umarım severe beğenerek okursunuz yorumlarınızı ve beğenilerinizi bekliyorum HİKAYE Odamın balkonunda oturmuş soğuk havayı ciğerlerime çekiyordum. Aşağıda annemle o adam yine kavga etmeye başlamıştı. Bağırmalarına alışmıştım ama babamın son 2 yıldır uyguladığı şiddete hiçbir zaman alışamayacaktım. Annemin sesi yaklaşmış söyledikleri daha anlaşılır hale gelmişti. Dinlemeye ya da duymaya çalışmadan önümde bakmaya devam ettim. Odamın kapısı hışımla açılmış çok geçmeden yerinden sökülürcesine kapanmıştı. Annemin hıçkırıkları kulaklarımı doldururken oturduğum yerden kalmış sakince odamın içine adımlamıştım. Bunu bize yapmak zorunda değildi. Isteseydi o adamdan yıllar önce kurtulabilirdik. Son iki yılda yaptığım gibi annemi ikna etmek adına yanına oturdum ve onu kollarımın arasına aldım. Odanın içine bıraktığı hıçkırıklar yüreğimi deliyordu. Böyle gecelerde küçük kızını şefkatle kucaklayan anne ben, babasından korkan o küçük kızda annem oluyordu. Onun yapması gereken şeyleri yapmayıp aşka bağlaması beni sinirden deli ediyordu fakat ona olan sevgim yüzünden hala sesimi çıkaramıyordum. Hıçkırarak kollarımda ağlarken dudaklarımı önce saçlarına bastırmış ardından yavaşça kulağına yaklaşmıştım. y/n: annecim, bunların hiçbirini yaşamak zorunda değiliz. Izin ver son bulsun bu işkence. Bir süre derin nefesler almış ardından kafasını hışımla göğsümden kaldırmıştı. A: y/n senin dediklerini kulağın duymuyor mu?! Babanı nasıl bırakırım ben! Sende bırakmayacaksın duydun mu ! Onun bize ihtiyacı var tıpkı bizim ona olduğu gibi! işaret parmağını yüzüme doğrultmuş gözlerimin içine baka baka bu sözleri sarf etmesi içimi hayal kırıklığıyla dolduruyordu. içimden yüzüne karşı onun bize ihtiyacı olmadığını o adamın bencil, gereksiz, kendini beğenmiş lanet biri olduğunu bağırmak gelmişti fakat onun yerine dudaklarımı birbirine bastırdım. Gözlerimin arkasının yanmaya başladığını hissediyordum. Gözyaşlarımı tutma gereği duymuyordum nasıl olsa beni ilk ağlayarak görmesi değildi. Aksine ağladığımı görmesini ne acıların içinde debelendiğimi fark etmesini istiyordum ama asla işe yaramıyordu. A: babanı terk edemeyiz y/n. Sakinleşmiş bir elini saçıma götürmüş yavaş yavaş okşuyordu fakat ben ne şefkat ne de sevgi hissediyordum. A: her ailede böyle kavgalar olur güzel kızım. Duydun mu beni? Gözyaşlarım boncuk misali yanaklarımdan akıp giderken başımı olumlu anlamda salladım. A: sende babana ihanet etmeyeceksin y/n. O senin baban, senin kanın canın. Boğazım yanıyor sözler ağzımdan çıkmak için savaş veriyordu. Daha fazla kendimi tutamadım ve uzun süredi merak ettiğim sorunun cevabından korkarak dile getirdim. y/n: benim mutluluğum önemli değil mi anne? Babamı benden daha mı çok seviyorsun. Sanki bu sorunun cevabı çok belliymiş gibi şaşırmış gözlerini pörtletmişti. A: o nasıl soru y/n. Babana aşığım ben tabi ki onu daha çok seveceğim. Artık bu saçma düşüncelerini kenara bırak ve babana saygı duymayı öğren. Hışımla yataktan kalkmış odamdan çıkmıştı. Görmüyor muydu? Ne kadar acı içinde yaşadığımızı fark edemiyor muydu? Hayatım mahvolmuş yaşıtlarım geleceği için çalışırken anneme annelik eder olmuştum. Gözyaşlarım durmaksızın yanaklarımdan akarken titreyen bacaklarımla ayağa kalkmıştım. Bir karınca tanesi kadar değer göremediğim bu evden kaçamayacağımı biliyordum ama en azından bir geceliğine uzaklaşmak istiyordum. Balkona adımlamış aşağıya bakmıştım. Kenardaki babamın kim bilir ne kadar para baydığı sarmaşıklara bakmış hızlı bir kararla oraya doğru ilerlemiştim... Issız sokakta yürürken geçtiğim kaçıncı sokak olduğunu bilmiyordum. Uzun zamandır beynim bomboştu ve bir şey düşünmüyordum. Ne annemi ne babam dediğim adamı ne de geleceğimi. Bu geceliğine kendime izin vermiş bütün bunlardan uzak birkaç saat geçirmeye karar kılmıştım. Uzun saçlarım arada esen rüzgarla savruluyor pahalı şampuanımın kokusu etrafımı sarıyordu. hayatım boyunca marka takıntısı olan birisi olmamıştım, eve alınan ne varsa onu kullanıyor kaliteli ya da kalitesiz ayırmıyordum. Birden esen soğuk rüzgar ile balkondan inmeden önce üzerime aldığım montuma daha da sarındım. Bir süre daha yürüdüğümde artık bacaklarımın uyuştuğunu ve geçtiğim yollardan tekrar geçtiğimi fark ettim. Evden çok uzakta değildim fakat tam olarak da nerede olduğumu bilmiyordum. Soğuk havayı içime çekmiş kolumdaki küçük saate bakmıştım. 11.30, annemler çoktan uyumuştur diye düşünüp içimdeki yakalanma korkusunu bastırdım ve paniğe kapılmamaya çalıştım. Buradan ana yola nasıl çıkılacağını biliyordum ve oradan eve rahatça gidebilirdim. Bahçeye nasıl gireceğim düşünmeyi sonraya bırakmış ve yürümeye devam etmiştim. Yan sokaktan biri dönmüş olduğum yola girmişti. Silüeti ve yürümesinden kim olduğunu anlamıştım ve ayaklarım birden hareket etmeyi durdurdu. Karşımdaki kişi de kim olduğumu gördüğümde durmuş öylece yüzüme bakmıştı. Kalbim göğüs kafesimin dışında atıyor gibiydi ve ne ayaklarıma ne de kalbime söz geçirebiliyordum. Tae de beni görmeyi beklemiyormuş gibi önce saatine sonra kaşlarını çatarak gözlerime bakmıştı. Aramızdaki kısa mesafeyi de kapatmış kahverengi gözleriyle benim yüksek ihtimal kıpkırmızı olan gözlerime bakıyordu. aşağıdaki yorumda..
@bangtankingarmyyy1390 Жыл бұрын
devamı.. Tae: y/n? Bu saatte burada ne işin var. Soğuktan akan burnumu çekmiş sertçe yutkunmuştum. Hala onu burada bu saatte görmenin şokunu atlatabilmiş değildim. Günümün birden güzelleştiği düşüncesini hızla aklımdan kovdum. y/n: yürüyüşe çıkmıştım, uyuyamadım da Öylece gözlerine bakarken sokak lambasının aydınlattığı yüzü gözüme daha da güzel gelmeye başlamıştı. Kafamı acilen toparlamam gerekiyordu ve ben bunda pek başarılı değildim. Bu gece çok fazla duygu değişimi yaşıyordum ve ancak güzel bir uyku beni bu halden kurtarabilirdi. y/n: sen? Derin nefesini verirken dudaklarından çıkan buhardan gözlerimi alamamıştım. Tae: bazen karavanda kalıyorum. Eliyle yan tarafını gösterdiğinde uzun zamandır yanımızda olan karanlıklar içinde kalmış karavan parkına göz gezdirdim. Pek tekin bir yer gibi görünmüyordu ama taenin böyle bir yerde kalma isteğine çok şaşırmamıştım. içerideki birkaç karavanın ışığı yanıyordu ve evimin aksine burada kavga eden insanların sesleri yoktu. Çok kısa süreliğine huzur hissetmiştim fakat maalesef uzun sürmedi. Tae: hala uykun yoksa kahve içer misin? Sorduğu soruya karşın öylece bakakalmıştım. Hiç beklemediğim bir anda beklemediğim bu teklif ellerimin heyecandan titremesine neden olmuştu. Tae: ne o korkuyor musun yoksa? Dalga geçercesine söylediği bu cümle sinirlenmeme sebep olurken vücudumu dikleştirmiş çenemi inatla havaya kaldırmıştım. Beni bu kadar korkak masum biri olarak görmesi sinirlerimi bozmuştu. Insanlara bilerek böyle bir karakter göstersem de onun beni böyle düşünmesini istemiyordum. y/n: ne korkması bir an aklıma yarın okul olduğu geldi fakat bir kahvelik zamanım var. Yapabilecek misin ki? Burnundan gülmüş başını yavaşça iki yana sallamıştı. Tae: dalga mı geçiyorsun Bende gülmüş arkasından adımlamaya devam etmiştim. Karanlıkta ondan çok uzaklaşmamaya özen gösteriyordum ve yalan söyleyemeyeceğim hoşuma gidiyordu. y/n: hayır aslında pek yetenekli birisi gibi görü- Lafım yanımdan gelen havlama sesiyle bölündüğünde ister istemez yerimden sıçramıştım. Elim hızla atan kalbimi yavaşlatmak amacıyla göğsüme giderken derin bir nefes almıştım. Taenin dalga geçen sesi kulağımın dibinde duyulunca bir kez daha yerimden sıçradım. Ne ara bana bu kadar yaklaşmıştı. Tae: merak etme ne o ne de ben ısırmayız. Karavandaki bir kadının süs köpeği. Gözlerimi kırpıştırıp karanlıkta parlayan gözlere baktım. Çok yakınımdaydılar ve alayla sırıtıyorlardı. Okulda onu bu kadar gülerken görmemiştim ve bir an kendimi başka biriyle konuşuyormuş gibi hissettim. y/n: dalga geçmeyi kes karanlıkta birden havlayınca korktum yoksa öyle kolay kolay korkmam. Bu sefer kulaklarımı dolduran bir kahkaha atmış beni arkasında bırakarak yürümeye devam etmişti. Sinirle gözlerimi devirmiştim fakat içimde en ufak bir sinir kırıntısı yoktu. Bu kadar eğlenmesi hoşuma gitmiş suratımda saçma sapan bir sırıtışa yer açmıştı. Sonunda çok da küçük olmayan bir karavanın önünde durduğumuzda tae bir anahtarı cebinden çıkarmış ve kapıyı açmıştı. Küçük merdivenleri tırmanıp karavanın içine girdiğimde en azından birazcık sıcak olur diye ummuştum fakat sıcaklık dışarısıyla aynıydı. Tae ışığı açtığında peşimizden buraya kadar gelen küçük köpeğe bakış atmış istemeyerek de olsa kapıyı suratına kapatmıştım. Tae: istersen içeri al ama işerse ya da sıçarsa sen temizlersin tamamen senin sorumluluğunda. Tabi İĞRENMEZSEN. Sonda eklediği kelime tekrar sinirlerimle oynarken az önce kapattığım kapıyı inadına açmış minik köpeği içeri almıştım. Heyecanla küçük kuyruğunu sağa sola sallıyor boncuk gözleriyle gözlerime bakıyordu. y/n: o kadar kolay İĞRENEN biri değilim. Hem sen ne kadar da kibar konuşuyorsun öyle. Omuzunu silkmiş yanımdan geçip küçük koridor tarzı bir yere girmişti ve sonunda etrafa bakınma fırsatı bulmuştum. Çok dağınık olmayan fakat toplu denilemeyecek karavana göz gezdirmiştim. Yatak tahmin ettiğim gibi toplu değildi ve kalın yorgan resmen yatağı yok etmişti. Loş odada yataktan başka küçük bir televizyon, bir dolap ve bir de iki kişilik hayatımda gördüğüm en küçük fakat çok rahat duran bir kanepe vardı. Yer yer içilip atılmış içecek kutuları gözüme çarpmıştı fakat çok da takmamıştım. Garip bir şekilde iğrenmenin yanından bile geçmemiştim hatta o küçük kanepede kıvrılıp tavandaki camdan yıldızları izleme hayalleri kurmaya başlamıştım. Derin bir nefes almış yanımdaki ufak köpeğe baktım. Kendime lanet okurken üzerinde durduğum küçük halıya sıçan köpekle göz göze gelmiştim. nasıll olmuş? DEVAM EDECEK