif olan bir kendinlik (self) hali. Zaten bu yüzden bazen sinirli olabiliyoruz, bazen duygusal v.b. Akis halde imine ben yada ruh dediğimiz bu self yekpare, bütünsel bir şey olsaydı değişen duygu durumları olmazdı. Ya da evrim sürecinde, bu gün ismine insan bilinci değimiz bilinç ortya çıkacak şekilde bir gelişim söz konusu olamazdı. Çin Odası deneyine konu olan yapay zekanın insan gibi bir bilince sahip olup olamayacağı konusuna cevap vermek için biraz daha zaman var. Ön görüler 30-40 sene sonra nörobilimin bu soruya kesin cevap verebilecek seviyeye geleceği söyleniyor. Bu bağlamda aslında Çin Odası deneyinde eksiklik olduğu söylenebilir. Odada işlem yapan adamın dışında bir tane daha başka bir adam (özne) olması gerekiyordu. Yani işlem yapan birinci öznenin ne yaptığın farkında olacak ikinci bir özne daha olması gerekiyordu. Çünkü beyin kabaca bu şekilde çalışıyor. Düşünce (zihin) ise tüm bu odanın tamamı. Yani odanın duvarları, kapısı, tüm içindekiler hepsi. Parçalı bir yapı söz konusu. Öyle etek bir adam ya da tek bir özne, tek bir ben şeklinde bir yapı yok ortada. Böyle olduğu için kendi kendinizle (iç sesle) konuşabiliyor, kendinizi yargılayabiliyor, hayal kurabiliyor, yalnızken başka, birisi olunca başka türlü düşünüyorsunuz. Ve sabah başka, öğlen başka, akşam başka duygu durumları yaşayabiliyorsunuz. Sabah ilk uyandığınızda bir an nerede olduğunuzu, kim olduğunuz ve hatta bazen ne olduğunuzu bile unutabiliyorsunuz, çok kısa bir an varoluş krizi yaşıyorsunuz. Yine böyle çok parçalı bir sitem olduğu için şizofreni denen beyin bozukluğu ortaya çıkıyor ya da depresyon, bipolar, alzheimer, bunama gibi diğer rahatsızlıklar ortaya çıkabiliyor. Yine aynı biçimde narkotik maddeler, alkol, psikomatik ilaçlar böyle bir yapı olduğu için zihne (düşünceye, ruha, bilince) etki edebiliyor. Yani kısaca; ortada başka bir aleme ait “ruh” diye bir şey olmadığı kesin gibi. Ruh denen şey “ben” (self) dediğimiz kendinlik bilinci. Ve bu self çok parçalı biyolojik bir yapıda kurulan bir tür akış (süreç) gibi değişken, stabil olmayan bir durum. Sürecin kendisine biz ben veya ruh, bilinç diyoruz. Yani ayrıca bir varlık, bir şey, bir nesne, bir kayıt (kod) değil. Tüm bu çok parçalı yapının taklit edilerek yapay zekanın yapılıp yapılamayacağı, bir bilincinin olup olmayacağı ile ilgili sorulara yanıt vermek için henüz erken. 30-40 sen sonra belki daha kesin bir cevap verilebilir. Bu nedenle Çin Odası argümanına şimdiden anti tez söylemek çok doğru olmayacak. Zaten argümanın kendinde de eksiklikler var. .
@zeynepsuslu5 жыл бұрын
Bizi bu değerli sunuyla buluşturduğunuz için çok teşekkür ederiz
@hudasahan72415 жыл бұрын
Soluklandığımız bir yer her şey için teşekkür ederiz.
@beyzaardahan22884 жыл бұрын
Beynim yandı ben İlk okul mezunu dışarıdan lıse okuyan bır İnsanım zorluyorum anlayacam 😁
@MrAkansu2 жыл бұрын
Tabiki dusunebilirler. Dusunmek cok da abartilicak bi sey degildirki. Cok kolay