This morning I made the call (Bu sabah konuşmayı yaptım) The one that ends it all (Her şeyi bitiren) Hanging up, I wanted to cry ((Telefonu) kaparken ağlamak istedim) But dammit, this well's gone dry (Ama kahretsin, bu kuyu kurudu artık) Not for the money (Para için değil) Not for the fame (Şöhret için değil) Not for the power (Güç için değil) Just no more games (Artık oyun yok) But now I'm safe in the eye of a tornado (Ama şimdi kasırganın gözünün içinde güvendeyim) I can't replace the lies, that let a thousand days go (Bin günü götüren yalanların yerini değiştiremem) No more living trapped inside (Artık hapsolmuş bir şekilde yaşamak yok) In her way I'll surely die (Onun yolunda kesinlikle öleceğim) In the eye of the tornado, blow me away (Kasırganın gözünün içinde, uçur beni uzaklara!) You'll grow to loathe my name (Adımdan tiksinmek için büyüyeceksin) You'll hate me just the same (Aynı şekilde benden nefret edeceksin) You won't need your breath (Nefesine ihtiyaç duymayacaksın) And soon you'll meet your death (Ve yakında ölümünle tanışacaksın) Not from the years (Yıllardan değil) Not from the use (Kullanmaktan değil) Not from the tears (Göz yaşlarından değil) Just self-abuse (Sadece kendini aşağılamaktan) But now I'm safe in the eye of a tornado (Ama şimdi kasırganın gözünün içinde güvendeyim) I can't replace the lies that let a thousand days go (Bin günü götüren yalanların yerini değiştiremem) No more living trapped inside (Artık hapsolmuş bir şekilde yaşamak yok) In her way I'll surely die (Onun yolunda kesinlikle öleceğim) In the eye of the tornado, blow me away (Kasırganın gözünün içinde, uçur beni uzaklara!) Who's say what's for me to say? (Bana ne söylememi söyleyen kim?) Who's to say what's for me to be? (Bana ne olmamı söyleyen kim?) Who's to say what's for me to do? (Bana ne yapmamı söyleyen kim?) 'Cause a big nothing it'll be for me (Çünkü bu benim için koca bir hiç olacak) The land of opportunity (Fırsatlar diyarı) The golden chance for me (Benim için altın bir şans) My future looks so bright (Geleceğim çok parlak gözüküyor) Now I think I've seen the light (Sanırım artık ışığı gördüm) Can't say what's on my mind (Aklımdakinin ne olduğunu söyleyemem) Can't do what I really feel (Gerçekten hissettiğim şeyi yapamam) In this bed I made for me (Kendim için yaptığım bu yatak) Is where I sleep, I really feel (Uyuduğum, gerçekten hissettiğim yerdir) I warn you of the fate (Seni kadere karşı uyarıyorum) Proven true too late (Gerçek çok geç kanıtlanmış) Your tongue twists perverse (Dilin bükülüp ters dönüyor) Come drink now of this curse (Şimdi gel ve bu lanetten iç) And now I fill your brain (Ve şimdi senin beynini dolduruyorum) I spin you round again (Seni tekrar döndürüyorum) My poison fills your head (Zehrim kafanı dolduruyor) As I tuck you into bed (Seni yatağa sokarken) You feel my fingertips (Parmak uçlarımı hissediyorsun) You won't forget my lips (Dudaklarımı unutmayacaksın) You'll feel my cold breath (Benim soğuk nefesimi hissedeceksin) It's the kiss of death (Bu ölümün öpücüğü)