Рет қаралды 268,310
Peygamber Efendimiz (a.s)’ın torunlarına, hanımlarına, çocuklara, fakirlere ve çevresinde sevgi bekleyen arkadaşlarına gülümseten birçok şakalar ve latifeli konuşmalar yaptığını biliyor muydunuz? İşte bu videomda Asr-ı Saadetin gülümseten yüzünü, şaka ve latifelerini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Öncelikle şunu belirtelim ki, Efendimiz şaka yaparken hiçbir zaman alay etme, hafife alma, dalga geçme, küçük düşürme gibi maksatlı şakalar yapmamış, yapanları da şiddetle uyarmıştır.
Mümin, emin olan ve güvenilen insan demektir. Allah’a inanmakla ona güvenen ve böylece ebedi azaptan emin olan ve herkesin de kendisinden emin olduğu insan, mümindir.
Bilindiği gibi emanet, peygamberliğin temel özelliklerinden birisidir. Zaten söylediklerinden yüzde yüz emin olunan kişi, ancak Allah adına konuşabilir. Bu sebeple Allah onu öyle eğitti ki önce Muhammedü’l Emîn oldu, sonra peygamber kılındı. Peygamberliğini ilan ederken bütün Mekkelileri çağırdı ve: “Ben size şu dağın arkasından donanmış bir ordu geliyor, sizi helak edecek, desem, ne dersiniz?” diye sordu. Hep bir ağızdan, “Sen söylersen doğrudur” dediler.
Bugün maalesef Müslümanların güvenilir oluşunu sorgular hale geldik. Fakat Peygamber Efendimiz’den biliyoruz ki müminlere şaka ile dahi olsa yalan söylemeyi yasaklamıştı. Hatta bazı insanlar İslam’a girerlerken onlardan, “Şaka ile dahi olsa yalan söylemeyeceğim.” dedirterek söz almıştı. “Yazık o adama ki insanları güldürmek için yalan söyler. Bilirler ki bu yalandır. Ama o onları güldürmek ister. Yazıklar olsun ona! Yazıklar olsun, yazıklar olsun!” (Ebu Davud 4338) buyurmuşlardı.
Şaka insan tabiatının özelliklerindendir. Şakalaşmama kalp katılığı olarak algılanır. Bu sebeple Hz. Peygamber de zaman zaman şakalar yapmıştır. Hatta arkadaşlarının da ona şaka yaptığı olmuştur. Bazı müellifler bunları toplamış ve müstakil risaleler haline getirmişlerdir.
Peygamber’den (a.s) sadır olan şakaların otuz küsur kadar olduğunu söylerler. Ama bütün bu şakalar aynı zamanda hakikattirler.
Allah Rasulü böyle anlamsız şakaları yasakladığında bir sahabî demiş ki: “Ey Allahın Rasulü, bizi yasaklıyorsun ama sen de bazen şaka yapıyorsun!”
Buyurdular ki, “Ben şaka yapsam da haktan başkasını söylemem.”
Efendimiz’in yapmış olduğu şakalardan bazıları hadis-i şeriflerde şu şekilde belirtiliyor:
1. Bir gün torunları Hasan ve Hüseyin’e bir binek gibi sırtına çıkmalarını söylemişti. Bu manzarayı gören sahabi, “Oh! Ne güzel de bineğiniz var!” deyince, Allah Rasulü, “Ama onlar da ne süvariler!” diye karşılık verdi.
2. Yine Aişe annemiz anlatır: “Yaşlı bir kadın geldi ve ey Allah’ın Rasulü, dua edin de ben de cennete girebileyim, dedi. Rasulüllah da: “Yaşlı kadınlar cennete giremez” buyurdular. Kadıncağız ağlayarak döndü. Efendimiz de: “Yetişin ve deyin ki yaşlı kadın cennete yaşlı olarak giremez. Bilakis genç olarak girer” buyurdular.
3. Söz oyunu ile da şaka yaptığı olurdu. Suheyb hasta idi, bir gözü ağrıyordu. Rasulüllah, latife yaparak onun gönlünü hoş etmek istiyordu. Suheyb diyor ki ben hurma yiyordum. Efendimiz buyurdular ki, “Suheyb, hem gözün ağrıyor, hem de hurma yiyorsun?” Sanki gözümle yediğimi ima ediyordu. Ben de dedim ki, Ey Allah’ın Rasul’ü ağrıyan gözümle değil, öbür yanımla yiyorum. Efendimiz bu cevaba tebessüm ettiler.
4. Yanakları pembe pembe bir adama latife yollu: “Ebulverd olmuşsun / güle dönmüşsün!” buyurdular. Ondan sonra, onun adı da Ebu Hureyre gibi Ebul-verd kaldı.
5. Birgün Ümmü Eymen denen bir kadın gelip Rasulullah’a, kocam sizi davet ediyor, demişti. Allah Rasulü: “Senin kocan kim? Şu gözünde beyazlık olan adam mı?” dedi. Kadın, “Benim kocamın gözünde beyazlık filan yok” deyince Efendimiz: “Herkesin gözünde beyazlık vardır.” diye latife yapmıştır.
6. Yine Enes (r.a) anlatır: Ebu Umeyr künyesiyle anılan bir kardeşim vardı. (Umeyr, Ömercik demektir). Kuş meraklısı idi, evde bir serçe beslerdi. Efendimizin yanına geldiğinde ona: “Ömercik, ne yapıyor serçecik?” diye latife yapardı.
7. Şaka dendiğinde ilk akla gelen sahabî Nuayman’dır. O çok anlamlı nükteler ve şakalar yapan birisi idi. Medine’ye ne zaman yeni ve taze bir yiyecek gelse ondan bir miktar satın alır, Rasulüllah’a getirir ve “Buyur Ya Rasulallah, bunu siz yiyin” derdi. Ardından satıcı parasını almaya gelince de, “Ey Allah’ın Rasulü, lütfen borcunuzu öder misiniz” der ve isterdi. Efendimiz, “Nuayman, sen onu hediye olarak vermedin mi?” diye sorduğunda, “Ey Allahın Rasulü, ödeyecek param yok. Onu senin yemeni istedim, sana getirdim. Şimdi de lütfen parasını ver” derdi. Efendimiz de güler ve ücretini öderdi.