Muhabirken Alkaralar forumlarını ve basın açıklamalarını takip etmek benim için çok büyük zevkti. Oradaki ortam Gençlerbirliği sevgime büyük katkı yapmıştır. Zaten aktif gazetecilikten kurtulur kurtulmaz basın tribününden C Blok'a geçtim. İyi ki yollarımız kesişmiş. Hepinizi çok seviyorum.
@Esentepeli064 жыл бұрын
Çok güzel bir program olmuş arkadaşlar. Hepinizin ağzına sağlık. Diğer bölümleri de merakla bekliyoruz.
@erdemceydilek20494 жыл бұрын
Dirim'in katkıları müthiş. Eminim başka birçok kişinin de o dönemle ilgili katkı sunacağı noktalar vardır.
@neokupitavivo4 жыл бұрын
Öncelikle program için elinize sağlık. Çok güzel olmuş. Bizleri eskilere götürdü. Eski anılar, dostluklar, kaybettiğimiz dostlar… Sağlam bir nostalji yaşattı bana. Konuşulan mevzulara bir iki ek yapmak isterim ama önce Alkaralar’ın kuruluş dinamiklerine ilişkin birkaç şey yazayım buraya: Alkaralar kimi zaman “tribün grubu” olarak anılır. Ama aslında bir duruş, bir tutumdur. Hatta belki bir felsefedir. Futbolu seven, güzel oyun peşinde koşan ama futbolu hiçbir zaman “hayat memat” meselesi olarak görmeyen, tribünde kavga, küfür istemeyen, tribünde eğlenmek, dostlarıyla güzel vakit geçirmek isteyen insanların inşa ettiği bir felsefe. Üç büyük takımın taraftarlarının çoğunluğu oluşturduğu Ankara’da, belki bu taraftarlara değil ama onların çocuklarına Ankara futbolu sevgisi aşılamak isteyen bir tribün felsefesi diyebiliriz. Bu felsefeyi hayata geçirmek çok zor gibi görünebilir. Hatta 2002 yılında belki de biraz ütopikti ama Alkaralar’ın ortaya çıkmasını, ayakta kalmasını sağlayan, devamını sağlayan birkaç etken vardır. En önemlisi Alkaralar’ın meşruiyet anlamında hiçbir sorununun olmamasıdır. Bu meşruiyetin birkaç ayağı var: Öncelikle hâlihazırda bir taraftar kültürünün var olması ve bu kültürü temsil eden kişilerin Alkaralar’a tam destek vermesi, hatta desteğin ötesinde Alkaralar’ın oluşumunda etkin rol oynaması. Hamdi Abilerin, Sinan Abilerin, Necdet ve Ozan Abilerin hatta o zamanki taraftar derneği başkanı Doğan Abi’nin oluşturmuş olduğu bir kültür vardı. Bu abiler hiçbir zaman reislik taslamadan, yerlerini yeni kuşağa bıraktı, hatta yeni kuşağı kendi elleriyle oluşturdu. Bizleri evlatları gibi gördüler. Bu destek Alkaralar’ın en önemli meşruiyet kaynaklarındandır. Alkaralar aslında sadece var olan bir kültürü yeni milenyumun teknolojik imkânlarıyla buluşturdu. Ama yeni imkânları sadece “teknolojik” imkânlarla kısıtlamamak lazım. Bu köklü bir tribün kültürünü yeni milenyuma uyarlama başarısıydı. Yeni milenyumla birlikte sanal ortamda şekillenen yeni bir taraftar kültürü oluşuyordu. Bu yeni kültürün olumlu yanlarının yanı sıra, olumsuz, deformatif yönleri de vardı. Alkaralar’ın en büyük avantajı bu deformatif yanları elimine etmesidir. İkinci meşruiyet kaynağı ise Ersun Yanal’ın Gençlerbirliği’ne gelmesinde cisimleşen, kulübün o yıllarda yeni bir anlayışa meyil etmesiydi. Yanal’dan sonra bu eğilimin devam etmemesi, hatta geriye dönüş yapılması kulübün her yıl daha da kötüye gitmesinde en önemli nedendir. Fakat Yanal’la beraber kulüpte oluşan hava, en azından bir iki yöneticinin bu anlayışın önemine haiz olması, destek olması da Alkaralar’ın meşruiyetinin nedenlerinden biridir. (Bu hava ne yazık ki sadece iki sezon devam edebildi. Aşağıda bunu da anlatacağım) Bir de tabii Alkaralar’ın kulüpteki iktidar ilişkilerinin içine girmemesi, kulüple organik bağ kurmaması, bağımsız bir tavır koyması ve bundaki ısrarı da önemli bir etkendir
@neokupitavivo4 жыл бұрын
Bir diğer meşruiyet kaynağı da Ankara’da “okumuş gençlerin” verdiği destektir. Henüz Gecekondu’dayken bile belli bir “okumuş genç” kitlesi vardı. Burada Tanıl Bora’nın katkısını pas geçemeyiz. İletişim çevresini, Ahmet Çiğdem’i, Necmi Erdoğan’ı Maratona taşıyan Tanıl Bora’dır. Alkaralar’ın basında, özellikle de Radikal gazetesinde itibar görmesi Tanıl Bora’nın kişisel ilişkileri sayesinde gerçekleşmiştir. Tribünde böyle kadronun yer alması özellikle sosyal bilim okuyan gençleri ciddi bir biçimde cezbetmiştir ve hem eski taraftarların, hem kulüpte ileriyi gören bir iki abinin hem de yeni kuşak taraftarların ortaya çıkardığı bu oluşumun toplumsal kabulünde önemli bir rol oynamıştır. Yine bununla bağlantılı olarak bahsetmemiz gereken başka bir şey de şudur: Alkaralar’ı oluşturan, devam ettiren insanların futboldan başka da toplumsal hayatta birçok ortak ilgilerinin olması. Benzer kültürel, sosyal ilgilerinin olması da etkendir. Bunların dışında bizim dışımızda o yıllarda var olan bazı avantajlardan bahsetmemiz gerekiyor. Memleket futbolu bir atılım yaşıyordu. Galatasaray’ın UEFA şampiyonluğu, bunun da ötesinde ulusal takımın 2002 Dünya üçüncülüğü, daha da önemlisi ulusal takım oyuncularının özellikle Güney Kore’yle oynanan üçüncülük karşılaşması sonunda yarattığı muhteşem sempatinin Türkiye’deki futbol kültürüne çok büyük olumlu etkileri olmuştu. Burada bir paragraf açıp, bir hatırlatma yapayım: Türk futboluna sempati o kadar büyüktü ki, belki hatırlarsanız Japonya’da genç bir kadının Gençlerbirliği websitesi vardı. O kadar iletişime geçmeye çalıştık ama dil sorunundan dolayı becerememiştik. (O zaman Google translate yoktu. Bizde Japonca konuşan yoktu. O Japon kadın arkadaş da Japonca’dan başka bir dil bilmiyordu)
@neokupitavivo4 жыл бұрын
Devam edelim… 2002/2003 sezonundan 4-5 sezon öncesinde Kocaelispor’un başarıları, iki sezon önce Gaziantepspor’un şampiyonluğu kıl payı kaçırması, bir sezon önce Ersun Yanallı Ankaragücü’nün ilk 6-7 hafta liderliği devam ettirmesi ile birlikte başaltı takımların kendi yerelliklerinde, kendi kentlerindeki futbolseverlerin ilgisini ve desteğini toplamasında da etkilidir. Burada biraz da Antibizans.com’dan bahsetmemiz gerekiyor. Her ne kadar uzun vadede başarısız bir girişim olsa da, Antibizans.com’un oluşumuna Alkaralar’ın önayak olması da Anadolu’daki taraftar grupları nezdinde Alkaralar’ın meşruiyetini sağlayan önemli bir etkendi. Hatırlarsanız 2002/2003 sezonunun ilk maçı olan Koacelispor karşılaşmasından önce Körfez taraftar grubuyla yaptığımız halı saha maçı, İzmit’ten iki taraftar grubunun brilikte oluşturduğu konvoyla geçerek stadyuma girşimiz tarihi bir andı. Anadolu taraftarları nezdinde meşruiyetin sağlanmasında çok önemli bir olaydır bu. Özetlersek, Alkaralar’ın oluşumundaki avantajlar şunlardı: 1) Gençlerbirliği tarihiyle, mayasıyla uyumlu olma, 2) Hâlihazırda Gençlerbirliği tribün kültürünün temsilcisi olan büyüklerimizin verdiği destek, 3) Var olan bu kültürün yeni milenyuma çok başarılı bir biçimde uyarlanması, 4) Alkaralar’ın kulüple organik bir bağ kurmama konusundaki ısrarı, 5) Kulüpte yeni bir kültürün filizlenmeye başlaması, 6) Küresel ve ulusal ölçekte futbolun popülaritesinin artmış olması, 7) Anadolu futbolunun başarıları, 8) Anadolu taraftarları nezdinde meşruiyet, 9) Alkaralar’ı oluşturan insanların ortak kültürel, beşeri değerleri.
@neokupitavivo4 жыл бұрын
Bazı dezavantajlarımız oldu tabii ki. Birincisi, bu tür bir taraftarlık ülke için daha çok yeniydi. Taraftarların manipüle edilmesine alışmış olan idarî ve siyasî yöneticilerin her zaman olumsuz tavrıyla karşılaştık. Bizi hep diğer taraftar gruplarıyla aynı kefeye koydular. Bu durumu özetleyen bir hadise vardır. 2002/2003 Türkiye Kupası final maçı için Antalya’ya giden 23 otobüs “taraftarların olay çıkarmasını engellemek için” kent girişinde saatlerce bekletilmişti. Otobüslerden birine giren bir polisin amirine yaptığı anons ibretliktir: “Amirim, bu otobüste sadece aileler var”. Antalya’ya sadece eğlenmek, takımın maçını izlemek, öncesinde de keyifli bir gün geçirmek isteyen bin taraftar kente alınmamıştı. Bir ikinci dezavantaj da şuydu: Yukarıda bahsettik, Türkiye’de yeni bir futbol kültürü oluşuyordu ama her şeyde olduğu gibi bu tekil alanı da ülkenin genelindeki kültürel ve sosyal yapıdan soyutlayamayız. Çarşı grubunda cisimleşen “bıçkın, muhalif, isyankâr, kavgacı” kültür ne yazık ki daha çok prim yapıyordu. Üçüncüsü de Gençlerbirliği yönetimidir. Özellikle Yanal’dan sonra kulüp eski formatına, hatta daha da kötü bir varyasyonuna dönüş yaptı. İlhan Cavcav ve özellikle de çevresindeki birkaç kişi kendi kişisel çıkarları için bu yeni anlayışı benimsemeyi geçin, bu yeni anlayışa adeta savaş açmıştı. Her sezon başında Maraton kombinesi için verdiğimiz mücadeleler, üzerimize salınan serseriler, vs…
@neokupitavivo4 жыл бұрын
Biraz da özet olarak programda konuşulan bir iki noktaya ek yapmak istiyorum. Madde madde, program akışındaki sıralamaya göre gideceğim: 1) Programda ilk forumun taraftar derneğinin websitesinde olduğu söylendi ama Gençlerbirliği Taraftarlar Derneği'nin websitesinde forum yoktu. Ziyaretçi defteri vardı. Site yeni açılmıştı. Webmaster’ı Bülent Atlas’tı. Alt alta yorumların yazıldığı bir ziyaretçi defteri vardı. Ama forum formatında değildi. Bülent Atlas bu işlere meraklı olduğu için 2002 yazında forum formatından bahsetti bize. Hemencecik yaptı. 2) Ural'ın gelişi Serkan'dan biraz daha sonradır. 3) 2002/2003 sezonunda Maraton'a geçtiğimiz ilk sene 169 kombine alınmıştı. (167 de olabilir) Çok kolay alınmamıştı. Kulüp pek de kolaylık yapmamıştı. Zeki Abinin (Ünaldı) çabaları sonucu maratona kombine verilmişti. 4) Biz internetin insan ilişkilerinde nasıl bir deformasyon yarattığını o zaman görmüştük. Sadece küfür ve hakareti engellemek için değil, insanların sanal kimliklerle internet ortamında farklı davrandıklarını tespit ettiğimiz için "gerçek kimlik"le üye olma şartını koştuk. 5) Keçi figürü: Bahsedildiği gibi o senelerde bir Yahoo grup vardı. Orcanların, Başarların falan grubuydu. İsmi “Tek Yumruk” falan gibi birşeydi. Yanlış hatırlıyor olabilirim. Orada tartışılmıştı. Yırtıcı olmayan, saldırgan olmayan ama inatçılığından dolayı keçi figürüne olumlu bakılıyordu. Dünya çapında bilinen “Angora tiftik keçisinin” Ankara’ya ait bir özgünlük olması ve renkleri kırmızı-siyah olan FC Köln’ün sembolünün keçi olması da keçi figürünün ön plana çıkmasında önemli etkenlerdi. Burada itiraf etmem lazım: O tartışmalara dâhil olup keçi figürüne Alkaralar’a apartan benim. Affetsinler beni. Bülent Atlas’a bunu söylediğimde hemen gitti internetten bir keçi figürü buldu. “Oğlum, ileride telif sorunu çıkar, birilerine özgün bir figür çizdirelim” falan dememe kalmadan figür tutulunca değiştiremedik. Yüzü façalı keçi logosonu kimin yaptığını şu an Gaizantep’te yaşayan Seyhun bilebilir. (Yahoo group’taki arkadaşlardı sanırım) 6) Bir dönem Erdemlerin pankartını yaptırdığı “Avrupa Birliği’ne değil, Gençlerbirliği’ne” sloganının hikâyesi de şudur. Alkaralar’a üyelik süreci çok zordu. (Sistemi bir alt maddede anlatacağım) O süreçte yeni üye olan bir arkadaş “Alkaralar’a üye olmak AB’ye üye olmaktan daha zor” demişti. Haluk Bilginer’in sahibi olduğu İstanbul’daki Oyun Atölyesi’nin idarî yöneticisi ve koyu bir Gençlerbirliği taraftarı olan, yazmasa da foruma üye olan ve yazıları sıkı bir biçimde takip eden Selçuk Bey, muhtemelen bu sözü Haluk Bilginer’e iletti ve bir dizide (Sanırım “Emret Başkanım”ın Türkiye versiyonuydu) bunu ifade etmesinden sonra daha da popüler olmuştu ve pankartı yapılmıştı. (Bu arada not: Fenerbahçe’nin kalesi Moda’daki Oyun Atölyesi’nin girişinde Alkaralar atkısı senelerce asılı durmuştur.) 7) Gelelim üyelik sistemine. Evet, zordu. Üyelik başvurusunda bulunanlar bir e-posta mesajı atıp iki de referans göstermeleri gerekiyordu. Abreg’in dediği gibi çevrimiçi referans gösterme işi pek işlemiyordu. Başvuru sahibiyle direkt e-posta, hatta bazen telefonla iletişime geçiyorduk. Bir Excel tablosu vardı. Tabloda ilk kolon başvuru sahibinin ismi, sonra yaşadığı kent, referans isimleri ve “son durum”. “Son durum” kolonunda “referanslar arandı”, “Ahmet onayladı”, “Ayşe de aranacak” falan diye notlar düşülüyordu. Bu sürecin takibi tek kişi tarafından yapılıyordu ve bazen birikmelere neden oluyordu. Birikmeler sıkıntı yaratınca, sitedekiler buna isyan edince bazı geceler sabahlara kadar başvuru sahiplerine mesaj atıldığını falan bilirim. Referans verilen kişilere mesaj atıp onay alırdık. Tatmin olursak üye olarak kaydederdik. Bir hoş geldin mesajı atardık. İki hafta boyunca da hiçbir şey yazmamasını isterdik. Önce siteyi, insanları tanısın, forumun tarzına uyum sağlamasını isterdik. (Söz konusu draft hoş geldin mesajı ve söz konusu Excel tablosunu Ankara’ya geldiğimde anne evindeki “back-up CD”lerden bulabilirim belki) Bir de RTÜK olayı var: Bunu unutmayalım. Sadece mesajların içeriklerini değil, temel dil bilgisi kurallarına uygun olmasını bile kontrol ederdik. 8) Basın açıklamalarının uzun olması ve asıl mevzunun sona bırakılması tamamıyla o açıklamaları kaleme alan akademisyen arkadaşların mesleki deformasyonundan kaynaklanır. Tez yazar gibi basın açıklaması yazıldığı için, önce kavramsal çerçeve, sonra bulgular, en sonunda da analiz yapılan basın açıklamaları yapılıyordu.
@neokupitavivo4 жыл бұрын
İlk program çok güzel olmuş. Tekrar elinize sağlık. Hararetle ikinci ve üçüncü bölümleri de bekliyoruz. Fakat bir maruzatım var: Diaspora Keçileri. Kuruluş tarihi 31 Ağustos 2003’tür. 2003/2004 sezonunun üçüncü haftasında İstanbul’da Olimpiyat Stadyumu’nda oynanan Galatasaray maçında Diaspora Keçileri pankartının ilk kez açılma tarihidir. O dönem 50 bin TL’ye 8 metreye bir buçuk metre ebadında yapılmıştı pankart. Valencia’da bile açılmıştı. Sadece İstanbul’daki değil, diğer illerde hatta yurtdışında yaşayan Alkaralar’ı da içeren bir yapıydı. Diaspora Keçileri’nde çok emek vardır. İstanbul’da tek bir maçta bile takımı yalnız bırakmayan, maçlardan önce takımı kaldığı otelde ziyaret eden, yeri geldiğinde federasyonla iletişime geçip tribünde taraftar kotası ayarlayan, hatta biletleri bizzat gidip federasyondan alıp taraftarlara dağıtan, kardeş taraftar gruplarıyla diğer Anadolu takımlarının maçlarına giden, İstanbul’daki futbol ortamında pankartı İstanbullulara kaptırmamak için türlü çeşit taktikler icat eden küçük bir taraftar grubu. Çok emek var ama daha da önemlisi bir vefa timsalidir. Onyıllardır İstanbul’da yaşayan, işinde-gücünde, çoluk-çocuğa karışmış vefalı bir taraftar grubudur. Ne yazık ki “Ankara Rüzgarı”nın güncellenen ikinci baskısında yer verilmemiş. Ama “Yeni Başlayanlar için Alkaralar” serisinde yer verileceğini umuyoruz. Sevgiler
@dervisdurak4 жыл бұрын
Alkaralar isminin seçilmesi önemli türkçe acısından. Kırmızı-arapça , siyah-farsça kökenli kelimeler ve bunun türkçe karşılığı al-kara dır. Benim gözümde "Alkaralar" taraftar topluluğu dışında bir külübün kültür topluluğudur. Sporu seven ve bunun karşılığında küfüre ve siddete karşı olan bir topluluk olmuştur. Daha çok yazacağım var ama "Dirim ÖZKAN" muhteşem yazdıkların sonra kendimi yetersiz görüyorum. Elinize sağlık. Bunu forumda soru-cevap halinde maddeler halinde de yazılabilir.