hastane odasinda oglumla beraber hikayelerinizi dinlemek tarifsiz bir mutluluk
@ferideguleryuz14922 ай бұрын
Emeğinize sağlık 👏👏👏
@tulayozgur61513 ай бұрын
Emeğinize sağlık. Teşekkürler.
@sonkamelya985510 күн бұрын
Çok güz teşekkürler hocam
4 жыл бұрын
Özet: Bir yüzü, ancak ölüm siyah bir peçe ile örter ve ancak ölüm bu peçeyi açar.
@serpilsag40492 жыл бұрын
Emeğinize sağlık zevkle dinledim teşekkürler 🌹💐
@alisarbal9749 Жыл бұрын
Çok etkileyici teşekkür ederim sayın akın bey 👏👏👏👏👏
@elenamilenova12482 жыл бұрын
Teşekkürler Akın Altan.
@temkap-to7xs Жыл бұрын
Yüreğinize sağlık ❤❤❤❤
@yucelcentek67694 жыл бұрын
Tşk
@nurisik44954 жыл бұрын
Emeklerinize sağlık Akın Bey.
@zeynep8044 жыл бұрын
Gecenin karanlığı ve muhteşem sesiniz ❤️❤️❤️
@antcakr45284 жыл бұрын
Allah razı olsun sağlık sıhhat versin üstat 🙏
@halitsevketturk23144 жыл бұрын
Akın bey ağzınıza yüreğinize sağlık 🥰
@agustopechinato9834 жыл бұрын
Akin Bey tesekkurler..Bu yazarin ilk hikayesini dinledim sayenizde..emeginize,sesisinize saglik..
@aliyildiz605712 сағат бұрын
Siyah Peçe - 1. Gönderi Bir sabah, güneşin ilk ışıkları odama süzüldüğünde, her zamanki gibi, penceremden dışarıya bakarak, geçmekte olan hayatı izliyordum. Şehir, uykusundan uyanırken, ben de her zamanki gibi bir kararsızlık içinde, günün bana ne getireceğini düşünüyordum. Ah, ne kadar da yavan bir gündü bu. Her şey sanki aynıydı: Duvardaki eski saat, dışarıdaki kırık dökük ağaçlar, tavandaki kararmış yer yer boyası dökülmüş ışıklar… Hepsi bana her geçen gün biraz daha yabancılaşıyor, ama bir o kadar da tanıdık geliyordu. Ben Şaban, bugünü de geçirecek ve belki de yarını bir umutla bekleyecektim. Ya da belki beklemeyecektim, kim bilir. Hemen arkamdaki masada duran kitaplara göz attım. O eski, sararmış sayfalar, bana bir zamanlar ne kadar da cazip gelirdi. Şimdi ise o kitaplar, tıpkı hayatım gibi, içi boş kutulara dönüştü. Ve işte o an, o masanın tam köşesinde, fark etmediğim bir figür belirdi. Kezban. Gözlerimi bir anlık hüzünle kapatıp, derin bir nefes aldım. Kezban'ın varlığı, her şeyin dışında bir şeydi. Bütün o kasvetli, anlamsız, sonu gelmeyen gündelik hayattan çok daha farklıydı. Hatta, belki de bir türlü çözemediklerimden, açıklık getiremediğim sorulardan biriydi Kezban. Bir zamanlar onu fark ettiğimde içimde bir huzur vardı, ama şimdilerde her karşılaşmamızda o huzur gidiyor, bir belirsizliğe dönüşüyordu. Kezban’ı tanımaya başlamıştım, fakat her geçen gün daha çok bilmiyor gibi hissediyordum. Ona yaklaştım. Kezban, yalnızca bir kadından daha fazlasıydı. Bir gölgeydi, bir kaybolan zamanın yankısıydı. Gözlerinde, bir dünya kadar boşluk vardı, bir o kadar da dolu. Her bir bakışı, her bir hareketi, sanki çok derin bir anlam taşıyor gibi geliyordu bana. Ama ben, onu çözememiştim. Şaban, Kezban’ın derin bakışlarının gerisinde neler olduğunu anlamaya çalıştı, ama asla başarılı olamayacaktı. Onun etrafındaki aura, beni her seferinde farklı bir şekilde etkiliyordu. O, sanki kendini bir kimlik peçesiyle sarmış, kimseye gerçek yüzünü göstermemeye kararlı bir kadındı. Bir gün, Kezban bana yaklaşarak bir teklif sundu. "Şaban," dedi, sesi sanki uzaklardan yankı yapıyordu. "Bir yolculuğa çıkalım, birbirimizi tanıyalım. Ama önce bir şey söylemem gerek… Bizi bekleyen tehlikeleri birlikte göğüslemek zorundayız." Kezban’ın sözleri beni harekete geçirdi. Bu teklif, bana bilinçaltımda bir şeyler uyandırmıştı. Ama şüphelerim de vardı. Kezban, benden bir şeyler saklıyordu. O masum bakışlar, bana her zaman gizemli bir anlam yüklemişti, ama bu sefer bana başka bir şey söylüyordu. İçimden bir ses, onu takip etmenin doğru olmayacağını fısıldıyordu, ama yine de bir içsel dürtü, bana ne olursa olsun onunla gitmeyi emrediyordu. Kezban’ın yanında, her şey mümkündü. Gerçekler ve yalanlar, sınırlarını kaybetmişti. Birçok kişi, ondan bir şeyler almak için elinden geleni yapıyordu, ama hiç kimse onun kalbini tam anlamıyla çözmeyi başaramamıştı. Hatta, bir zamanlar bu şehirde büyük yankılar uyandıran, titrek bir aşk hikayesi vardı. O aşk, Kezban ve bir başka adam arasındaydı. Bu adamın adı Halit’ti. Halit, Kezban’ın geçmişindeki gölgeydi. Onların ilişkisi, şehrin duvarlarına yazılmış bir sır gibi vardı, ama kimse o sırrı tam olarak çözmemişti. Ben de Kezban’ın halini görünce, Halit’in kim olduğunu tam olarak hatırladım. O, her ne kadar şehrin önde gelenlerinden biri olsa da, Kezban’ın gözlerinde hiçbir iz bırakmamıştı. Ama şehri terk ettiğinden beri, Kezban’ın gözlerinde sanki bir kaybolmuşluk, bir eksiklik vardı. O eksikliği ise, kimse dolduramamıştı. Kezban’ın benimle paylaştığı teklif ve söyledikleri, bana bir anlam ifade etmeye başlamıştı. Onunla olan bağım her geçen gün biraz daha derinleşiyor, biraz daha gizemli hale geliyordu. Şimdi ise, bilinçaltımda bir fırtına kopuyordu. Ne yapmalıyım? Onunla gitmeli miydim? Yoksa kaçmalı mıydım? Bir zamanlar en çok korktuğum şeyle karşı karşıyaydım: Kezban’ın sırlarını çözme arzusuyla, kaybolan geçmişime bakma isteği arasında bir seçim yapmak. Seçimlerimde hep yanlış yaptım. Ama bu defa, içimden bir ses, bana doğru yolu göstereceğini fısıldıyordu. Kezban’a doğru adım attım ve ona söyledim: "Peki, Kezban. Benimle bir yolculuğa çıkacak mısın?" O an, Kezban’ın gözlerinde bir şeyler belirdi. Hem bir yumuşaklık, hem de bir karar. Ama ne karar verdiğini kimse bilmiyordu. O, her an her şeyi değiştirebilirdi.
@aliyildiz605712 сағат бұрын
Siyah Peçe - 2. Gönderi Kezban’ın gözleri, bana doğru bakarken, bir anlığına zaman durmuş gibiydi. Yüzü, kararsızlıkla şekillenmişti, ama derinliklerinde sakladığı bir şey vardı. O bakışlar, yalnızca bir an için beni korkutmuştu. Kafamda yankılanan o kadar çok soru vardı ki... Acaba gerçekten ne oluyordu? Acaba ben de onun oyununa mı geliyordum? Ama o an, düşündüğüm her şeyin dışında bir şey vardı, Kezban bana bakıyordu ve ben sadece onun gözlerindeki bu belirsizliğe teslim oluyordum. Kezban, birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra, gülümsedi. O gülümseme, bana sanki bir maskenin ardında saklı bir anlam taşıyormuş gibi geldi. Gözlerinde bir ateş, fakat bir o kadar da soğuk bir mesafe vardı. Ve sonra, kesin bir kararla, "Gel," dedi. "Birlikte gitmeliyiz. Ama dikkatli ol, Şaban. Her adımımızda daha fazla kaybolacağız." Gözlerim, Kezban’ın sözlerinin ardında ne olduğunu çözmeye çalışırken, vücudum, istemsiz bir şekilde onunla gitmeye hazırlanmaya başladı. Bu yolculuk, normal bir yolculuk değildi. Bunu hissediyordum. Bir fark vardı. Bir bilinçaltı korkusu vardı içimde. Ama Kezban’la bu yolculuk, bir anlamda zorunluydu. O yolculuk, hem bir kaçıştı hem de bir yüzleşme. Bu kadar zıt duygunun bir arada olabilmesi, yalnızca Kezban gibi biriyle mümkündü. O akşam, şehirdeki eski terkedilmiş malikaneye doğru yola çıktık. Kezban, uzun siyah peçesini bir kez daha başına geçirdi. O peçe, onun kimliğinden bir parça gibiydi. Sanki her adımda, peçenin ardında sakladığı bir dünyaya adım atıyorduk. İkimiz de, birbirimizin peşinden, ama aslında neye doğru gittiğimizi bilmeden ilerliyorduk. Kezban’ın peçesi, bana hep bilinmeyeni hatırlatıyordu. O peçenin ardında, belki de kaybolmuş bir kimlik vardı. Belki de gizlenen bir aşk. Bir zamanlar Kezban’ın içinde olan her şey, o peçeyle örtülmüştü. Yolda ilerlerken, sessizliğin dışında yalnızca ayaklarımızın toprağa batışı ve uzaklardan gelen gece kuşlarının sesleri vardı. Bir an, şehri geride bırakıp, Kezban ile o eski malikanenin koridorlarında yalnız kalacağımızı düşündüm. O malikaneye adım atınca, her şeyin sona ereceğini hissediyordum. Ama ne de olsa, Kezban ile birlikte olmaktan başka bir yolum yoktu. Eski malikaneye vardığımızda, içimden bir soğuk rüzgar geçti. Burası, sanki yıllardır terkedilmiş gibi görünüyordu. Kapı, uzun zamandır açılmamıştı ve dışarıdan bakıldığında hiç kimse burada yaşamıyormuş gibiydi. Ama Kezban, önde yürürken, bana hiçbir şey anlatmadan içeri girdi. Ben de ona yetiştim. İçeri adım attığımda, havadaki kararmış ışıklar ve bozulmuş mobilyalar bana geçmişin izlerini fısıldıyordu. Ve o izler, şehrin geçmişine ait izlerdi. Kezban, her zamanki sessiz tavrıyla, içeriye girdi. Odaya geçtiğinde, sanki burada her şeyin bir anlamı vardı. Onun girdiği odanın kapısı, bana bir sınır gibi görünüyordu. O oda, Kezban’ın geçmişinin olduğu yerdir. Bir an, o odanın dışından bir şeyler çığlık atıyormuş gibi hissettim. Ama neydi bu çığlık? Geçmişin yankıları mıydı, yoksa Kezban’ın peçesinin ardındaki bir başka hayat mı? Kezban’ı takip ettim, ama adımlarım gitgide daha da yavaşlıyordu. Burası, onu ve benim için çok başka bir yerdi. Her an daha derinleşen bir sır vardı burada. Kezban, elleriyle bir sandığı açtı. O sandığın içi, eski fotoğraflarla doluydu. Birkaç fotoğrafı eline aldı. Birisi, çok eskiydi. Bir çerçeve içinde, genç bir adam ve genç bir kadın vardı. Fotoğrafın kenarlarına dikkatle bakınca, bana bir an, tanıdık bir yüz gördüm. Halit. O an, yavaşça başımı kaldırıp Kezban’a baktım. Gözlerinde bir sızı vardı, bir hüzün. O hüzün, yıllardır onunla yaşıyordu ve ben, onun o kaybolmuş zamanlarına tanık olmaktan başka bir şey yapamıyordum. Kezban, gözlerini kapatarak fotoğrafı tekrar sandığın içine koydu. "Bu, geçmişim," dedi, sesi fısıldar gibi. "Ama geçmiş, bir kenara bırakılmalı, değil mi? Şimdi, geleceğe bakmalıyız, Şaban." Her adımımızda kaybolan geçmişin yankıları, içimde bir boşluk bırakıyordu. Kezban’ın o sessizliğinde, bir çığlık yankılanıyordu. Ama o çığlık, sadece benim içimdeydi. O geceyi, o malikanede geçireceğimiz zamanı düşündüm. Kezban’ın kim olduğunu anlamak için daha çok zamana ihtiyacım vardı. Ama bir şey vardı… Bu yolculuğun sonunda, bir şekilde her şey ortaya çıkacaktı. Bu yolculuk, bizi ya kaybolmaya, ya da bir tür aydınlanmaya götürecekti.
@aliyildiz605712 сағат бұрын
Siyah Peçe - 3. Gönderi Kezban’ın ellerindeki eski fotoğraflar, gece kararmış odada, sanki her biri birer zaman kapsülü gibi ışıldıyordu. O an, geçmişin ardında gizlenen o derin sırrı çözmenin ne kadar imkansız olduğunu fark ettim. Kezban, geçmişini unutmak istiyor gibiydi ama her hareketi, her bakışı, o geçmişin etkisi altındaydı. Gözlerinde beliren hüzün, bir zamanlar yaşadığı bir aşkın ve kaybolmuş bir hayatın izleriydi. Ancak, bu odada, o geçmişin üzerine bir örtü serilse de, her an o örtü aralandığında, Kezban’ın içindeki karanlıklar bir kez daha su yüzüne çıkıyordu. Sandığın kapağını kapatırken, Kezban sessizce bir köşeye çekildi. Ben de ona yaklaşarak, “Kezban,” dedim, “Bu geçmişin neyi var ki, hâlâ seninle birlikte yaşıyor? Hadi, onu bırak. Geleceğe odaklanalım.” Kezban, benimle göz göze gelmeden önce, başını hafifçe eğdi. Bir an için, derin bir nefes aldı ve sonra bana döndü. “Bazen geçmiş, seni bırakmaz,” dedi, sesi sanki uzaklardan geliyordu. “Ve bende de o geçmişin etkisi var. Beni değiştiriyor, Şaban. Ama ben de buna engel olamıyorum. Gelecek diye bir şey yok, biz sadece geçmişin döngüsündeyiz.” Bu sözler, içimde daha önce hissetmediğim bir belirsizlik yarattı. Kezban’ın her hareketi, her sözü, bana bir gölge gibi düşüyordu. Hangi yöne gitsem, o gölge her zaman peşimdendi. Ama bir yandan da, o gölgeye sahip olmak, ona doğru gitmek, içimde bir tür çekim gücü yaratıyordu. Kezban’la birlikte olmak, hem bir kaçış hem de bir yüzleşme gibiydi. Geçmişin ve geleceğin birbirine karıştığı, sıkıştığı bir noktada, ben, bir anlamda kayboluyordum. Bir süre sessizce odada durduk. Kezban, köşede tek başına bir düşünceye dalmışken, ben, gözlerimi ona dikmiş, içimdeki karmaşayı çözmeye çalışıyordum. Fakat, Kezban’ın içinde taşıdığı şeylerin ne kadar ağır olduğunu düşünürken, aniden bir sesle irkildim. Kapı yavaşça aralandı. Odaya giren kişi, Halit’ti. Bir anda odanın havası değişti. Kezban, Halit’i gördüğünde hiç şaşırmamıştı. Ama ben, onun bu kadar rahat bir şekilde içeri girmesine, hem de bu kadar gizlice yaklaşmasına şaşırdım. Kezban, Halit’i görünce, adeta zamanın durduğunu hissettim. O an, odadaki herkesin, geçmişin ortasında kaybolmuş birer figür haline geldiğini düşündüm. Kezban, Halit’i yıllardır görmemişti, ama her şey, bir anda, sanki onları birbirine bağlayan bir güç tarafından yeniden başlatılıyordu. Halit, odanın ortasına adımını attığında, Kezban’la arasında çok derin bir sessizlik vardı. Benim varlığım, sanki hiçbir şekilde onlara dokunmuyor gibiydi. O ikisi, yıllar sonra yeniden karşı karşıya geldiklerinde, tüm dünya silinmiş gibiydi. Yalnızca onlar ve bu malikanenin karanlık odası vardı. Halit, gözlerinde tanıdık bir soğuklukla, Kezban’a baktı ve sonra bana döndü. “Şaban,” dedi, sesinde bir çeşit alay vardı, “Ne kadar da saf görünüyorsun. O kadını tanıdığını sanıyorsun, değil mi? Ama o, her şeyin ötesindedir. Kezban’ı gerçekten tanıyorsan, onun peşinden gitmenin ne demek olduğunu anlayacaksın. Ama bence hala anlamıyorsun.” Halit’in sözleri, içimde bir soğuk rüzgar gibi esti. Kezban’ın geçmişi ve Halit arasındaki bağlantı, gözlerimde yeniden şekillenmeye başlamıştı. Halit’in söyledikleri, ne kadar doğruydu bilmiyorum ama içimde bir şeyler kırılmaya başladı. Kezban, yıllar sonra Halit’le karşılaşınca, gözlerinde o kaybolmuş duygular tekrar belirmişti. Ama o, Halit’e nasıl tepki vereceğini, ne yapacağını bilmiyordu. Kezban’ın bir adım bile atmadan Halit’e baktığını görünce, içimden bir kıvılcım çaktı. “Halit,” dedim, sesimi çıkarmadan, “Geçmişin peşinden koşmak, sadece geçmişi yaşatır. Ama Kezban, her şeyin ötesindedir. O, zamanın içinde kaybolan bir kadındır. Seninle, onun arasında olabilecek hiçbir şey yok.” Halit, bana güldü. “Sen hala onun masum olduğuna mı inanıyorsun?” diye sordu, sesi ince ince bir tüy gibi kesiliyordu. “O, çok daha fazlası. Onun kalbinde bir gölge var, Şaban. O gölge seni de saracak, buna inan. Ve o zaman, her şey çok geç olacak.” Halit’in sözleri, içimde bir boşluk yarattı. Kezban, gözlerini hala Halit’ten ayırmamıştı, ama bir an sonra, sanki bu konuşma hiçbir anlam ifade etmiyormuş gibi, ona döndü. “Yeter,” dedi, sesindeki sertlik bir anda her şeyi değiştirdi. “Geçmişi unutun, artık. Benimle ilgili ne düşünüyorsanız, artık düşünmeyin. Bu gece, her şey son bulacak. Şaban, gel, dışarı çıkalım. Yeni bir yolculuk başlayacak.” Kezban, Halit’e sırtını döndü ve kapıya doğru ilerledi. Ben de, onun arkasından yürüdüm. O gece, malikanenin karanlık köşelerinde birbirimizi bulmaya çalışarak kaybolacak, belki de geleceğe bir adım bile atamayacaktık. Ama bir şey vardı, her adımda daha fazla kayboluyorduk. Geçmiş ve gelecek, bu gece her şeyi sarhoş etmişti.
@jenniepink2314 жыл бұрын
Bu gece butun kotu oykuleri dinledm.zaten hastayim daha kotu oldm
@ulkiyeaydemir27724 жыл бұрын
Minay Erdogan geçmiş olsun neyiniz var?
@kaalealnmayanadam44134 жыл бұрын
Bisiklete binip denize bakarak sesinizden bu hikayeyi dinledim.
@senoloztas39094 жыл бұрын
Emeğinize sağlık
@elmeddinsh56834 жыл бұрын
Güzəl 😊 👏👏
@selocan91104 жыл бұрын
Teşekkürler
@ayhancelebi82894 жыл бұрын
Beray: Nitekim sevdiği kişi çoktan ölmüştür. Belki kocası ,belki büyüğü ya da çocuğu....Yapamadığı şeyi sırf vicdanını rahatlatmak için gerçekleştiriyor . Kadın bunu kabul edememişti. Çaresizliğin, kabullenemeyişin son demi. Tasvirler mükemmeldi. Oğluymuş. Şımartılmış oğlu. Öyle ki celladın elinde can vermiş. Teşekkürlerimle saygılarımı sunarım Sn. Altan.
@nurgulnaurizbay4 жыл бұрын
teşekkürler
@sonkamelya90654 жыл бұрын
hocam sevgiler-saygılar seviyorum sizi
@antonyodellcosta41314 жыл бұрын
Basarilar
@zerrinak3174 жыл бұрын
Teşekkürler.
@tulaycabuk35964 жыл бұрын
Akın Bey, Türkçeye kim çevirmiş merak ettim. Seslendirme için teşekkür ederim 🌻
@elishazery91174 жыл бұрын
Bitdimi?
@user-el4df4il1x4 жыл бұрын
Ağzına, emeğine sağlık güzel insan...
@serapkerem23244 жыл бұрын
Kürk mantolu madonna yi bir de sizin sesinizden dinlemek isteriz 😊
@xxzehraxx40784 жыл бұрын
Ben çoğu okuduğunuz kitabı bulamıyorum neden acaba
@danielaslan8190Ай бұрын
🎉❤
@aysealtan7764 Жыл бұрын
❤❤❤❤❤
@AKINALTAN Жыл бұрын
♥️♥️♥️♥️♥️
@Birsosyolog-s2i9 ай бұрын
❤
@zeynep8044 жыл бұрын
04.37 ❤️❤️❤️
@Seko0044 жыл бұрын
Akin altan emegine saglik. Burada yayina basladigindan beri destekci oldum. Bircok kez yazmama ragmen gogol ölü canlar okunmadi. Neden okumuyorsunuz anlamadim. Burada sadece sizin istedikleriniz mi okunuyor??? Dinleyicinin hic onemi yokmu...
@mehmetcan4194 жыл бұрын
@efsoduyar
@ezizacik2 ай бұрын
😂@@mehmetcan419
@melisduzgun11914 жыл бұрын
👏👏👏👏
@quentasilmarillion5524 жыл бұрын
Schopenhauer'un "Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar " kitabından da sağlam kesitleri bekliyoruz abi.
@quentasilmarillion5524 жыл бұрын
@@aydnlgnsesi5435 dediğim tarzda yaparsanız olurum. Tolkien veya Schopenhauer daha güzel oluyor.
@quentasilmarillion5524 жыл бұрын
@@BinbirKitap maalesef içerikleriniz hem ilgimi çekmiyor hem de ilgimi çeken kitaplar erkek yazarlar tarafından yazıldığı için okuyan bayan olduğunda bütün atmosferini kaybediyor bende, aynı duyguyu vermiyor.